Başınızı kaldırıp gökyüzüne baktığınızda gördüğünüz izler hava durumunu değiştiriyor. Gökyüzü çok büyük gibi gelse de kirliliğe karşı belli bir sabrı var. Binlerce uçağın cirit attığı gökyüzü, değişik tabakalarında ciddi bir kirlenme ya da değişim tehlikesi içinde. Uçakların arkada bıraktıkları izler aslında mutlu bir uçuşun mutsuz izleri...
Uçakların arkada kalan izleri çoğumuz için ilginçtir. Gökyüzünde gördüğümüz bu izler teknolojinin sonsuzluktaki imzası gibidir. Bizden binlerce metre yüksekte uçan bir uçak ardında beyaz bir iz bırakarak gider. Hatta bazen kaç motorlu bir uçak olduğunu izlerden anlayabilirsiniz. Çok yoğun uçuşların yaşandığı bir yerde bulunuyorsanız yukarıdaki manzara çok farklıdır. Bir çocuğun beyaz resim kağıdını gelişigüzel karalaması gibi karmaşık bir görüntü oluşmuştur tepenizde.
Gökyüzünün huzur veren maviliğini bozan yatay-dikey çizgiler bir süre sonra dağılır. Küçük bulutlar gibi olurlar. Ama bu kayboluş başka bir varoluşa yolculuktur aslında.
Uçaklar olmadan hava durumu daha mı farklı olurdu?
Yüksekten uçan uçakların arkasında bıraktıkları beyaz izler zaman zaman havadaki bulutlardan fazla olmakta ve bunlar bulutlar gibi hava durumumuzu etkilemektedir.
Bu izler su buharı ve egzoz zerrelerinden oluşmaktadır ve serin havada buz kristallerine dönüşür. Doğal olan yüksek irtifa bulutları da benzer buz kristallerinden oluşmaktadır ve bunların hava üzerindeki etkisi uzun zamandır bilinmektedir. Bulutlar gündüzleri güneş ışığını yansıtarak hava sıcaklığını düşürür. Gece de dünyanın sıcak havasının uzaya kaçmasını engeller ve daha ılık gecelerin olmasını sağlar. Bilim adamları uçak izlerininde aynı etkiyi yapmamasında hiç bir neden görmüyorlar.
Ama ne kadar etki yapıyorlar?
Hava trafiği hiç bir zaman durmadığı için bunu karşılaştırma olanağı da olamıyordu. Ta ki 11 Eylül olaylarına kadar. Terorist saldırılarından sonra Amerikan ticari hava trafiği ani fren yaparak Wisconsin-Whitewater ve Penn State Üniversitelerine üzerinde çalışacakları uçak izi olmayan üç gün verdi. Hava trafiği durdu. Amerika semalarında 11 Eylül sonrası üç gün sadece kuşlar uçtu. Bomboş bir gökyüzü bilim adamlarının araştırması için hazır bekliyordu.
ARADAKİ FARK
Araştırmacılar bu günlerin sıcaklık farklılıklarını son 30 yılın ortalama sıcaklıkları ile ve uçuşsuz günlerin üç gün öncesi ve sonrası ile karşılaştırdılar.
Uçakların yerde kaldığı günlerin üç gün öncesi ve sonrasının gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farklılıkları 30 yılın ortalamasına çok yakın çıktı. Ama uçakların yerde olduğu günlerde gündüz en yüksek sıcaklıkları ile gece en düşük sıcaklıklar arasında geçmiş yıllara oranla aynı tarihlerde 1 derecelik bir fark oluşmuştu. Sonraki günler aynı bölgelerde uçak izlerinin yoğun olduğu yerlerdeki ısı farklılıkları ise 3 dereceden daha fazla ölçülmüştü.
Wisconsin-Whitewater Üniversitesi'nde coğrafyacı olan David Travis, 'Yüz yılın ortalarına doğru hava trafiğinin iki katına çıkmasını bekliyoruz, şayet biz şimdi bu tür bir etkiyi kaydedebiliyorsak gelecekte uçak izlerinin yapabileceği etkileri bir düşünün' diyerek ikazda bulunuyor ve gelecekte arkadaki izlerin etkilerinin çok daha fark edilebilir olabileceğini iddia ediyor. Popular Science Dergisinde bu görüşler yer alırken bu konuda yine ciddi araştırmalar yapan ekipler, gelecekten daha umutlu görünüyorlar.
