Paylaş
Ben de likidite mesajı ve Merkez Bankası’nın kısıtlayıcı olmayan, ‘kendi akışında’ bir tavır sergilemesinin en doğru tavır olacağını ilettim. Aynı biçimde, hayatın ve ekonominin gündelik akışına hemen döndürülmesi gerektiğini düşünüyordum.
Aklın yolu bir; nitekim pazar günü uluslararası yatırımcılar için telefonla yapılan konferans görüşmede Merkez Bankası Başkanının müdahaleci olmayacaklarını söylemesi en az likidite önlemleri kadar yerinde bir duruş olmuş. Tüm bunlar mali çalkantının potansiyel dalga boyunu azaltır.
Olağanüstü durumlarda sakin kalan ve zorunlu olmadıkça kısıtlama ve müdahalecilikten uzak duran kamusal otoriteler, etrafına da bu sakinliği yayar.
Peki, Merkez Bankası’nın dün gecelik borç verme faizini düşürmesi yerinde mi? Normal koşullarda faiz indirmemesi gerekirdi. En başta kredi dereceleme kuruluşu Moody’s tarafından önceki gece açıklanan ‘not indirimi için gözden geçirme’ kararının gölgesinde, ölçeği küçültülmüş de olsa faiz indirimine gidilmesi doğru değil. Buradan da ‘risklerin farkında’ mesajını verebilirdi.
Belki bu darbe girişiminin ekonomiye getireceği ekonomik yavaşlama etkisini de hesaba katmış olabilirler. Ancak, darbe girişimi sonrasında sermaye çıkışı potansiyeli en önemli kaygı olarak hesaba katılmalıydı. Nitekim buna kapı açacak kredi notu indirimi de olasılıkla birkaç aylık bir ufukta olası. Bunun da üç gerekçesinden biri sermaye hareketlerine ve dış finansmana dair kaygılara dayanıyor.
NOTÇULAR KAYGILI
İki ayrı (Fitch ve Moody’s) kredi dereceleme kuruluşundan verilen ‘yatırım sınıfındaki’ ülke kredi notumuzdan biri (Moody’s); Nisan 2014’den bu yana negatif izlemeye alınmıştı. Bu konuda daha önce şunu hatırlatmıştım; geçmişte bu kuruluşların negatif izlemeye aldıkları kredi notlarını, pratikte en fazla 24 ay beklemede tuttukları gözlenmişti. Ya notu düşürüyor ya da görünümü durağana çeviriyorlardı. Ancak Türkiye’nin negatif izlemeye alındığı süre içinde, seçimler, siyasi krizler ve çalkantılar bu süreyi esnetti. Geçen hafta tanık olduğumuz kanlı darbe girişimi gibi önemli bir travma da, kredi notunu eşiğe getirdi. Tahminim; ya 5 Ağustos’ta ya da önümüzdeki 3 ay içinde Türkiye’nin Moody’s tarafından verilen yatırım sınıfı notunun aşağı düşürülmesi olasılığı yüksek.
Hem Moody’s hem de yine önceki gün kısa bir not yayımlayan Fitch’in açıklamalarına bakılırsa sadece kanlı darbe girişimi değil, sonrasında Türkiye’nin demokratik süreçlerini kaybetme ve hukukun üstünlüğünden uzak bir rotaya girme olasılığı da kaygı unsuru olmuş. Örneğin Fitch, darbe girişimi ve sonrasında hükümetin tepkisinin siyasal ayrışmaya ve kurumların bağımsızlığının zayıflatılmasına yol alıp almayacağının kredi notu üzerine etkisi olacağını not ediyor.
‘Notu indirmek için gözden geçirmeye girişiyorum’ diyen Moody’s, başarısız darbe girişimi sonrasındaki yansımalara odaklanıyor. Ekonomik büyümenin yavaşlayacağını, iç ve dış şokları göğüsleme kapasitesinin yönetsel anlamda zayıfladığını, bu yüzden de zaten yavaşlayan reform ajandasının darbe girişimi ile kurumsal yapıların zayıflayacak olması nedeniyle gözden geçirmede önemli olduğunu not ediyor.
Dikkat çekici olan, her iki dereceleme kuruluşunun da teması benzer; darbe girişimi sonrasında süreçlerin nasıl yönetileceği, kurumsal yapıların nasıl hareket edeceği.
Dereceleme kuruluşlarından ayrı olarak, bir süredir sürüklenen Türkiye’nin AB çapası da oldukça kritik bir eşikte; idam cezasının yeniden getirilmesi düşüncesi, bu çapanın da kaybedileceği düşüncesini beraberinde uyandırıyor. Bu çapa, özellikle ekonominin küresel konumunda ve ülkeye gelen sermaye akımlarının dayandığı en önemli çapalardan biriydi.
Not ve ‘çapa’ kaybı yeni bir manevra ile önlenemezse nihai olarak büyümenin motoru da yakıt kaybedecek. Umarım soğukkanlı bir bakış devreye girer.
Paylaş