HEMEN hemen tüm dünyada VAR’la ilgili en büyük tartışma, hassas ofsaytlar etrafında buluştu. VAR’ın penaltılarda, kırmızı kartlarda, kritik duran toplar öncesi hakemin görmediği noktalardaki faullerde yaptığı yardımdan global spor kamuoyu memnun. Diego Simeone’ye kupadaki Leonesa maçının VAR’sız oynanmasından memnun olup olmadığı sorulduğunda cevabı netti: “Hayır, hiç memnun değilim. VAR’la futbol daha âdil. Keşke 20 yıllık futbolculuk hayatımda da VAR olsaydı.”
Ancak İspanya’da da, İngiltere’de de, İtalya’da da, VAR’ın kullanıldığı 28 ligin hemen hemen hepsinde de en büyük problem ofsaytlarla ilgili. Herkes, özellikle omuz izdüşümüyle verilen milimetrik ofsayt kararlarından rahatsız. Daily Mail, geçtiğimiz hafta İngiltere Hakem Komitesi Başkanı Mike Riley’ye açık bir mektup yazarak bu konuda yaratıcı bir öneride bulunmuştu:
DÖNÜŞÜM BiTMEDi
“Topun ayaktan çıktığı anda önünüzde iki frame (görüntü karesi) varsa, bu iki kareden hücumcu lehine olanı seçin.”
Daily Mail haklı. Öneri güzel. Ancak tabii ki yetersiz. Zira futbolun yaşadığı dönüşüm henüz bitmedi. Daha tam ortasındayız bir şeylerin. Aslında bu dönüşümü sadece futbolda değil, hayatın her alanında yaşıyoruz. Bunun adı, dördüncü sanayi devrimi. Bu devrimle beraber nesneler iletişiyor, nesnelerin interneti hayatımızın her alanına nüfuz ediyor. Ve insan unsuru birçok alanda ortadan kalkıyor. Aracınızın navigasyonu açık. Evinize 2 kilometre var, aracınızın mutfaktaki kombiye verdiği bu bilgiyle düğmeye basılıyor, siz gelene kadar eviniz ısınıyor. Bahçe kapınız garaj kapınızı, garaj kapınız salonunuzun ışıklarını uyarıyor. Hatta sabah yastığınızla başınız ayrıldığı anda sıcak su ısıtıcınız çalışıyor, kahvenizi yapabilmek için. Aynen yakın gelecekte, top ayakkabıdan ayrıldığı anda ofsayt kararının otomatik olarak verileceği gibi.
OFSAYT KURALI DEĞiŞECEK
Zira yakın gelecekte topta bir çip olacak, saha çizgilerinde ve sporcuların pabuçlarında da öyle. Nasıl ki bugün şahin gözü teknolojisiyle 2-3 saniye içinde topun kale çizgisini geçip geçmediği çözülebiliyor, yakın gelecekte de top ayaktan çıktığı anda pozisyonun ofsayt olup olmadığı VAR masasının önüne gelecek. Zira sistem, top ayaktan çıktığı anda diğer tüm sporcuların ayakkabılarının yerlerini kontrol edecek, kimin önde olduğunu otomatik olarak masaya bildirecek. VAR’ın yapması gereken tek şey, aktif-pasif oyuncuyu ayırmak olacak. Bu kadar basit.
Burada iki detayın altını çizmek gerek:
Milletçe içimizi yakan Elazığ depreminin acısı, İzmir futbolunun dünkü sevincini son derece buruklaştırsa da; bu modern Gürsel Aksel Stadyumu için başta Mehmet Sepil olmak üzere tüm Göztepeliler büyük bir tebriki hak ediyorlar. Dün bu tarihi maçı, bir galibiyetle taçlandırmak için de olağanüstü çabalayan bir Göztepe takımı vardı sahada. 90+5’te Burak’la karşı karşıya kaldığı pozisyonu çıkardıktan sonra Beto’nun sevincini görmüşsünüzdür. Şimdiden kulübün efsaneleri arasına adını yazdırmaya hazırlanan Portekizli kalecinin o kurtarışının, belki de tüm kurtarışları içinde en anlamlılarından olduğunu tahmin etmek güç değildi o anda.