11 Eylül sonrası yapılan araştırmalarla paralel bir görüş de şöyle:
'Uçağın motorundan çıkan gazlar atmosferin üst tabakasındaki gazların konsantrasyonunu değiştiriyor ve Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO-World Meteorological Organisation) bu olayın iklimin değişmesine neden olduğunu ve global ısınmayı arttırdığını söylüyor.'
Uçak motorlarının çıkardığı gazlar ve parçacıklar karbon dioksit, ozon ve metan gibi bazı gazların konsantrasyonunu değiştiriyor. Bunun sonucunda oluşan konsantre izler sirüs bulutların artmasına neden oluyor; WHO'nun açıklamasına göre de bunlar iklimin değişmesinde rol oynuyor.
WHO ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP-United Nations Environment Programme) tarafından 1988 yılında oluşturulan Hükümet İçi İklim Değişikliği Heyeti (IPCC-Intergovernmental Panel on Climate Change) Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü'nün (ICAO-International Civil Aviation Organisation) isteği üzerine Montreal Protokolü'nün Bilimsel Görüş Heyetiyle birlikte bir rapor hazırladı. Bu çalışma dünya havacılığın hızlı gelişmesinin altını çizdi ve 1960 yılından beri yılda yüzde dokuz oranında bir gelişme olduğunu gösterdi. Bu gelişme dünya yıllık ürün brütünün gelişme oranının 2.4 katından fazla. Havayolu ile seyahat talebi 2015 yılına kadar yüzde 5 oranında artış gösterecek.
YAKIT KULLANIMI
Yolcu, kargo taşımacılığı ve askeri harekatlar için kullanılan yakıt miktarının aynı tarih aralığında yüzde 3 oranında artış göstermesi bekleniyor. Bu çalışmalar gelişen teknolojinin en sonunda uçaklardan çıkan toplam gazı azaltacağını var sayıyor. Hesaplamalar kilometre başına düşen yolcu sayısına göre hesaplandı. Ve bu ideal hava trafik yönetimine 2050 yılında ulaşılabilecek. IPCC, bu tür gelişmeler olmazsa uçaklardan çıkan gaz oranının çok büyük olacağının uyarısını verdi.
Uçaktan çıkan gazların içinde karbon dioksit ve su buharı vardır ama nitrik oksid ve nitrojen dioksidin yanı sıra sülfür oksid ve is de bulunmaktadır. Örneğin karbon dioksit atmosferde yaklaşık 100 yıl kalmaktadır. Çalışmalar uçaktan çıkan gazların başka kaynaktan çıkan gazlar ile yok edilemez olduğunu gösteriyor.
Diğer gazlar ve zerreciler atmosferde ve uçuş rotasında konsantre olarak uzun süre kalmazlar, özellikle kuzey yarıkürenin orta enlemlerinde bu böyledir. Çeşitli emisyon gazlarının ozon tabakasındaki etkilerini belirlemek için troposferin üst kısmında ve stratosferin alt kısmında yani 9 ve 13'ncü bin metrelerinde uçan subsonik uçaklar ile stratosferin 17 ile 20 bin metrelerinde uçan süpersonik uçaklar ile bir çalışma yapıldı.
Troposferin üst kısımlarında ve stratosferin alt kısımlarındaki nitrik oksid ve nitrojen dioksid (beraberce NOX diye biliniyor) emisyonlarının ozonu arttırması ve metan gazını azaltması bekleniyor. Buna karşılık daha yüksek seviyelerde NOX'daki artışın stratosferik ozon tabakasını yok etmesi bekleniyor. Rapora göre ozon gazının habercisi olan NOX gazları, yükseklik arttıkça çoğalıyor.
Uçakların neden olduğu ozondaki değişiklik NOX gazlarının serbest bırakıldığı yüksekliğe bağlıdır ve troposferdeki bölgesel değişikliklere ve stratosferdeki global değişikliğe bağlı olarak farklılık gösterir.
