Paylaş
Midilli adası şehir merkezinden dar bir caddeyi takip ederek şehrin doğusuna doğru giderken gözlerim önce, Alyfanta, Pyrgi ve Kedros köylerine ait tabelayı arıyor. Trafik tabelaları, işaretleri konusunda çok rahat olan Yunanlı yetkililer yön bulma konusunda “Biraz da işi oluruna bırakın, rahat olun” diyor. Gera Körfezi’ne ait yön tabelasını görmek için daha sabretmemiz gerekiyor sanırım. Kenti geride bırakıp tırmandığımız yol bizi Gera Körfezi’ni yüksekten görme fırsatı tanıyor. Zeytin ormanlarından kaynaklanan yeşil ve Ege Denizi’nden kaynaklanan mavinin ağır bastığı renklerden oluşan etkileyici bir manzara ayaklarımızın altında.. Gera’ya doğru gitmek için anayoldan sola dönerek Perama bölgesine ilerliyoruz. Perama, insanların alışveriş için tercih ettiği, balık tavernaları ve adeta buluşma noktası olan meşhur pastanesi ile bölgenin deniz kenarındaki en büyük yerleşimi. ‘Büyük’ dediğime bakmayın nüfus bin kişi bile değil. Sahil boyunda araba kullanırken açık pencereden içeri giren rüzgar, masmavi deniz, gözümün alabildiğine uzanan zeytin ağaçları körfezin tüm güzelliğini gözler önüne seriyor. Burası bir göl mü? yoksa iç deniz mi diye sorguluyorum, zira körfezin Ege’ye açılan ağzı çok dar. Eski zeytinyağı fabrikaları ile dikkat çeken Perama’yı geçerek körfezde kalmak için tercih ettiğimiz Yeras’ın Eleonas’ına gidiyoruz.
Zeytin ağaçları arasında gizlenmiş misafirhaneyi işleten arkadaşımız Markidis Alexandros her zaman yoğun görünse de size her konuda yardımcı olmaya çalışan biri. Doğa ile iç içe kalabileceğiniz misafirhanede Yeras çevresinde atla geziler yapmak, ev sahiplerine yardım ederek, tarımsal alandaki üretime, ağaç budamak, çiçek ve bitkileri sulamak, hayvanları beslemek, gibi faaliyetlere katılmak mümkün.
GERA KÖRFEZİ
Çevresinde beş köyü körfezi ve zeytinlikleri uzaktan gören, olağanüstü huzurlu bir yer burası.
Altıncı yerleşim, Perama diğer beş köyün de aynı zamanda limanı. Rengarenk boyanmış sandalyelere sahip kafeleri ve balık tavernaları ile meşhur. Zeytinyağı fabrikalarının uzun bacaları bölgede tek yüksek yapılar. Gera’nın başşehri olan Papados dışında, Paleokipos, Mesagros, Skopelos, Plakados ve Perama’yı sayabiliriz.
Osmanlı’nın son döneminde ve ayrıca iki dünya savaşı arasındaki dönemde bölgede büyük bir gelişmenin olduğu ve bölgeye has zeytinyağı imalathaneleri, sabun imalathaneleri, tabakhaneler ve zeytinyağı ile diğer ürünler konusunda iştigal eden firmaların günümüze ulaşan binalarından anlaşılabiliyor. Köylerde bulunan taş binalar, köşkler ekonomik kalkınmanın iaşetleri olarak sayılabilir. Körfezin açık denize olan ağzı, fiyorda benziyor ve dalgalara kadar varan gümüş renkli zeytin ağaçları ve kanal girişinde duran küçük adalar, sahiller, hem körfezin içinde yer alan, hem Ege Denizi tarafında olan küçük koylar, olağanüstü güzellikte. Bölgede denize girmek için en güzel plaj “Tarti” sahili aynı zamanda taze balık yiyebileceğiniz otantik balık tavernaları ile sizi bekliyor.
MESAGROS KÖYÜ’NDE ANADOLU İZLERİ
Mesagros’ da mutlaka görmeniz gereken iki yapı günümüze kadar ulaşmış Osmanlı dönemi cami ve hamam var. Bunları kenara koyarsak köyün tertemiz sokakları ve taş binaları da dikkat çekici. Bu köyde mutlaka bir kahvehanede oturup, insanlarla sohbet etmek ve bir kahve içmek gerekir. Midilli Adası’nın ünlü ressamı Teofilos’un resimlerinin yer aldığı eski fırını sorarsanız size göstereceklerdir. Caminin minareleri ve yapısı halen sağlam. Bu köyde daha da ilginç mekan restore edilerek kullanılmakta olan bir hamam. Bir Gera Körfezi gönüllüsü olan ve bölgenin turizm açısında gelişmesi için ailece çaba gösteren Prokopis Papazoglou Hamam Mesagros’ u görmemiz için bize yardımcı oluyor. Hamamı gezerken, tüm detayları düşündüklerini görebiliyoruz; keseler, tahta takunyalar, peştemaller, sabunlar… Her şey size Bursa’daki bir hamamı anımsatıyor..
