Paylaş
Yarın, Susurluk'taki kazanın yıldönümü. Bir yıl sonra geriye dönüp baktığımızda, kazanın ardından ortaya çıkan ilişkileri aydınlatma konusunda bir arpa boyu yol almadığımız görülüyor.
Oysa her şey, öylesine apaçık ortada ki!
İsterseniz ‘‘Susurluk’’ adlı filmi yeniden kare kare hareketlendirip, hep birlikte izleyelim. Hazır mısınız? O halde başlıyoruz:
SİLAH VE PARA TRAFİĞİ
Çağdaş hukuk devletlerinde ve gerçek demokrasilerde yaşanmaması gereken çarpıklıklar fena halde muhteris ve aynı oranda birikimsiz bir kadının, başbakan olmasıyla başladı.
Terör için ‘‘Ya bitecek, ya bitecek!’’ diyerek iktidar koltuğuna oturan sarışın, birikimsiz ve muhteris kadın, ‘‘Tak-Şak Paşa’’ya verdiği emirler ve yükselmek için ‘‘vur deyince öldürmeyi göze alan’’ bürokratlar sayesinde, yıldızını parlatmaya koyuldu.
Bağladığı her işte yüzde 10 rüşvet vermekle ünlü Ertaç Tinar adındaki uluslararası silah satıcısı, işte bu aşamada devreye sokuldu. Yapılan özel anlaşmaya göre Ertaç Tinar, başta İsrail olmak üzere, çeşitli ülkelerden silah satın alacak, ancak bunlar Türkiye'ye hibe görünümü altında sokulacaktı. Hibe gibi gösterilen satışların parası ise ‘‘Örtülü Ödenek’’ten ödenecekti.
Başlangıçta her şey yolunda gitti. Havaalanlarının VIP çıkışlarında çanta içinde götürülen paralar, Tinar'a teslim ediliyor, o da bir yandan köşeyi dönerken, diğer yandan bir süre sonra çoğu ortadan kaybolacak silahları gönderiyordu.
Çiller'in başbakanlık dönemi olan 1993'le 1996'nın başı arasında Tinar, ‘‘Örtülü Ödenek’’ parasıyla bir yığın borç ödediği gibi, İsviçre'de şato benzeri villalar, çifter çifter Mercedes'ler, eşine vizon kürkler, Türkiye'de gayrimenkuller satın aldı.
ÖLÜM LİSTESİ
Bu trafiğin giderek yoğunlaştığı bir dönemde Çiller, ansızın ‘‘PKK'ya yardım eden işadamlarının listesi’’nin ellerinde olduğunu açıkladı.
Tansu Çiller'in listesi, uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı iddia edilen Kürt kökenli kişilerden oluşuyordu. İstihbarat raporlarına göre uyuşturucu kaçakçılığından sağlanan paraların büyük bölümü, bölücü örgüt PKK'ya gidiyordu. Kamuoyundaki yaygın kanı da aynı doğrultudaydı. Hainlere yardım etmekle suçlanan listedekilerin bir bölümü, faili meçhul cinayetlere kurban gitmeye başlayınca, Kumarhaneler Kralı olarak bilinen Ömer Lütfü Topal'ın içine bir korku düştü. Ancak Topal, bu listeye öldürülmek için değil, para sızdırılmak için konduğuna inanıyordu. Çünkü, karşısındaki kim olursa olsun, güce boyun eğmeyen, haraç kaptırmayan, çok zorda kaldığında verilmesi gereken rüşveti, aracılarla gönderen bir kişiliğe sahipti. Üstelik uyuşturucu kaçakçılığından Amerika'da 40 ay hapis yatan Topal'ın bölücü, hain PKK ile işbirliği yapmadığı da herkesçe biliniyordu.
Bu listeden adını sildirebilmek için çok uğraşan, bu uğurda bazı politikacılara milyonlarca dolar kaptıran Kumarhaneler Kralı, ölümünden kısa bir süre önce umutsuzluğa kapılmış ve ‘‘Hem paramı alıyorlar, hem de beni öldürecekler!’’ demeye başlamıştı.
Eşi Hilal Altıntaş'ın mahkemede verdiği ifadeye bakılırsa, son günlerinde çelik yelek almış ve tabanca taşır olmuştu.
Hilal Altıntaş, Topal'ın Özer Çiller'den nefret ettiğini söylüyordu. Pusuya düşürülüp öldürülmeden bir gece önce eve gelen telefonlara çok sinirlendiği ve bu konuşmalarda sık sık Mehmet Ağar'dan söz ettiği, yine Hilal Altıntaş'ın ağzından mahkeme kayıtlarına geçti.
Bize göre ise Topal’ı öldürenler, başlangıçtan itibaren Mehmet Ağar’ın adını kullanarak
-ve onun haberi olmadan- kumarhaneler kralından onyedi milyon dolar, yani üç trilyon lira kapmışlardı.
SİSTEMİN GÜCÜ
‘‘Ölüm listesi’’ndeki isimlerden biri olan Kumarhaneler Kralı Ömer Lütfü Topal, bölücü hainlerle işbirliği yapmamasına karşın, ölümden kurtulamadı.
Kumarhaneler Kralı'nı Türkiye'deki kokuşmuş sistem yarattı. Beş yıl gibi çok kısa sayılabilecek bir sürede 180 trilyonluk bir servetin sahibi olan Topal, eriştiği bu güç nedeniyle kim vurduya gitti.
Topal'ı yaratan sistem, onun katili oldu.
Kumarhaneler Kralı, onu kral yapan ‘‘casino’’lar zincirini ele geçirip, oradan gelecek inanılmaz parayla Türkiye'nin kaderine hükmetmek isteyenlerce öldürüldü.
İşte bu nedenle Susurluk'taki kazadan bu yana, gerçekleri aydınlatma konusunda bir arpa boyu yol alınamadı.
Çünkü ‘‘Siyasetçi-Kamu Görevlisi-Mafya’’dan oluşan ‘‘Susurluk Şeytan Üçgeni’’, onu aydınlatmaya çalışan tüm çabaları, kendi karanlığı içinde eritmeyi başardı.
Paylaş