Paylaş
Sabah Bursa’dan ayrılırken kapalı, hatta zaman zaman yağmur damlalarının düştüğü bir hava vardı, hava serindi. Bursa havası bu ! Uzun süre bulutların ve yağmurun esiridir. Kurtulamaz bulutların esaretinden, kışı uzundur...Uludağ çeker bulutları kendisine bırakmaz. Karacabey’e doğru ilerlediğim her kilometrede bulutları geride bıraktım. Bandırma’ya vardığımda ise güneş çoktan yüzünü göstermeye başlamıştı. Rüzgar da ben buradayım diyordu, öyle ya Bandırma ‘dan Gelibolu’ya kadar olan bölgede yaz kış bitmek bilmeyen esinti meşhur. Esas esinti ise Bozcaada’da tabi bakalım hava orada nasıl?
Karacabey sonrası yol gerçekten çok güzel, Bandırma sonrası sağ tarafınızda görmeye başladığınız deniz, Kapıdağ yarımadası ve adalar, yemyeşil tarlalar, bahçeler sizi dinlendiriyor. Lapseki’ye yaklaştığımda boğazı süsleyen yeni köprü daha Çardak yakınlarından etkileyici görüntüsü ile ortada...
ROTA ÇANAKKALE ESKİ MERKEZ...
1915 Çanakkale köprüsü bugünlerde geçiş fiyatı nedeniyle eleştirilse de yakın gelecek yıllarda herkesin kullandığı, faydalanacağı bir köprü olacak. Boğazın karşı kıyı Gelibolu ile bağlantı noktası olan Çardak ve Lapseki’de gemiler çalışmaya devam ediyor, her ikisi de birbirinden huzurlu yerleşim yerleri. Son yıllarda köprü inşaatı nedeniyle artan yapılaşma, köprü manzaralı ev ve apartman inşaatları hızla devam ediyor. Beni korkutan, Lapsekili bir emlakçıdan duyduğum; Lapseki ile Çanakkale arasının şimdiden parsel parsel satıldığı ve önümüzdeki on senede tamamen binalarla dolacak olması senaryosu...Dudak büküp Çanakkale’ye doğru devam ediyorum. Rotamı Çanakkale eski merkezine çeviriyorum, Motosikletimle saat kulesinin dibinden geçip deniz kenarına çıkıyorum. Boğaz kenarında bir mola verip “Kilitbahir kalesine” ve “Dur Yolcu bilmeden gelip bastığın bu toprak bir devrin battığı yerdir” yazısına karşı bir mola vereceğim, çay içeceğim. Bu arada sizinle de Dur Yolcu dizelerinin hikayesini paylaşayım..
DUR YOLCU!
“Dur Yolcu” Çanakkale Boğazının en hakim konumunda, boğazdan gelip geçenlere bu topraklarda neler yaşandığını anımsatmak için yapılmış bir yazı. Yamaca yapılmış görselde bir asker figürü ve Necmettin Halil Onan‘a ait şiirin dizeleri bulunuyor. 1960 yılında günümüzde ki Dur Yolcu Anıtı‘nın hemen altında yer alan Değirmen Burnu Tabyaları‘nın komutanı Üsteğmen Turan Şekip Pınar yaşadığı coğrafyanın önemini çok iyi bilen bir askermiş. Bölgede Çanakkale Zaferini anlatabilecek bir eser bırakmayı çok istemiş. Bir gün aynı tabyada görevli Yedek Subay Seyran Çebi ‘ye düşüncelerini anlamış. Çanakkale Boğazı‘ndan gelip geçen herkesin göreceği büyük bir eseri, nasıl birşey yapacaklarını konuşurlarken kendisine masasının üzerinde bulunan bir asker sigarası paketini göstermiş... “Bunu çizebilir misin?” diye sormuş. Seyran Çebi çizilebileceğini söylemiş. Fakat tek başına bir asker görselinin verilmek istenen mesaj için yeterli olmayacağını düşünmüşler . Bu nedenle yamaca yapılacak anıta Necmettin Halil Onan‘a ait şiirin dizelerini de ilave etmeye karar vermişler.
“Dur Yolcu! Bilmeden gelip bastığın bu toprak bir devrin battığı yerdir!”
Anıta dizelerin ilave edildiği dönem Çanakkale Şehitler Abidesi‘nin yapımı yeni tamamlanmış. Anıtın yapımında Milliyet Gazetesi‘nin de katkısı olduğunu hatırlarsınız. Başlattığı bağış kampanyası sayesinde anıtın tamamlanmasını sağlamıştı. Bu nedenle Dur Yolcu anıtına Milliyet Gazetesi‘nin sembolü olan “Meşale” figürü de ilave edilmiş, böylece “Dur Yolcu” Anıtı tamamlanmış.