Yol üzerinde Skopelo’ya uğrarsanız büyük çınar ağaçlarının ve çeşmenin olduğu meydanda mola vermek Agia Magdalini Kilisesi’ni görmek lazım. Paleokipos’ta ise görülmeye değer olan en önemli şey 1795 yılında yapılan üç bölümlü Agos Ermolaos Kilisesi. Gera bölgesi zeytin patikaları içinden geçen yürüyüşler için de trekking meraklılarına uygun. Bunlardan en güzeli Skopelos’tan Kariona Dağı’na giden patika.
PAPADOS KÖYÜ’NDE VRANAS ZEYTİNYAĞI MÜZESİ
Gera körfezinin de merkezi olan Papados kasabasında adaya gelen turistlerin ziyaretine açık bu çok iyi organize olmuş müze 1887 yılında meşhur şair Odyssea Elytis’in dedesi, Nikolaos Vranas tarafından, buhar makineli ilk fabrikalardan biri olarak; zeytinlerin ezilmesi, hamurunun preslenmesi, zeytinyağıın sudan ayrılması odaları, makine ve kazan dairesi, bekçi evi- işçiler için kahvehanesi, ahırları büyük avlusu ve havuzu ile çok fonksiyonlu bir tesis olarak kurulmuş. 1970’lerin ortalarına kadar çalışan tesis, geçirdiği kapsamlı restorasyon sonrası 2009 yılından bu yana, günümüzde yaklaşık 13 milyon zeytin ağacına sahip ağacına sahip Midillli Adası’nın en önemli zeytin kültürü müzesi ve adaya gelen turistlerin uğrak noktası.
Yazımı buraya kadar okuduysanız şimdi size sorum şu ; Türkiye’nin en kaliteli zeytinlerinin yetiştiği Gemlik-Orhangazi-İznik-Mudanya Tirilye bölgesinde neden böyle bir zeytin müzemiz yok? Çocukluğumda Mudanya’nın köylerinde eski sistemle zeytinyağı üreten, press makineleri ve zeytin havuzları olan yağhaneleri çok iyi hatırlıyorum. Umarım Gemlik’te Mudanya’da zeytin ağaçlarını kesip içlerine apartmanlar dikmenin yanısıra bölgenin zeytin kültürü ile ilgili bir müzenin de hayata geçirilmesi de gündeme gelir.
EN TAZE DENİZ ÜRÜNLERİ
Bütün gün gezdiyseniz, öğleden sonrayı da denizde geçirdiyseniz akşam saatlerinde güzel bir ziyafeti hak ediyorsunuz. Bu ziyafet elbette Gera Körfezi’nde tutulan balık ve deniz ürünlerinden oluşmalı. Biz de otelimize yürüyüş mesafesinde, Gera Körfezi’nin en lezzetli deniz ürünlerini sunan yerel lokantalarından Marmaro‘da yöreye has meze, ahtapot, balıkları yerken bir taraftan da Ouzo‘muzu yudumluyoruz. Taverna Marmaro’da bulunan Küçük Kütüphane’de Bursa’da misafir ettiğim-rehberlik etme şansı bulduğum yemek uzmanı, İstanbullu yazar Sula Bozis ‘in Politiki Kouzina kitabını buluyorum. Bu güzel ziyafette belki de onunda bir payı var diye düşünürken, bir taraftan kitaba göz atıyorum. Aynı isimde bir filminde oldugunu Politiki Kouzina (Bir Tutam Baharat) ve beni en cok etkileyen filmlerden biri oldugunun altını çizmeliyim.
PLOMARİ’DEN AYASOS’A PLOMARİ
Gera Körfezi’ne kadar uzandığınız bir günde eğer zamanınız varsa adanın güney sahiline doğru uzanıp, yedi köyden oluşan otantik Plomari’yi görebilirsiniz. Adanın en önemli bölgelerinden biri, güney sahilinde bulunan Plomari’dir zira 19 uncu yüzyılın ortalarında, Plomari başkent Midilli’den sonra Lesvos’un en büyük atölyecilik, sanayi ve ticaret merkezine dönüşmüştür. Yolu kısmen virajlı da olsa Plomari’ye vardığınız zaman sizi karşılayan küçük meydan ve hareketli tavernalar, sakin denizle birleşince size huzur verecek.