BEŞİKTAŞ'IN ŞANSI YOKTU
Beşiktaş içinse sanırım şunu söylemek yanlış olmaz: İzmir’e öyle problemli, öyle karmaşık bir zamanda geldiler ki, herhalde tarihe tanıklık etmekle yetinmekten fazlasını yapma şansları yoktu. İdeal 11’den 5 oyuncu eksik, kulübede geçici bir teknik adam var. Sanırım bu durumun şaşkınlığıyla ilk yarım saat boyunca sahada adeta VIP seyirci hükmünde dolaştıkları maça ancak ikinci devrede ortak olabildiler, ancak iş işten çoktan geçmişti siyah beyazlılar için.
AVCI ENKAZI BIRAKTI
Abdullah Avcı’nın yeni teknik adama emanet ettiği takımın özeti şu: Ligde 19 maçta açık oyunda sadece 14 golleri var. Bu alanda 10’uncular ve Kasımpaşa’yla Gençlerbirliği’nin gerisindeler. Sorunu sakın forvetlerde aramasınlar zira toplam şut sayısında da durumları farklı değil: 19 maçta 253 şutla yedinci basamakta, Antalyaspor’un dahi altındalar. Avcı’nın bıraktığı bu enkazı Sergen Yalçın ya da bir başkası kısa sürede toparlayabilir mi, bekleyip göreceğiz.
Yine Emre kulübedeydi, Jailson-Serdar stoperdeydi, yine Gustavo-Ozan-Tolga-Kruse’li bol orta sahalı bir gündü. Yine topa daha çok sahip olmuş, yine önde basmışlardı, yine iştahlılardı. Dünle tek fark, golleri erken bulmalarıydı.
FARK ÇOK BÜYÜKTÜ
Aslında Başakşehir’i de daha önce izlemiştik bu maçı oynarken. Onların da rakibi Galatasaray’dı o gün. Yine merkezde Mehmet-Mahmut’la dirençlilerdi. Yine topu rakibe bırakmışlardı, daha az şut ve daha az korner atmışlardı. Yine sabretmişler, yine durum 0-0’ken son yarım saatte Gulbrandsen kozunu kullanmışlardı. O maçın bununla farkıysa, dakikalar geçtikçe Galatasaray’ın iştahının azalması, Fenerbahçe’ninse dün ritim kaybetmemesiydi. 72’de Kruse’nin attığı gol, Fenerbahçe’nin tam 20’nci şutuydu dün. O sırada Başakşehir’in şut sayısıysa sadece 4’tü.
ERSUN YANAL KAZANDI
Dün Fenerbahçe’nin Başakşehir galibiyetini tabii ki sadece tabela üzerinden okumamak lazım. Fenerbahçe dün ilk yarıda rakip yarı alanda 29 kez topla oynarken, rakibi 6’da kaldı. İlk devrenin sonunda tam 7 Fenerbahçeli’nin ortalama pozisyonu rakip yarı alanda çıkarken, Başakşehir’de bu sayı sadece ikiydi (İrfan ve Crivelli). Visca’nın bile pozisyon ortalamasının orta çizginin gerisinde çıkması, dünkü tek taraflı oyunun küçük bir özetiydi sanırım. Dolayısıyla dünkü sonucu sanırım maç önü niyet, plan, taktik, yani teknik adamlar üstünden okumak yanlış olmaz. Benim bu sezonki cesaretine hayranlık duyduğum Okan Buruk, dünün kesinlikle kaybedeni. Dünün kazananları arasına, hatta tepeye Yanal’ı yazmak da şart sanırım.