Araştırmacılar subsonik uçakların yaydığı NOX emisyonlarının, uçakların olmadığı atmosferle kıyasladığında kuzey yarıküre orta enlemlerinde normal uçuş seviyesinde yüzde 6 oranında artışa neden olduğunu tahmin ediyorlar. IPCC'nin tahminlerine göre ozon artışı 2050 yılında yüzde 13 oranına ulaşacak. İklim değişikliğinin her nedeniyle ilgili bilgileri değerlendiren bir şirket olan IPCC bu artışların, dünya yüzeyini ısıtma eğilimini arttırdığını açıklıyor.
Stratosferdeki ozon tabakasındaki değişikliklerin büyük nedeni süpersonik uçakların çıkardığı NOX, su buharı ve sülfür oksidlerdir. Bununla beraber IPCC, süpersonik uçakların kuzey yarıkürenin stratosferinde çıkardığı gazların güney yarıküreye gidiyor olabileceğini ve bunun da daha fazla ozonun yok olmasına neden olabileceğini bildiriyor.
TEKNOLOJİ DEĞİŞECEK Mİ?
Havacılığın yarattığı gazların etkilerinin uçak- motor teknolojisindeki değişiklikler, iyi yakıt ve doğru işletmeyle azaltılabileceği düşünülüyor. Bugün üretilen subsonik yani normal yolcu uçaklarının yakıt kullanımı 40 yıl önceki uçaklarla kıyaslandığında yüzde 70 oranında daha verimli. Çalışmalar, 2015 yılında yakıt kullanım verimliliğinde yüzde 20 oranında bir ilerleme olacağını ve bilim adamlarının tahminine göre de 2050 yılında yüzde 40-50'ye varan oranda bir iyileşme görüleceği yolunda. Yani gelecek 10 yılda havadaki yakıt tüketiminin ciddi bir değişime uğraması ve iyi değerlendirilmesi bekleniyor. Daha iyi yanmış, daha az kirleten bir yakıt tüketimi hedefleniyor. Ama bu uçakların kullandığı kerosen dışında bir yakıta geçişin çok kısa sürede olabileceği anlamına gelmiyor.
GAZLAR AZALACAK
Motor verimliliği arttıkça yakıt tüketiminin ve çıkan birçok gaz türünün azalacağı ama uçaklar tarafından bırakılan yoğunlaşma izlerinin çoğalabileceği düşünülüyor. Yakıt teknolojisinde gelişmeler olmazsa NOX emisyonlarında da artış olabilir.
Bilimsel değeri olan raporlar ticari uçaklarda kullanılan kerosen esaslı yakıtlara pratik bir alternatifin gelecek on yıl içinde çıkmayacağını kabul ediyor. Hidrojen gibi diğer yakıt seçenekleri uzun zaman içinde olabilir ama bunun için yeni uçak tasarımları ve yeni altyapı sistemleri gerekiyor. Araştırmalara göre hidrojen esaslı yakıtlar karbon dioksit çıkışını giderebilir ama uçakların çıkardığı su buharını yükseltebilir.
Uzmanlar, motorlardaki ve hava trafik sistemlerindeki teknolojik gelişmelerin çevrenin yararına olacağını ama havacılığın gelişmesiyle oluşan emisyon artışının etkilerinin tamamiyle dengelenemeyeceğini söylüyorlar. Uçak motorlarından çıkan gazları azaltmak için yapılan tercih tartışmalarının içinde uçak motor emisyonunda daha katı kuralların olması ve sübvansiyonun kaldırılması bulunuyor.
KİRLİLİK SÜRECEK
Uçak ve özellikle motor teknolojisindeki gelişmelerin gelecekte uçak sayısının artmasına karşın meteorolojik-kirlilik etkilerinin azalacağına inanan bilim adamlarının sayısı ne yazık ki çok fazla değil.
Özellikle çok yolcu taşıyabilen gökyüzü gemileri ve tam yanmayı sağlayan yeni nesil motorlar, hidrojen gibi yakıtların devreye girmesi gökyüzündeki sorunu azaltacak gibi görünsede o zaman yeni sorunlar ortaya çıkacak. Yine de bir felaket tellallığı için zamanın çok erken olduğuna inanılıyor.