Paylaş
Rapora göre; Türkiye’de Merkez Bankası üzerinde artan politik baskı, bankanın bağımsızlığının ve kredibilitesinin altını boşaltıyor. Bankanın bağımsızlığını sağlamak için daha ileri adımlar atılması gerekiyor. Zira yasal statüsü bile yeterli güvenceyi sağlamakta yetersiz kalıyor. Komisyon, bu güvencesizliği ilk kez vurguluyor.
Türkiye’de seçim sonrası Merkez Bankası’nın statüsünün değiştirilip ‘büyüme yanlısı’ ya da ‘kalkınmacı’ para politikası yürütmesi olasılığı belirirken, Komisyon’un ‘bağımsızlık güvencede değil’ demesi kayda değer.
Suriyeli sığınmacı akını karşısında, kendi ülkelerinde yerel siyasette beliren muhafazakâr tepkilerle ‘taviz’ vermeye açık hale gelen Avrupa Komisyonu, İlerleme Raporu’nu da seçim sonrasına ertelemişti. Konuşulan ‘tavizlerden’ biri Türkiye ile müzakerelerde yeni başlıkların açılmasıydı. Bunlardan biri de 17. başlık ‘Ekonomi ve Para Politikası’ başlığı.
Raporda ekonomi ve para politikası eleştirileri ağırlaşarak sürerken, bu eleştiri noktalarına bu yıl biri geçen yıl da var olan somut iki öneri getiriliyor. 17. başlık eğer müzakereye açılacaksa Komisyon bunların hayata geçirilecek, masada konuşulacak ilk koşullar olduğunu da bugünden belli ediyor.
Rapor, bu başlık altındaki unsurlarda Türkiye’nin epey ileri olduğunu kayda geçerken; Merkez Bankası bağımsızlığı üzerindeki politik müdahalelerden kaçınılması gerektiğini, maliye politikasında mali kural ve reformlarda takvim ilan etmesi gerektiğini not düşüyor. Türkiye’nin epey gecikmeyle Mart 2015’de Ekonomik Reform Programı sunduğunu, ancak bu programın iyimser tablosunun son eğilimler ve piyasa gelişmelere paralel olmadığını, adaylık süreçlerindeki ilkeleri ve süreçleri karşılamadığı belirtiliyor.
AB müzakerelerinde masaya gelse de gelmese de, ekonomi ve para politikasında Türkiye zaten bir yol ayrımına gelmişti. İster koalisyon ister tek başına hükümet; seçimlerden nasıl bir politik tablo çıkarsa çıksın, artık sağa-sola sapma seçeneği kalmayan tek bir yola girdik; sorunların çözümü için hareket ve program zamanı. Seçim sonrasında yeni bir hükümet ve bakanları beklenirken; asıl açıklığa kavuşması beklenen soru, ekonomi politikası ve olası bir reform programının ne olacağı.
Bu çerçevede, tabii ki bakan düzeyinde politika yapıcıların para politikasına nasıl yaklaşılacağı da önem kazanıyor. İşte böyle bir atmosferde Avrupa Komisyonu, birkaç başlık yanında bu konuyu da müzakereye açarak masaya koyarsa ‘Milli Ekonomi’ sloganları arasında bir ölçüde, Merkez Bankası bağımsızlığı gibi konuları da test edilecek.
Rapor para politikasına eleştirilerle dolu; devasa dış açığın Türkiye ekonomisinin kırılganlığını devam ettirirken, enflasyonun da yüksek ve de hedefin üzerinde olduğuna işaret edilip, buna karşın Merkez Bankası’nın faiz indirdiği vurgulanıyor. Para ve maliye politikasının makro dengesizlikleri azaltmak için kullanılması, bunun yanında da yapısal reformlarla mal, hizmet ve işgücü piyasasının işleyişlerinin iyileştirilmesi öneriliyor. Bunun için de, uzun vadeli büyümeyi desteklemek için iki konuya öneri getirilmiş.
Birincisi, çoklu hedefle uğraşan para politikası sadece fiyat istikrarına odaklansın, diğer hedefler için ayrı önlemler düşünülsün. Böylelikle para politikasının kredibilitesi yükseltilsin. İkincisi, yurtiçi tasarruflar teşvik edilsin. Bunun için de maliye politikası önemli bir rol oynayabilir. Mali kural, bütçe şeffaflığını artırıp; mali bir çapa olur, kredibiliteyi de artırır.
Paylaş