TOLGA CİĞERCİ HEP DOĞRU YERDE
Son bir parantezi de, dünün kader adamlarından Tolga’ya açmak gerek. Tolga, sinema alanında onlarca makale yazmış, profesörlük unvanı almış, üniversitede kürsüsü olan ama yeteneği kısıtlı bir yönetmen gibi! Hep kitaba uyuyor. Fundamentali muazzam. Hep doğru zamanda, doğru yerde. Bu yüzden de birçok pozisyona giriyor. Ama yeteneği öyle kısıtlı ki! Bu da çalışkanlığını üretime dönüştürememesi anlamına geliyor. Yanal’ın Ferdi’ye daha fazla dakika verme zamanı geldi gibi.
Kitaba uymazlarsa kariyerleri ve kurumları hasar görecekti. Biri kitaba uydu, diğeriyse vicdanına... Hakemlerden ilki, Etihad’da City-Sheffield maçını yöneten Chris Cavanagh’tı. Muhakkak izlemişsinizdir, Cavanagh, maç 0-0 devam ederken çok enteresan bir karenin içinde kaldı. Norwood’un Fleck’e attığı pasta genç İngiliz hakem, istemsiz bir obstrüksiyonla Fleck’i engelledi. Bu obstrüksiyon De Bruyne’ye yaradı ve Belçikalı’nın seri asistiyle City’nin golü geldi. Ortalık karıştı, isyan eden Sheffieldlılar haklıydı. Hakem net bir şekilde gole tesir etmişti. Ancak Cavanagh çaresizdi. Çünkü kural ona, sadece topa dokunması halinde hakem atışı yapmasını söylüyordu. 35 yaşındaki Lancashire’lı hakem, maç sonunda Sheffield menajeri Wilder’dan özür diledi ve “Çaresizdim, keşke oyunu durdurabilseydim” dedi. Ancak durduramadı. Çünkü esas çaresiz olan kural kitabıydı.
EN UZUN BİR DAKİKA!
Benzer bir çaresizlik karesi, bu hafta sonu Madrid’de yaşandı. Real Madrid’le Sevilla arasında oynanan gergin maçın 64’üncü dakikasıydı. Real Madrid 1-0 öndeydi ve geride kalan dakikalarda Sevilla’lı De Jong’un bir golü zaten VAR tarafından iptal edilmişti. De Jong bir gol daha attı. Ancak golün oluşumu sırasında top istemsizce yerdeki Munir’in koluna çarpmıştı. Kural netti: Atak yapan takım elle gol atarsa, ya da golün oluşumunda (bilerek veya bilmeyerek) elle oynama varsa sayı iptal edilecek. Bu tarz pozisyonlarda kitap yetkiyi doğrudan VAR masasına veriyor. Eğer VAR, iptal yönünde görüş bildirirse hakem monitöre gitmiyor, golü direkt geçersiz sayıyor. Real-Sevilla maçının VAR’ı 39 yaşındaki Soto Grado, herhalde hayatının en uzun 1 dakikasını yaşadı bu golü incelerken. O top, Munir’in koluna orta sahada çarpsa karar devam olacak. Zira bilinç yok, top kola gidiyor. Ancak bu hadise golün oluşumunda yaşandığı için, kural kesin bir şekilde Soto’ya iptal talimatı veriyor.
KİTAP DEĞİL VİCDAN
Soto, kitabı değil, vicdanını dinledi. Ve gol kararı verdi. Kitaba göre hatalıydı. Ancak vicdanlara daha fazla uyan bir karardı bu. Maçtan sonra Sevilla Futbol Direktörü Monchi, “Eğer o gol iptal edilseydi, takımı sahadan çekecektim” açıklaması yaptı. Yani Soto Grado farkında olmadan, büyük bir krizin eşiğinden aldı İspanya futbolunu.
Sanırım bu iki hikayeden IFAB’ın çıkarması gereken iki büyük ders var:
1- Sadece top hakeme çarptığında değil, hakem oyunu bariz bir biçimde etkilediğinde de düdük çalmalı. Ve oyun hakem atışıyla sürmeli.
