Paylaş
Sonra, yapılan ilk kabine toplantısı sonrasında önceki gün açıklandı ki; yetki “ekonomi koordinasyonu ve bankalar” olarak belirlenmiş. Ancak TMSF ve en önemlisi yeni kurulan Türkiye Varlık Fonu, Bakan Şimşek’in etki alanında değil. Bu yazının yazıldığı an itibariyle SPK ve BDDK’nın kime bağlı olduğu belli değildi. İki büyük kamu bankası Bakan Şimşek’in yönetiminde ama hisseleri Varlık Fonu’nda. Bir nevi; davul başkasında, tokmak başkasında durumu devam ediyor.
“Ekonomide tek yetkili” denilmediği, sadece “ekonomi koordinasyonu” denildiği, ayrıca Şimşek’in uluslararası finans alanında saygınlığı olsa da karar verme mekanizmalarında elinin rahat olmadığı, “kabinedeki teknisyen” haline geldiği düşüncesi giderek kabul görüyor. Piyasalardaki tepkisizlik de bunun bir işareti; “değişen bir şey olmadı” havası.
Sessiz bir poker oynanıyor. Bir tarafında, kabine oluşumunda siyasi alandan piyasalara “Şimşek hâlâ kabinede” eli oynanırken, diğer tarafta piyasalar “Şimşek orada, ama etkili değil” diye düşünüyor ama bunu seslendirmiyor. Taraflar görünümü bozmuyor, ama orta vadede fiyatlara yansıyor.
İşler iyi giderken risklere ve uyarılara sesini çıkarmayan özel kesim ve piyasalar, işlerin bozulduğu ya da bozulacağı görülünce kabinede “akil adam” arayışına giriyor.
Bakan Şimşek kabinde yer alıyor olsa da, fiilen yönetme açısından uzunca bir süredir “yedek kulübede”. Kabine değişimi öncesinde “yarım yetkili” hali ile de bakıldığında, Bakan Şimşek’in kendi yönetim alanında kaç yüksek bürokratı kendi inisiyatifi ile atayabildiği konusunda tereddüt yok. Teknisyen Şimşek’in özel kesimde olsaydı işe alınmasına itiraz edeceği ya da tereddüt göstereceği yüksek bürokratların atama kararlarında, siyasetçi Şimşek’in imzası var.
Fazlası, Şimşek’in kendi yönetim alanındaki boş kadrolar bunun örneği. Hazine’de 7 ana hizmet birimi genel müdürlükten 6’sı vekaleten yürütülüyor. Merkez Bankası’nda bir başkan yardımcısı pozisyonu boş. Oysa Şimşek’in atadığı müsteşar, bu boş kadroları asaleten doldurmak yerine, Merkez Bankası Denetleme Kurulu’ndaki Hazine kontenjanı üyeliğine kendisini atayıvermişti. Hatta bunun “uygun bir atama olmadığını” yazdığımda, “bu atama yasal” diyerek tekzip de yollamıştı da; “yasal ama etik değil” diye yanıtlamıştım.
Temel bir makroekonomik politika çerçevesi tutturulup, bunun kabinede uyumlu biçimde yürütülmesi ve seslendirilmesini sağlayacak mı? Bu yoldan çıkalı çok oldu. Artık ekonomi politikasının bütünlüklü değil, gidişata göre değişen “politik öncelikleri” var. Bürokrasi de bu dalganın içinde savruluyor. Şimdi Bakan Şimşek’in yapabileceği en iyi şey; önceki kabinede kimi bakanların piyasa koşullarında bozulma riski yaratan faiz zorlaması gibi “kör gözüm parmağına” popülist girişimlere, savrulmalara fırsat bırakmamasıdır.
Şimşek’i bekleyen zorluk, küresel koşullardaki “yokuşla” beraber içerideki zorlukların artması olacak. Bürokrasideki bu zayıf ekiple Şimşek’in zorlu sularda kaptanlık yapması zor.
Bugün olasılıkla Fed, 2009’dan beri bastığı paraları nasıl geri çekeceğine dair yol haritasının eylül ayında başlayacağının sinyalini verecek. Olasılıkla da ekim ayında fiilen başlayacak. Bir yıl içinde üçer aylık dönemlerle katlanarak artan bir tahvil azaltımı ile Fed bilançosunu küçültmeye başlayacak.
İçeride, bütçe destekleriyle, Kredi Garanti Fonu desteğiyle bankaların sağladığı kredi artışıyla, ertelemeler ve yeniden yapılandırmalarla sorunları ertelediğimiz süre, bu dış etkiyle kısalacak. İşte bu yüzden, ülkeden 4-5 milyar dolar çıkınca “bizi yıkmaya çalışıyorlar”, 6-7 milyar dolar girince “Türkiye’ye güveniyorlar” uçlarına, sıcak paranın akışına sıkışan bakıştan çok daha fazlasına ihtiyaç var. Hukuku yeniden tesis etmeden, OHAL kaldırılmadan, siyaset de normale dönmeden “ekonomiye kaptanlık” yapmak iyi bir teknisyenin boyunu kat kat aşıyor.
Paylaş