Paylaş
Malum şu sıralar Merkez Bankası’nın Genel Kurulu toplanacak ve bankanın 2 ‘yönetim kurulu’ üyesi belirlenecekti. Şimdi bu sayı 3 oldu. Hepsi değişirse ‘Çetinkaya ekolü’ ağır basacak.
Hikayenin ‘teknik tarafına’ bakalım. O da şöyle; Aysan ilk defa 2011’de kasım ayı başında Merkez Bankası Banka Meclisi’ne atandı. Banka Meclisi, bankanın yönetim kuruludur. Ama faiz kararlarını Para Politikası Kurulu (PPK) verir. Aysan, 2011 Kasım ortasında da, PPK üyesi yapıldı. Malum, 7 kişilik PPK üyesinin biri Banka Meclisi’nden atanıyor. Aysan’ın Banka Meclisi üyeliği görev süresi ise geçen yıl 11 Nisan’da bir 3 yıllık dönem için yenilenmişti. Yani, Başkan Murat Çetinkaya’nın atanmasından bir hafta önce yapılan Genel Kurul toplantısında.
Merkez Bankası Banka Meclisi’ndeki 6 üyenin görev sürelerine bakılırsa; her yıl iki üyenin süresi doluyor. Süresi dolan yeniden atabiliyor. Son 10 yılda çoğunlukla da öyle oldu. Banka Meclisi’nde bu yıl 2 üye 3 yılını dolduruyor. Yani ya yeniden atanacaklar, ya da yerlerine yeni 2 üye atanacak. Aysan’ın ayrılmasıyla birlikte en az 3 yeni üye atanması söz konusu olabilir.
17 Nisan’da görevde birinci yılını dolduracak olan Başkan Çetinkaya’nın sergilediği yönetim tercihlerine bakılırsa 3 yeni üye atanması kuvvetle muhtemel. Yani Çetinkaya, başkan yardımcılarından sonra bankanın yönetim kurulu sayılan Banka Meclisi’nin de yarısını ve buradan da PPK’na gelen üyeyi de değiştirmiş; kendi sözünü geçirir hale gelmiş olacak.
Öyle görünüyor ki; Çetinkaya, Aysan’la çalışmak istemiyor. Bunun ardında muhtemel bir görüş ayrılığı da olabileceği hesaba katılmalı. Zira merkez bankacılığında görüş farklılığını ileri sürerek istifa edilmez. Çünkü zararı kuruma ve ülke parasına olur. Bu, Çetinkaya’nın bir yıl gibi kısa bir sürede önemli bir üst yönetim ve kurul değişikliği yapma çabasının bir izi olmalı.
Ama bu ayrılışın ve potansiyel değişikliklerin yeniden bize hatırlattığı bir tablo var; Türkiye’de enflasyon son 8.5 yılın rekorunda, çekirdek enflasyon eğilimi yeniden yüzde 10’un üzerine çıkmış durumda ve fiyatlama davranışı bozuluyorken Merkez Bankası’nın faiz politikası hem yetersiz kalıyor, hem geriden izliyor, hem de geçici olacağı bir sinyal veriyor. Özellikle akademisyen iktisatçıların hele ki itibarını korumak isteyenlerin bu duruşa imza atarken rahat olmaları mümkün değil.
TÜİK’in Merkez Bankası’nın da katkıları ile hesaplayıp aylık olarak açıkladığı yeni çekirdek enflasyon endeksinde (D) son 3 aylık eğilimin yıllıklandırılmış hali yüzde 12’lik bir artışı gösteriyor. Tüketici Fiyatları Endeksi’nde, 414 adet kalem mal ve hizmetin 282’sinde fiyat artmış. Son 3 aylık eğilimden hesaplanmış hali ile; her 100 kalemin 68’inde artış var demek. Ayrıca üretici fiyatlarında, ara malı fiyat artışların yıllık oranı yüzde 20’yi geçti.
Merkez Bankası’nın politika faizi sayılan faizleri ise yüzde 8 ile yüzde 9.25’te. Ama bunları değiştirerek kullanmak yerine, yüzde 11.75’lik Geç Likidite Penceresi faizi ile fonluyor bankaları. Bu faiz oranı bile baz kabul edilse bu çekirdek enflasyon eğilimi ile gelecek aylarda da enflasyon bekleyişlerini çapalamak zor.
Merkez bankacılığındaki ‘kural bazlı’ para politikası dikkate alınırsa (Taylor Kuralı) Merkez Bankası’nın faizleri yüzde 14.5’ye çekmesi gerekiyor. Artık bu hesaplar Bloomberg gibi bilgi ve haber terminallerinde anında hesaplanıyor; bir politika tahmini yapabilmek için. Tabii ki merkez bankalarının da ‘ana yoldan’ ne kadar uzaklaştığını görebilmek için iyi bir kılavuz bu. İşte bu tabloda, Merkez Bankası’ndaki potansiyel karar verici heyet değişimi izleri dikkat çekiyor. Çapa atamayan Merkez Bankası, kaptan köşkünü değiştiriyor.
Paylaş