2- Golün oluşumundaki elle oynama yorumu, deli saçması. Elle atılan goller için bir istisna getirebilirsiniz. Yani -bilinçli veya bilinçsiz- hiçbir gol elle atılmamalı. Bu mantıklı. Ancak bu istisnayı golün oluşumuna yaydığınız için korkunç bir adaletsizlik oluşuyor futbolda.
Kayserispor, yeni yılda yeniden yapılanma sancıları çeken bir kulüp. Yeni teknik adam Prosinecki, bir taraftan mücadele gücü yüksek, disiplinli bir takım istiyor.
Dün, Yasir’i sorumluluk duygusundaki eksiklik nedeniyle oyundan çıkarması bunun kanıtı. Ama bir taraftan da büyük bir kalite sorunları var. Top ayaklarında olduğunda zekâ ve yaratıcılık konusunda biraz zayıflar.
Dün ilk şut için 52, ilk yarım tehlike için 75 dakika beklemek zorunda kaldılar. Gerek ilk 11’de başlayan Campanharo ve Situm, gerek sonradan oyuna dahil olan Uzodimma’yla Mesanovic, çok büyük fark yaratacakmış izlenimi vermediler dün.
DENEYSEL BİR MAÇTI
Fenerbahçe’yse as/yedek karması bir ekiple deneysel bir maç oynadı dün. Ersun Yanal, sol bekte yine Deniz Türüç’ü denedi ama bunun iyi bir fikir olduğu konusunda şüphelerim var.
Tolga Ciğerci de sanki denenebilir sol bekte. Günün diğer önemli testi de savunmada Rami-Jailson ikilisiydi. Rami daha önce iki kez Zanka, iki kez Sadık’la partner olmuştu ama Jailson ile uyumu dikkat çekiciydi kesinlikle. Tabii burada en önemli detay şu: Rami, Zanka ile ikili oynadığında sol stoperdi. Ve şaşkındı. Jailson’la oynadığında ikilinin sağında görev yaptı. Net bir şekilde sağ stoperde daha iyi hissediyor kendini. Dün gerek oyun kurma konusundaki iştahı, gerek kritik müdahaleleri, gerekse hücum katkısıyla bambaşka bir Rami izledik adeta.
FERDi AKLIYLA OYNUYOR
Gecenin bir diğer iyisi Ferdi Kadıoğlu’na da ayrı bir parantez açmak lazım. Aklıyla oynuyor, hep kaleyi düşünüyor. Hemen her şans bulduğu maçta da gol katkısı yapıyor. Takımdaki ofansif orta saha seçenekleri incelendiğinde daha fazla dakika alması gerektiğini hissediyorsunuz.
O galibiyetin üstünden de bir buçuk ay geçmiş. Siyah-beyazlılarda bir şeylerin iyi gitmediği kesin. Beşiktaş’taki mevcut tabloyu tabii ki çok yönlü ele almak gerek. Tablonun teknik gerekçeleri de var, idari de. Mâli hatalar da var, taktiksel de. Ben bugün özellikle teknik detaylara değineceğim. Abdullah Avcı’nın siyah-beyazlılara ne oynattığını tam olarak anlayabildiğimi söyleyemem. Sezon başından beri birkaç şey denedi, hemen hiçbir denemesi başarılı olmadı. Önce Ljajic’i çizgiye mahkum etti; sonra Sırp futbolcunun takımda kaleye en yakın oynaması gereken adamların başında geldiğini fark edip döndü yanlışından. Bir ara Diaby’yi ikinci santrfor olarak kullanmakta ısrar etti, sonra bu kadar kısıtlı bir geniş alan oyuncusunu orada kullanmaya çalışmanın anlamsızlığı çıktı ortaya. Bu aralar da ana taktik, Caner’i önde başlatıp, 60’ta beke döndürmek gibi görünüyor. Onun dışında yaratıcı bir şey göremiyorum sezon başından beri Beşiktaş’ta.
