Deniz Hava Üs Komutanlığı tarafından hazırlanan ve Türkiye’deki deniz havacılığının tarihini anlatan "İki Mavi" kitabı, unutulmaya yüz tutmuş bir detayı gün yüzüne çıkardı.
Halen Sahil Güvenlik Komutanlığı Marmara ve Boğazlar Bölge Komutanlığı tarafından kullanılan İstanbul Büyükdere’deki tesisler, 1920’li ve 1930’lu yıllarda Türkiye’nin dışa açılan en önemli kapılarından biriydi. İtalyan Aero Espresso Havayolları buradan Yunanistan ve İtalya’ya deniz uçaklarıyla tarifeli seferler yapardı. Uçaklar boğaza iner, şık kıyafetli yolcular iskeleden karaya çıktıktan sonra otobüsle şehir merkezine götürülürdü.
SEFERLER 1924’TE BAŞLADI
Şirket, deniz havacılığının en canlı olduğu 1920’li yılların başında kurulmuştu. Aero Espresso, filosundaki Alman Dornier tasarımı deniz uçaklarıyla seferlerine 1924’te başladı. Türk hükümeti, şirkete 11 yıllık özel bir uçuş izni vermişti. Aero Espresso’nun iki ana uçuş hattı vardı. İstanbul’dan kalkan uçak Atina’ya uğradıktan sonra İtalya’da Brindisi’ye inerdi. İkinci uçuş hattı ise İstanbul-Atina-Rodos’tu. Biletler Lloyd Triestino şirketinin Galata Mumhane ve Galatasaray’da bulunan acentelerinde satılırdı. Uçaklarda Türk pilotlar da görev yapıyordu.
Seferlerde kullanılan Dornier Wal (balina) uçakları 10 yolcu kapasiteliydi. Saatte 172 kilometre hız yapabilen uçağın menzili ise 3 bin 600 kilometreydi. Birinci Dünya Savaşı sonrasında imzalanan Versay anlaşmasının Almanya’ya getirdiği yasaklar nedeniyle Dornier uçaklarının imalatı İtalya’da gerçekleştiriliyordu.
Aero Espresso uçuşlarını 1936’ya kadar devam ettirdi. Daha sonra 21 Şubat 1936’da Türk hükümeti tarafından satın alındı. Ertesi yıl Türk Hava Yolları kuruldu. Şirketin Büyükdere’deki uçak hangarı ve bakım tesisleri, 1941’de İzmir’den İstanbul’a kaydırılan 5’inci Müstakil Tayyare Taburu’nun ana üssü oldu.
KEŞİF UÇUŞLARI YAPILDI
İkinci Dünya Savaşı günlerinde Balkanlar’a inen Alman Orduları’nı kontrol etmek amacıyla tabur İngiliz Walrus ve Southampton tipi deniz uçaklarıyla İstanbul Boğazı yaklaşma sularında mayın keşfi, Batı Karadeniz ve Bulgaristan kıyılarında keşif-gözetleme uçuşları yaptı. Büyükdere’deki deniz havacılık faaliyetleri 1946’da Walrus uçaklarının hizmetten çıkmasıyla son buldu.
Üç tarafı denizle çevrili Türkiye’ye bir sonraki deniz uçağının gelmesi için aradan tam 50 yıl geçecekti. 2008’e gelindiğinde halen Türkiye’deki sivil deniz uçağı sayısı ne yazık ki sadece dört. Dünyada yeniden popüler hale gelen deniz havacılığı ne yazık ki gereken önemin verilmemesi nedeniyle bir türlü istenen gelişmeyi sağlayamıyor. İnip kalkması için piste gerek duyulmayan, çevre koruma kontrolünden arama kurtarmaya kadar birçok alanda kullanılabilen deniz uçakları uçuşlarında hálá büyük engellerle karşılaşıyor. Örneğin Türkiye’de deniz uçaklarının göllere inmesi yasak.
Kitapta denizci pilotların Türk havacılığındaki ilklerine de dikkat çekiliyor. Bunlar arasında ilk hava şehidi Yüzbaşı Fethi Bey’in denizci olması, Dünya Havacılık Tarihindeki ilk siyahi pilotun İzmirli Ahmet Ali’nin (Arap Ahmet) Deniz Havacılık Okulu’nu 1916’da bitirmesi gibi detaylar da yer alıyor. İçinde tarihi fotoğraf ve belgelerin de yer aldığı 261 sayfalık kitap, İstanbul Beşiktaş ve Çanakkale’deki Deniz Müzelerinde 20 YTL’ye satılıyor.
Tolga ÖZBEK
Denizciler havacı oluyor
Uzun yıllar deniz taşımacılığı yapan, ciddi büyüklükte gemi filolarına sahip gruplar son zamanlarda havacılık yatırımlarıyla adlarından söz ettiriyor. Kurdukları hava taksi şirketleriyle hızla özel uçak sayısını artıran Palmali, Sertur, Döysa, Arkas, Turkon gibi gruplar, verdikleri uçak siparişleriyle de dikkat çekiyor.
