Paylaş
Son iki yıldır kesintisiz biçimde yükselen et fiyatları güncel tartışma konusu. Et fiyatlarında da dünya ile ayrışan bir noktadayız; uluslararası pazarlarda 2011-2014 arasında istikrarlı biçimde yatay seyreden et fiyatları, 2014 Hazrian-Eylül arası dönemde hızla yükselip, sonra da hızla düştü. Oysa Türkiye’de Temmuz 2013’de başlayan yükseliş, kesintisiz biçimde bugüne kadar devam ediyor; iki yılda birikimli olarak dana eti fiyatı yüzde 50, koyun eti yüzde 20 yükselmiş durumda. Aynı dönemde uluslararası pazarlardaki et fiyatlarındaki birikimli değişim dana etinde yüzde 15 artış, koyun etinde ise yüzde 4 düşüş biçiminde.
Tüm bunlarda tabii ki uluslararası rekabete ve fiyatlara göre üretim, dağıtım, tüketim alanlarındaki koşulların sağlanmaması önemli bir etken; ancak rekabetçilik ve verimlilik kaygılarını 2013’e kadar uzak tutan nedenlerin başında döviz kurunun görece düşük seyretmesi geliyor. Reform yapmadan, tepede sallanan ‘ucuz ithalat kılıcı’ ile sonsuza kadar fiyat baskısını kırmayı beklemek hata idi. Kur ve ithalat fiyatı artınca yani fiyatlar birbirine yaklaşınca arzı dengeleme potansiyeli azalıyor ve iç fiyatlar daha da yükseliyor.
2013 Temmuz ayından bugüne içerideki dolar kuru artışı yüzde 45’i buldu. Dolayısıyla, hem üretim ve dağıtım maliyetleri arttı, hem de iç pazardaki fiyat artışlarının ithalatla dengelenmesi seçeneği iki yıl öncesine göre yüzde 45’e yakın oranda daha pahalı hale geldi. Örneğin ithal dana etinde dünya fiyat ortalaması iki yıl öncesine göre yüzde 15, bu eti dışarıdan satın alarak iç pazarı dengelemek için ithalata ödeyeceğimiz dolarlar da yüzde 45 daha pahalı. Özetle iç pazarı dengelemek için alacağımız ithal et iki yıl öncesine göre toplamda kabaca yüzde 65 daha pahalı.
Geçen hafta Başbakanlıkta yapılan Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantısında Başbakan Davutoğlu’nun “Et fiyatlarını düşürün” talimatı verdiği yazılıp çizildi. Et ve Süt Kurumu (ESK) da bununla uyumlu olarak fiyatlarını ayarlayarak yüzde 5 indirim yapacakmış. Bunun fayda etmeyeceği baştan belli; zaten bu kurum piyasa fiyatının yüzde 23 altında fiyatlarla satış yaparken etkili olamazken, ilave 5 puanlık indirimle etkili olması beklenemez.
Ulusal Kırmızı Et Konseyi’nin verilerine göre, ‘kombinalar ve kesimhanelerden alınan yağsız dana kesim karkas’ etin fiyatı, Cuma günü itibariyle Türkiye ortalamasında kilo başına 25.69 TL idi. Aynı tarihte Et ve Süt Kurumu’nun dana kuşbaşı fiyatı ise kilo başına 30.40 TL görünüyordu. Bu fiyatta dün yapılan indirim de yüzde 3.3 olmuş. Daha fazlası; ESK’nun birinci kalite canlı büyükbaş havyan alımında piyasaya teklif ettiği fiyat kabaca kilo başına 21 TL idi. Bu alış-satış fiyatları ile piyasaya müdahale edemezsiniz. Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) “fiyatlarının düşmesi besi hayvanı ve yem maliyetine bağlı” derken arz fiyatında maliyetlere işaret ediyordu. TZOB, 25 TL/Kg olan karkas fiyatının tüketiciye ulaşana kadar 12 TL eklendiğini söylüyor.
Sorun iki yerde; biri günlük akışa bırakılmış tarım ve gıda politikasına verimlilik ve rekabetçilik yolunda bir reform neşterinin atılmamış olması. Kısa vadeli müdahalelerin, kısa ömürlü olması. İkincisi de, ‘faiz düşük kalsın, kuru salalım’ fikrindeki politikacılar, fiyatları dengeleyecek araçların etkinliğini de kırmış oldular; hem maliyetler arttı, hem de ithal ürünle dengeleme fiyatı yukarı çıkmış oldu.
Başbakan Davutoğlu’nun “et fiyatlarına ne oluyor?” diye sorduğunda, önemli bir etkenin döviz kuru artışı olduğunu masada oturanlardan biri söylemiş midir acaba? Ya Erdem Başçı; ‘faizi düşük tutabilmek uğruna kuru ve enflasyonu feda ettik, bu yüzden maliyetlere; ete-süte yansıdı’ diyebilmiş midir? Merkez Bankası ekonomistlerinin analizlerinde, akaryakıt fiyatlarındaki artışın neredeyse birebir olarak taze sebze ve meyve fiyatlarına yansıdığı, akaryakıt fiyat artışlarının da kurdan olduğu anlatılıyordu. Kurun da; kırılgan dengeler, akışa bırakılan ekonomi politikası, kötü yönetim, faize politik baskı nedeniyle olduğunu ben not düşeyim.
Paylaş