Paylaş
Geçmişte “kabinedeki ekonomi politikası sağduyusu” atfı yapanlar, ya da öyle umanlar Ali Babacan’a da aynı “misyonu” yüklemişlerdi. Babacan da sonraları “kabine vitrini ve gözlemcisi” misyonuna indirgenmiş ve işlevi etkisiz kalmıştı. Şimdi Şimşek için de benzeri durum var.
Şimşek, döviz krizinden sonra şimdi televizyon televizyon dolaşıp, “zaten Orta Vadeli Program’da yüzde 7.4 büyüme hedefimiz yoktu; hedef yüzde 5.5 idi. Artık ekonomide yeniden dengelenme sürecindeyiz” mealinde açıklamalar yapıyor. Hız limitini aşıp zamanında frene basamayınca duvara toslayan otobüsün muavininin, “kaptan zaten mola verecekti” demesine benziyor.
Döviz kuru, enflasyonu ve faizi zıplamış ekonomi şu hali ile durgunluğa doğru koşuyor; belki de çoktan girdik.
Sert bir çalkantı sonrasında finansal istikrarın uçurumun kıyısına gelmesi ve Merkez Bankası’nın yine “uçurum mu, faiz artışı mı?” seçeneği eşiğinde 4.25 puan faiz artışına zar zor gidebilmesi sonrası bile durumun toparlanamaması, mülkiyet kaygılarını gidermek için bu defa politik alanda “söz OHAL’i kaldıracağız” denmesi, ardı ardına birçok şeyi açıklıyor.
Bunu “para politikasının sadeleştirilmesi ve normalleştirilmesi” gibi normal zamanların akışı içinde çerçevelenmesi yanıltıcı. Tüm bu sürecin yüksek kur seviyesine, yüksek enflasyona, yüksek faize ve güven kaybına yol açması ve bunun da ekonomide yol açacağı durgunluğa “yeniden dengelenme” gibi masum bir kılıf bulunmasının yanlışlığı gibi.
Artık ne yazık ki Türkiye’ye dair raporlar, “sert inişin” ne derecede olacağını kestirmeye çalışıyor.
DIŞARIDAKİ DALGA BÜYÜYOR
Öte yandan, 2013’den bu yana davul zurna ile duyurulan ama nedense bizde siyasetçilerin pek de kulak asmadığı gelişmiş ülkelerdeki parasal genişlemenin tersine sarılması, giderek daha fazla can acıtmaya başlayacak.
Önceki gün ABD Merkez Bankası Fed faizleri 0.25 puan daha artırdı; yüzde 1.75-2.00 aralığına çekti. Artık faizlerin uzunca süredir “nötr faiz oranının” altında tutulması sonlanmış oldu. Bu, 2008 krizinden sonraki 10 yıllık bir dönemin de sonu anlamına geliyor. Fed üyelerinin tahminlerine bakılırsa ikincisi yapılan faiz artışına, iki faiz artışı daha eklenecek. 2019’da da ufukta 3 faiz artışının daha geleceği görünüyor. Görüş bildiren 17 Fed üyesinin 11’i 2019 sonunda faizleri yüzde 3.25 ve üzerinde görüyor.
Durum sadece faiz artırımı ile sınırlı kalsaydı iyiydi; buna giderek dozu artan biçimde parasal daraltma da ekleniyor. Fed bugünlerde, son 10 yılda yaptığı parasal genişlemeyi bilanço küçülterek terse çeviriyor; yılbaşından bu yana 130 milyar dolar çekti. Bu sıralar aylık kabaca 30 milyar dolar çekiyor. Ekim sonrasında 50 milyar dolara çıkacak. Aylık 50 milyar dolar az görünebilir; yıllık 600 milyar dolar çekilmesi bizim gibi gelişen ülkelerde epey can yakar.
İşin ilave ikinci boyutu, gelişmiş merkez bankaları içinde devasa bilanço büyümesi yapan Avrupa Merkez Bankası’nın da (ECB) artık o yola girmiş olması; ECB dün açıkladı ki bugünlerde aylık 30 milyar Euro olan tahvil alımlarını ekim-aralık döneminde 15 milyar Euro’ya indirecek, aralık sonunda da sona erdirecek. ECB “takvime bak, politikayı anla” diyor; muhtemelen önce negatifte olan faizler sıfıra, sonra pozitif alanda yukarı doğru çekilecek. Ardından da bilanço küçülmesi takvimi çıkacak ortaya.
2018 Eylül’ünde küresel kriz resmi olarak 10 yaşına giriyorken, kriz politikalarından çıkış da epey hızlanmış olacak. Gelişen ülkelerde de olmadığı kadar hata ve rehavete tolerans sağlayan ama bir o kadar da halı altında sorunların birikmesine yol açan dönemden çıkılıp kapısına dönmemek üzere kilit vuruluyor olacak. Hata telafisi, hasar onarımı artık çok pahalı.
Bir hafta sonraki seçimde kim kazanırsa kazansın; ülkenin kucağındaki bu faturayı ödemek için uygun ekonomi ve politik sete ihtiyaç duyacak.
Bu bayram, bir başka bayrama kapı açan, güzel bir bayram olsun hepimize.
Paylaş