Tüm dünyada beş yıldır ulaşım sektörü hızla büyüyor. Büyümenin önümüzdeki yıllarda da aynı oranda devam edeceği tahmin ediliyor. Arka arkaya kurulan yeni havayolları ve denizcilik şirketleri hem uçak imalatçılarına hem de tersanelere adeta sipariş yağdırıyor. Fabrikalar ve tersaneler yeni siparişlere yetişemiyor. Yolcu uçaklarında 5, özel jetlerde tipine göre 3-5, gemi sektöründe ise 6-7 yıl sıra var. Bundan 3-4 yıl önce uçak veya gemi siparişi veren şirketler sıralarını ciddi paralara devrediyor.
Denizcilik ve havacılık birçok açıdan ortak özelliklere sahip. Uluslararası operasyonunu havada da devam ettiren denizciler, iş jetleriyle sadece Türkiye’ye değil ağırlıklı olarak Rusya, Batı Avrupa ve Arap ülkelerine de hizmet veriyor. Türk bayraklı uçaklar bölgedeki işadamlarını istedikleri yerlere uçuruyor.
Orta gövdeli bir iş jetine yapılan yatırımda uçağın bir yıllık cirosu 300-400 yataklı otele eşit. Ancak şirketler, turizme sağlanan teşviklerin çok ciddi ciroya sahip havacılığa verilmemesinden, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün diğer Avrupalı otoriteler gibi pratik çalışamamasından, bürokratik engellerden şikayetçi. Yurtdışında izinlerini hızla alan, her türlü kolaylık gösterilen özellikle Avusturyalı ve İsviçreli hava taksi şirketleri başta Rusya olmak üzere büyüyen yeni pazarlardan aldıkları pay her geçen gün artırıyor.
BAKIM MERKEZLERİ KURULUYOR
Aynı tersanelerdeki gibi denizci havacılar uçak bakım merkezleri konusunda da yatırım yapıyor. Azeri iş adamı Mübariz Mansimov, önümüzdeki günlerde İstanbul Atatürk Havalimanı Genel Havacılık Apronu’nda Fransız Dassault şirketinin Falcon serisi iş jetlerinin bakımı için merkez açıyor. Son hazırlıkları tamamlanan merkezde Türkiye’nin yanı sıra bölge ülkelerdeki Falcon serisi uçakların bakımları yapılacak. Sertur Havacılık şirketi de Hawker serisi iş jetleri için İstanbul Atatürk Havalimanı’nda bakım merkezi açmayı hedefliyor. Hangar yeri alan şirket, önümüzdeki aylarda bakım merkezi için de çalışmalara başlayacak. İşte Türkiye’de hava taksi sektörüne giren denizcilik şirketleri:
SERTUR: Bu şirketler arasında en büyük uçak filosuna Sertur Havacılık sahip. Geçen yıl operasyona başlayan Sertur’un filosunda bir Challenger 604, üç Hawker 850XP ve bir de Hawker 400XP tipi uçak var. Ay sonunda filoya bir adet Hawker 850XP, mayısta da Hawker 4000 tipi uçak daha katılacak.
PALMALİ: Grup, son yıllarda aldığı büyük petrol taşıma ihaleleriyle adından söz ettiriyor. Dünyanın dört bir tarafında yaklaşık 130 gemiyle taşıma yapan şirket, sektöre Tekfen Havacılık şirketini satın alarak girdi. Halen Palmali’nin filosunda Falcon 900EX tipi uzun menzilli ve Challenger 300 tipi orta sınıf iki iş jeti bulunuyor. Filoya 2010’da bir adet Falcon 900EX tipi uçak daha alınacak. Palmali ayrıca Dassault’un yeni modeli Falcon 7X’in de Türkiye’den ilk müşterisi. Üç motorlu uzun menzilli uçak Palmali’ye 2011’de teslim edilecek.
DÖYSA: Sektöre hızlı bir giriş yapan Döysa’nın ortaklarından Yalçın Sabancı, deniz taşımacılığında verdiği gemi siparişleriyle adından sıkça söz ettiriyor. Geçen yıl faaliyetlerine başlayan Döysa’nın filosunda halen bir adet Hawker 850XP tipi uçak var. Yatırımlarını sürdüren Döysa’nın filosuna şubatta Challenger 605, mayısta da Hawker 4000 tipi uçak katılacak.
ARKAS: Denizci havacılar arasında en eskilerden biri de Arkas. 1998’de kurulan Arkas Havacılık İzmir merkezli operasyon yapıyor. Halen filoda Challenger 604 ve Learjet 60 tipi iki uçak var. Mayıs ayında filoya Challenger 300 tipi bir uçak daha katılacak. Ağırlıklı olarak Rusya ve Dubai merkezli uçuş yapan Arkas Grubu gemi operasyonunun yanı sıra liman işletmesi de yapıyor.
TURKON: Nevzat Kalkavan’ın sahip olduğu Turkon Holding, havacılık sektörüne geçtiğimiz günlerde aldığı Cessna Sovereign tipi uçakla girdi. İşletmesi Cessna’nın Türkiye temsilcisi Emair tarafından yapılan Sovereign, 5 bin 273 kilometre menzile sahip.