Tepelere doğru tırmanan renkli evleriyle Plomari, yıllar boyu sahili ve iskelesi nedeniyle, denizcilik ve deniz ticareti açısından önemli bir kavşak olmuş. Kentin kuzey ve doğu kısmında toprak şekli, bölgenin nispeten izole olmasına yardımcı olmakta. Altın sahil, boyun eğmeyen kayalar, inanılmaz dağ manzaraları, zengin bitki örtüsü ve geleneğe uygun mimari zaman içinde bozulmadan kalmış bir kent daracık sokakları ve bu sokaklar arasında hiç ummadığınız noktalarda oluşmuş küçük meydanlarla size sürprizler hazırlamış durumda.
Ben de hemen sahilin arkasındaki sarı boyalı büyük kahvehanenin önünde oturup serinlemek için frappe ısmarlıyorum. Amacım kısa bir mola ve gelen geçeni seyrederek değişik insan manzaralarını fotoğraflamak. Gerek motorsikletleriyle gerekse yürüyerek aynı kişinin bulunduğum meydandan birçok kez geçtiğine şahit oluyorum, demek ki burası herkesin mutlaka geçmek zorunda olduğu Plomari’nin en hareketli yeri.
UZO ve PLOMARI
Yunanistan’da Uzo deyince akla Midilli Adası gelir. Midilli Adası’nda ise en çok üretimin yapıldıgı yer Plomari kentidir. Su ile seyreltilmiş veya sade olarak, uzo arkadaşlarla bir arada ve rahatlama için içilen bir içkidir. Akdeniz’in her yerinde mis gibi kokar. Fransa’da Pastiche ve Anisette adları ile, Afrika’nın kıyılarında Arac adı ile ve sadece Yunanistan’da uzo olarak.
Midilli Adası’nda hava uzo kokar ve atmosfer yerli ve turistleri sarhoş eder. Derler ki bu memlekette, uzo ile ilk temas, büyük annenin parmağını bu ispirtolu içkiye daldırıp bebekleri diş ağrısından rahatlattığı zaman da olmuş. Kokusu ve bu tatlı paylaşım Lesvos insanlarının genlerine bu şekilde kaydolmuş. Bunu bir kenara koyarsak, dalgaların kırıldığı yer olan Plomari’de otantik tavernalar, damak tadını mutlu eden meze oyunları ile birlikte uzo belki de denizin kendisidir.
Uzo adının nereden geldiği ile ilgili en çok anlatılan hikayeye göre; Osmanlı egemenliği yıllarında, içki yasağı olduğu için rakı ihracına izin verilmekteydi. İhraç edildiği en önemli yer ise Marsilya idi. Ancak gümrük kontrolüne ilişkin nedenlerden dolayı ambalajlara, Marsilya’da kullanılmak üzere anlamına gelen “Uso Marseille” yazılırdı. Bu yüzden, uzo adının gümrüğün uso ifadesinin değişiminden çıktığı söylenir.Sarhoş edici bir tarihten, sayısız dosta sahip bir geleneğin tadını çıkarmak için Plomari’de, Barbagianni veya Plomari içki imalathanesine ait Uzo Müzesi’ne uğramalısınız.
AYASOS
Adanın başkentinden 27 km uzaklıkta, 475 m yükseklikte, görkemli Olympos Dağı’nın yamacında bulunan Ayasos kasabasına gitmek için merkeze geri dönmenize gerek yok. Plomari’nin içinden köylere giden yolu takip ederek biraz dağ manzarası görmeye kim hayır diyebilir? Tepeden baktığınızda adeta rengarenk bir maket şehri andıran, Ayasos adanın belki de mimarisi bozulmamış en özgün yeri.
Ayasos’ta geleneksel seramik ve ahşap oymacılığı yapan birçok el sanatları atölyesi faaliyet gösteriyor ve bunlara dair birçok hediyelik eşya dükkanı sizi bekliyor.
Dokuma tezgâhlı mağazalar ve geleneksel şalvarlı kadınların olduğu canlı dükkanlar, kasabanın merkezindeki görkemli Meryem Ana Kilisesi’ni ziyaret edebilir, avlusundaki, halk sanatı ürünleri ve Ayasos geleneksel evinin canlandırıldığı müzeyi ziyaret edebilirsiniz. Bu kilisedeki Meryem Ana ikonasının dördüncü yüzyılda yapıldığı tahmin ediliyor, kasabanın kilisenin çevresine kurulduğu ve bu ikonanın mucizevi olduğuna inanılıyor.
Kasaba ayrıca kestane ağaçları ile meşhur ve ekim ayında kestane festivali gercekleşiyor. Kestaneciler mangalda, köyün ev kadınları tarafından yapılan kestaneli ekmek, kestaneli köfte, kestane tatlısı gibi çeşitli kestane ürünleri pişirip ziyaretcilere ikram ediyorlarmış.
Ayasos bölgesi kayalık dağların arasında, kuru havası, yoğun bitki örtüsü, kestaneleri ve tertemiz sularıyla adanın saklı kalmış bakir bir yerleşimi.
Paylaş