MAÇIN YILDIZI FATİH
DünKü maçın yıldızı Fatih, sadece 1 yıl önce Beşiktaş saflarındaydı. Şenol Güneş önce Roco’yu, sonra Mirin’ı ona tercih edip, Fatih Aksoy’u Sivas’a kiralık gönderdi. Orijini stoper olan Fatih, geçen sezon sağ bekteki harika performansıyla Douglas’ı önce sağ açığa yolladı. Sonra da Beşiktaş’a! Bu yıl Rıza Hoca onu ön liberoda kullanıyor, dün hem kesici, hem de oyun kurucu yönüyle ön plana çıktı. Bir asisti var, sakin kalabilse bir de gol ekleyecekti tabelaya. Dün maç oynanırken bir Fatih’e baktım, bir de kulübede oturan Güven’e, Boyd’a, Douglas’a, Rıdvan’a... Acaba bu sezon mesela Fatih Beşiktaş’ın, Güven’le Boyd Sivasspor’un oyuncusu olsaydı nasıl gelişirdi 2019-2020 hikayeleri? Geçen sezonun yıldızları, A milli takıma tırmanmış Güven’le, yazın Amerikalılar’ın sevgilisi olmuş Boyd yok olurken; Fatih Aksoy’un kahramanlaşması tesadüf mü sizce? Bence tesadüf olamaz. Çalımbay her ay yeni bir adam kazanırken, Fatih-Erdoğan-Ziya gibi isimleri rehabilite ederken; sezona başlarken milli takım oyuncusu olan Beşiktaşlılar şu an ligde dakika bile alamıyorlarsa, bu bir tesadüf olamaz. Çalımbay, bir antrenörlük dersi veriyor bu sene. Şampiyonluğu da kesinlikle hak ediyor.
Kaybeden tüm iddaa kuponlarına %3'e varan iade sadece Misli.com'da, katılmak için buraya tıklayın!
13’te Jailson bir faul yapıyor. 14’te dirar... 17’de Tolga, Kenan’ı düşürüyor, Kenan yerde. 20’de Jefferson, 22’de Isla, 24’te Muriç, 25’te Kana, 27’de Chibsah, 29’da Gustavo, 30’da Chibsah, 32’de Kenan’ın faulleri var. 33’te Jailson-emre çarpışması sonucu emre’nin tedavisi yapılıyor. 38’de diarra’nın Kruse’ye dirseği var. Kruse yerde.
SAKATLIK GÖSTERİSİ!
Ben yazarken sıkıldım, siz okurken sıkıldınız. Dün bu kadar faul, hatta daha fazlası Antep’te tek bir devrede yaşandı. Dün 45 dakikada 19 faul, 5 sarı karta karşılık toplam yalnızca 8 şut ve 4 korner atıldı. Oyun sürekli faullerle ve sakatlıklarla durdu. Daha doğru bir ifadeyle, 45 dakikalık bir SAKATLIK GÖSTERiSi, zaman zaman oynanan futbol nedeniyle kesildi... Maalesef bu ülkede azıcık darbe alan kendini yere bırakıyor. Çünkü biliyor ki oyun duracak. O, kenara gidecek. Ve oyun tekrar başlar başlamaz sahaya dahil olacak. Hakemlerimizin, bu tarz durumlarda oyuncuları kenarda olabildiğince bekletmeleri gerek. Ben, her halükârda bir sonraki düdüğe kadar beklemeleri taraftarıyım, ama tabii bu ancak kural değişikliğiyle mümkün. Dün sahadaki ‘faul arası futbol’ kırıntılarına gelirsek... Sumudica, ilk devrede beşli savunmasını çok önde kurdu, neredeyse orta üçlüsüyle yapışık oynattı. Fenerbahçe bu sekizli bloğun arasında pas yapamadı, savunma arkasına uzun denemeye mecbur kaldı ve ilk bir saatte ofsayt rekoru kırdı.
