Paylaş
IMF’nin geçen hafta yayımladığı raporda, 2013 itibariyle net döviz borç varlık oranında 1995’e göre iyileşme sağlayamayan tek gelişen ülkenin Türkiye olduğu işaret ediliyor. Rapora göre bu da, sermaye akımlarında ‘ani duruş’ tehlikesine karşı ülkeyi kırılgan yerde tutuyor.
1990’lı yıllar, Türkiye gibi gelişen ülkeler için kriz yılları idi. Daha açık hali ile döviz krizleriydi bunlar. Bu dönemde krize girmeyen gelişen ülke yok gibiydi. Aradan 20 yıl geçtikten sonra 2010’lu yıllara gelişmiş ülke krizleri ile girdik. Bu krizlere önlem olarak çeşitli politikalar uygulandı; ABD, AB, Britanya ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerde bolca para basıldı. Hem bu önlemlerin, hem de bu önlemlerden çıkış süreçlerinde diğer ülkelere, ama esas olarak gelişen ülkelere etkili biçimde yansımalar oldu. Bolca basılan paralar gelişen ülkelere gidip yüksek büyüme sağlarken, borçluluk arttı. Gelişen ülkelerin ulusal paraları değerlendi.
Şimdi durum değişiyor. ABD faizleri yükseltmeye başlarken, doların güçlenme patikasına girişi söz konusu. Peki, bizim gibi gelişen ülkelere nasıl yansıyacak?
IMF bir süredir, ‘taşma etkisi’ (Spillover) olarak tanımladığı çerçevede rapor yayımlıyor. Sonuncusu birkaç gün önce yayımlandı. Rapor, doların güçlenmesinin gelişen ülkelere nasıl yansıyacağını inceliyor.
Genel olarak gelişen ülkelerin 1990’lı yıllara göre oldukça iyileştiği vurgusu, raporun olumlu açısı. Olumsuz tarafı ise bizi ilgilendiriyor; 1995’e göre tüm gelişen ülkeler kırılgan taraflarını iyileştirirken, Türkiye’nin de aralarında olduğu 3 ülkede geriye gitmiş, kötüleşmiş.
IMF, tarihsel olarak sert dolar değerlenmesinin olduğu dönemlerde gelişen ülkelerde de krizlerin arttığına işaret ettiği raporda; aradan geçen zaman içinde gelişen ülkelerin hem döviz cinsi borçlanmalarını azalttıklarını, hem de döviz rezervlerini güçlendirdiklerine dikkat çekilerek, eskisine göre yani 1995’e göre daha az kırılgan oldukları vurgulanıyor. Ancak, doların güçlenmesine bağlı potansiyel kırılganlıkların hâlâ mevcut olduğuna işaret ediliyor. Kimi gelişen ülkelerde, tüm bu iyileşmelere karşın dolar cinsinden hâlâ kayda değer döviz pozisyon açıklarının (dolar yükümlülüklerinin varlıklarından fazla olması) bulunduğu not düşülmüş. Bu ülkeler arasında Türkiye de var.
IMF’nin tablolarına göre, 1995-2013 arası dönemde çoğu gelişen ülkede döviz rezervlerinin de hesaba dahil edildiği ‘net borç varlık pozisyonunda’ iyileşme olurken, Türkiye, Polonya ve Macaristan’da büyük ölçüde olumsuz bir yerde kötüleştiği anlatılıyor. ‘Net borç varlık pozisyonu’; döviz cinsi borç ve varlıklar ile yabancıların yerel para birimi cinsinden tuttukları borçlanma senetleri ve döviz rezervlerinin netini ifade ediyor. Sadece döviz cinsi dış borç varlık pozisyonunda ise iyileşme sağlayamayan tek ülke var; Türkiye.
IMF, bunun neden önemli olduğunu şöyle açıklıyor; o ülkelerde dış borçları yapanların dış varlıkları elinde tutanlarla aynı olmayabileceği, bu yüzden de büyük dış borçların sermaye akışlarındaki ‘ani duruş’ ya da döviz piyasalarındaki likidite kuruması durumunda ülkeleri borç çevirme riski altına sokacağı vurgulanmış. Bu tablo Türkiye’de öyle; şirketler dış borç ve döviz borçlusu, rezervler Merkez Bankası’nın. Ama bu rezervlerin yarısından fazlası da bankaların kısa vadeli borçlanması ile tesis edilen zorunlu karşılıklardan oluşuyor.
IMF, geçen yıl yaptığı uyarıları bu yıl da tekrarlamış; şirketler kesiminde borçların GSYH’ya oranının birçok ülkede arttığını, yüksek kaldıraçlı borç yapısı olan şirketlerin aynı zamanda yüksek döviz riski taşıdığı vurgulanıyor. Yüksek borç yükü ve düşük borç ödeme kapasitesinin, şirketler kesiminin makroekonomik ve finansal şoklara olan hassasiyetini de artıracağı anlatılmış.
Son bir nokta da, döviz borç pozisyonun kompozisyonu ile ilgili. Döviz borçları ağırlıkla dolardan oluşan ülkelerin dolardaki değerlenme sürecinden olumsuz etkilenecekleri; burada da büyük dolar açık pozisyonları nedeniyle Türkiye ve Macaristan’ın adları etkilenecek ülkeler olarak sayılıyor.
Paylaş