Dur Yolcu Şiiri
Dur Yolcu Şiiri, Çanakkale boğazında ki anıt nedeniyle o isimle anılsa da Necmettin Halil Onan‘a ait; “Bir Yolcuya” isimli şiirdir. Şiirin sadece ilk dizeleri anıt üzerinde yer alır.
BİR YOLCUYA
Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda
Gördüğün bu tümsek Anadolu’nda,
İstiklal uğrunda, namus yolunda
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.
Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğdugu sele
Mübarek kanını kattığı yerdir.
Düşün ki, haşrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin
Bir harbin sonunda bütün milletin
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.
Necmettin Halil Onan
HUZUR ADASI BOZCAADA
Çanakkale’yi geride bırakıp, Ezine’ye doğru yola çıkıyorum. Troya kavşağını geçtim, Akhilleus’a, Paris’e, Priamos’a selam verdim... Anayoldan ayrılarak Geyikli iskelesine kadar Pınarbaşı, Mahmudiye, Bozalan, Mecidiye gibi evleri tertemiz badana ile boyanmış yaza hazır evlerin olduğu kasabalardan geçtim. Bu kasabalar arasında bulunan Yel değirmenlerine ve onları döndüren rüzgara karşı savaştım. Geyikli iskelesine geldiğimde beni sakin ve huzurlu bir plaj karşıladı. Heyecanla gemiye bindim, bu kez motosikletimle ve her zaman yaptığım gibi adaya geçerken ana kara ile bağlantıyı kopardım. Beni Bozcaada kalesi karşıladı her zamanki yalnızlığı ve görkemiyle... O kale orada olmasa adanın liman bölgesi görüntüsü nasıl olurdu acaba diye düşündünüz mü hiç?
BİTMEYEN ESİNTİSİ...
Heredot’a göre; “Tanrı, İnsanlar Uzun Ömürlü Olsun diye Bozcaada’yı Yaratmış...” Gerçekten de Bitmeyen esintisi, avuç içi sıcaklığında koyları, adaya yaklaşırken sizi karşılayan kalesi, dar sokakları süsleyen taş evleri, lezzetli şaraplarıyla Kuzey Ege’de küçük bir huzur adası Bozcaada. Yaklaşık 25 yıldır gidiyorum, bir çok insan grup götürdüm... Bana sorsanız eski hali elbette daha güzeldi... Zira artık sadece huzur değil pahalılık adası, benim gözlemim Bozcaada belki de son yılların en pahalı adası orak yeni sezona hazırlanıyor.
Adalarda yaşam zordur, sizin öyle yaz aylarında birkaç günlüğüne ziyaret ettiğiniz günlerde ki gibi her zaman günlük güneşlik zamanlar yoktur adada. Özellikle kış zor geçer, sessiz geçer, fırtına koptuğu zaman gemi çalışmaz. Adalılar alışkındır her koşula ve bu sene artan fiyatlar, durmayan enflasyon artışı ile o da kendi fiyatlarını hayli yukarı çekmiş durumda.
PAHALILIK ADASI
Adaya vardığımda ilk olarak adanın kalbi, adaya tüm gelenleri görebileceğiniz çınaraltı kahvehanesinde oturup kahve eşliğinde Fikret amcayla sohbet ettim, sonra adanın iç kısımlarında bulunan otelime doğru devam ettim.
Bozcaada’nın eski halini bilmesem bu kadar hayıflanmazdım. Son yıllarda adanın kaldırabileceğinden daha fazla ziyaretçinin gelerek ada halkını, esnafı yorduğu; bunun bir sonucu olarak ada turizmini olumsuz etkileyen, pahalı tesisler ve yeme içme, ada merkezi ve dışında mantar gibi bitmeye başlayan pansiyon ve bağ evi adı altında villaların sonu nereye varacak bilmiyorum Adaya 1990’lı başından bu yana giden, ve adanın değişim sürecini çok iyi gözlemleyen biri olarak naçizane duygularım bu senede değişmedi.
HER ADANIN HİKAYESİ BAŞKADIR
Ada her zaman ada... Ada kültürü başka bir iştir. Ege’nin kuzeyinden güneyine tüm adaları gezmiş birine hangi ada daha güzel diye sorulmaz. Konu Ege adaları olunca herşeyi unutan, doğduğum yaşadığım şehri bile unutan biri olarak Ege’de bulunan iki adamız Gökçeada ve Bozcaada için karşılaştırma yapmaktan imtina eden biriyim, her ikisi de benim için kıymetli. Demem o ki Bozcaada için süslü, abartılı satırlara gerek yok bu adaya gitmenizi sağlamak için, çünkü oranın müdavimleri zaten adalarını paylaşmak istemez fazla kimseyle. Bende öyle..