YANAL'IN GARİP TERCİHLERİ
Ersun Yanal da rakibinin ekmeğine yağ sürecek garip tercihlerle başladı maça. Solda Kruse, sağda Tolga’yla verimsiz bir 30 dakika oynandı. 30’da Kruse’nin merkeze dönmesi, 46’da da Rodrigues’in oyuna girmesiyle çaresizlik bulutları dağıldı ve Alman forvetin golü geldi. Golden sonra daha fazla giden-gelen bir oyun, daha eğlenceli bir 40 dakika izledik Antep’te. Sumudica son bölümde yine djilobodji’yi orta sahaya kaydırdı, Twumasi ile forveti üçledi ama bayağı geç kaldı bana sorarsanız. Sumudica, bu olumlu futbolu izletmek için gol yemeyi beklememeliydi, maçın başından itibaren olumlu oynayabilecek potansiyelleri var bence.
Kaybeden tüm iddaa kuponlarına %3'e varan iade sadece Misli.com'da, katılmak için buraya tıklayın!
Geçtiğimiz pazartesi günü Ertuğrul Abi (Özkök), ülke futbolu açısından çok kritik bir uyarı yaptı: “Eğer Türk futbolu gereken gelişimi gösteremezse, İngiltere Premier Lig maçları Türkiye’de kombine bilet satışını bitirir. İnsanlar o parayla daha büyük televizyon ekranı satın alırlar.”
1 NUMARALI SORUN
Bu konu, şu anda Türk futbolunun belki de 1 numaralı meselesi. Avrupa’nın Top 5 ligi, S Sport’la, D-Smart’la, BeIN Sports’la hepimizin televizyonunda, telefonunda. Özellikle yeni nesli aynı saatte Beşiktaş-Trabzonspor, RealAtletico ve Liverpool-Chelsea varken Süper Lig maçını izlemeye nasıl ikna edeceksiniz? İçi tamamen boşalmış, 30 yaşından büyükler için zaten bir şey ifade etmeyen kulüp fanatizmini pompalayarak başaramazsınız artık bunu. ‘Damarımı kessen sarı lacivert akar, ölürüm yoluna cimbomum, canımı al kartalım’ metodu artık sadece sosyal medyanın 15 yaş ortalamalı gürültücü çoğunluğunun ve oradan para devşirmeye çalışan muhabir tayfanın bir illüzyonu. Süper Lig’i izletebilmek için daha güçlü argümanlara, daha radikal hamlelere ihtiyacınız var. Bugün bir Süper Lig müsabakasının tek rakibi de Premier Lig maçı değil üstelik. Bir Netflix filmi de rakip size. Bir tiyatro oyunu da rakip. Bir futbol maçını izlenmeye değer bir eser haline getirmek zorundayız elbirliğiyle.
1- AVRUPA İLE TEK FARK MERTLİK
Bana Premier Lig’le veya La Liga’yla Süper Lig arasındaki en büyük fark nedir diye sorsanız, size yanıtım tek kelime olur: ‘mertlik’. Sosyal medyada ve mikrofonlar önünde sabahtan akşama kadar ahlak-din-etik çığırtkanlığı yapan sözde yıldız sporcularımız, sahada yüzü hiç kızarmayan sahtekarlara dönüşüyorlar maalesef. Kendisinden çıktığı yüzde yüz bariz bir top için, basit bir taç atışı için bile kolunu havaya kaldıran; sıfır temas aldığı halde çığlıkları tribünleri inleten bu profesyonel hırsızlara artık hep birlikte, gür bir sesle dur dememiz gerek.
OYUN ÇOK DURAĞAN
Türkiye'de oyun çok fazla kesiliyor. Çok durağan. Bunun da sebebi belli: Her ufacık darbe alan kendini yere bırakıyor. Her taca, her faule itiraz... Buradan bakanlığa ve federasyona sesleniyorum: Futbolda bir mertlik hareketi başlatmalıyız. Aldatmayı, itirazı, tribüne oynamayı lanetlemeliyiz. Yayıncı kuruluş, her hafta basit bir taç atışı için hakemi aldatmaya kalkanları defalarca göstermeli. Utandırmalı. Tabii hâlâ utanabiliyorlarsa. Yüzleri kızarabiliyorsa.
2- FAUL ROTASYONU DURMALI