ÇAVUŞ ÜZÜMÜ MEŞHURDUR
Bozcaada’ya daha önce gitmediyseniz ve ada hakkında bilgi için herhangi bir ansiklopedinin sayfalarını çeviriyorsanız karşınıza şunlara benzer cümleler çıkar; “Ege Denizi’nin kuzeydoğusunda, Çanakkale Boğazı’nın güneybatısında bir ada. Yüzölçümü 36 kilometrekare. Türkiye’nin üçüncü büyük adası. Türkiye’nin köyü olmayan tek ilçesi. Adanın eski adı Tenedos. Pers, Helen, Roma, Bizans ve Venedik egemenliklerinde yaşayan ada 1328 yılında Türklerle tanıştı. Osmanlı İmparatorluğu’na 1455’te katıldı. 1912 yılında Yunanistan’ın eline geçti. 1923’te ise Lozan Antlaşması’yla Türkiye’ye verildi. Halkı bağcılık, şarapçılık, turizm ve balıkçılıkla uğraşır, çavuş üzümü çok meşhurdur. Vs.vs.” ama bunların hepsi laf. Adayı tanımak ve anlamak için gidip en az 2 gece kalmak gerek.
Ege’nin bu küçük şirin adasını ruhundan, öykülerinden, insanlarından, dramlarından, rüzgârından, bağbozumundan, şarabından soyutlarsanız yukada, veya internette bulabileceğiniz bu tarz anlatımlar yeterli olabilir ama aynı zamanda adaya da büyük bir haksızlık olur. Aslında her adanın hikayesi başkadır ve hiçbiri diğerine benzemez. Ben bu kez ada da motosikletimle geziyorum ve o beni yıllardır tanıyor.
POYRAZ, ADANIN SEVGİLİSİ...
Rüzgar rüzgar rüzgar... Bozcaada deyince rüzgârı da hikayenin baş köşesine yerleştirmek lazım. Kuzeyden kopup gelen serin poyraz, adanın sevgilisi gibidir. Koşar gelir, koyların sularını soğutur, üzümleri ve insanları güneşin öfkesine karşı sarıp sarmalar, yaşamı daha yaşanılası kılar. Poyraz olmazsa ada olmaz. Hele yaz esintisi öyle güzeldir ki insanı hiç rahatsız etmez ferahlatır, sakinleştirir. Kış aylarında ise biraz sorun olur. Adanın rüzgârı gözünüzü korkutmasın. Rüzgâr almayan sakin, çırpıntısız bir kumsal bulmak her zaman mümkün. Binlerce yıl önce kullandığı parada üzüm salkımı betimlenen Bozcaada, salkım salkım üzüm doğuran bağlarıyla da her zaman övünür. Adanın bağları ve merkezde bulunan bakımlı şarap fabrikaları adanın en güzel süslerinden biri, hatta çamlık içinden başlayıp Ayazma Sulubahçeye kadar yapılan yaklaşık 2 kmlik bağ yolunda yürüyüş yaparak adada yetişen asma çeşitlerini tanıyabilirsiniz. Hatta mevsim baharsa ki; bence adaların en güzel zamanlarından biri nisan -mayıs aylarıdır o zaman her yeri papatyalar gelincikler kaplamıştır ve bu geziye doyum olmaz... Meraklısı için ada ile ilgili bir hikaye var: “Denizlerin efendisi Poseidon’un çocuklarından biri Kyknos adında bir kralmış. Onun da Thenes adında bir oğlu varmış. Thenes’in annesi ölünce, babası yeniden evlenmiş... Fakat üvey ana bu ya; Thenes’e iftira etmiş... Kral da bu iftiraya kanmış ve oğlunu bir sandığa koyarak denize attırmış. Sandık, Çanakkale Boğazı’ndan geçerek Leukophrys adasının sahiline vurmuş. Thenes burada sandıktan çıkmış, adaya yerleşmiş. Adanın ismini de “Thenes’in Adası” anlamına gelen Thenedos’a çevirmiş. Eski adıyla Thenedos, bugünkü adıyla Bozcaada’nın ilk yerleşimi Heredot’a göre M.Ö. 2000 yıllarına rastlıyor.
Heredot’a göre “Tanrı, insanlar uzun ömürlü olsun diye Bozcaada’yı yaratmış”... Sizde ömrünüzü birkaç günlük ada ziyaretiyle ne kadar uzar bilinmez ama, uzatmak isterseniz adaya gidin, ya da bir daha sefer benimle gelin.
Paylaş