16 Şubat 2005
Otomotiv sektörü gerek ihracat, gerek vergi geliri, gerekse yarattığı istihdam açısından Türkiye’nin lokomotif sektörleri arasında yer alıyor.Türkiye’nin en büyük ikinci ihracatçı sektörü ünvanını geçen yıl da koruyan otomotiv, 2004’te bir ilke daha imza attı. En fazla ihracat yapan şirketler sıralamasında ilk 5 arasına 3 otomotiv firması girerken, birincilik kürsüsü Toyota’nın oldu.İhracattaki artışla birlikte Türk otomotiv sektörü, üretim açısından dünyada 18’inci, Avrupa Birliği ülkeleri arasında ise Almanya, Fransa, İspanya, İngiltere ve İtalya’dan sonra 6’ncı sıraya yükseldi. Yani devler ligine girdi. Ancak Türkiye’nin devler liginde yerini sağlamlaştırması ve daha yukarıya çıkabilmesi rekabetçi avantajını koruması lazım. Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) geçen hafta düzenlediği bir toplantıyla bu avantajın sürdürülebilmesi için yapılması gerekenleri açıkladı. Önemli mesajların verildiği bu toplantıda altı çizilmesi gereken noktalar var:- Dünyada 62 ülkede 60 milyon adet taşıt aracı üretiliyor. Üretimin yüzde 80’inini 5 sanayileşmiş ülkenin 10 firması yapıyor. Küresel üretim planları 62 ülkenin koşulları dikkate alınarak yapılıyor ve en avantajlı ülkeler seçiliyor. Bugün Türkiye, üretim için avantajlı ülkeler arasında bulunuyor. Ancak bu avantajı tehlikede...- Türkiyenin araç üretiminde bugünkü rakipleri Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Romanya ve Rusya. Gelecekteki rakipleri ise Hindistan, Çin ve İran. Bu ülkeler otomotiv yatırımlarını çekebilmek için büyük teşvikler uyguluyorlar. Türkiye bu yüzden birçok yatırımı Doğu Avrupa ülkelerine kaptırdı.- Türkiye’nin şu an ihracatını yaptığı ürünlerin ilki 2 yıl içinde tamamı ise 5 yılda ömrünü tamamlayacak. Bu nedenle Türkiye, bu araçlar yerine geçecek yeni ürünlerin üretimini almalı. Bu ürettiğimiz ürünler nasıl başka ülkelerden Türkiye’ye geldiyse, aynı şekilde buradan daha avantajlı ülkelere kayabilir.- Orta vadede sanayiimiz 1.5 milyon adet üretim ve 1 milyon adet araç ihracatına ulaşabilir. Hedefimiz 480 binlik istihdamı ile 15 milyar dolar ihracat gerçekleştiren bir sanayi olmak. Bunun içinde 4 milyar dolarlık bir yatırım gerekiyor.- Otomotiv firmaları Hükümetten, pazarda istikrarlı vergi uygulamaları, satış vergilerinde AB ile uyumun sağlanması, yeni yatırımlar için devlet yardımları mevzuatının geliştirilmesi, Ar-Ge devlet yardımlarının genişletilmesi, aşırı stok ve araç başına 100 dolar gibi ek maliyet yaratan bürokratik işlem ve giderlerin kaldırılmasını talep ediyor.Bu sese geç olmadan kulak verin... Tüm engellere rağmen önemli bir başarıyı yakalayan otomotivin önünü açın. Türkiye’nin geleceğini karartmayın.Karla kaplı otomobillerGeçen hafta İstanbul kara teslim oldu. Kar yağışı nedeniyle birçok sürücü işlerine gitmek için toplu taşıma araçlarını kullandılar. Yolda mahsur kalmayı göze alan bazı sürücüler ise otomobilleriyle yollara çıktılar. Ancak bazı sürücüler sanırım üşendikleri için otomobillerin üstündeki karları temizlememişlerdi. Çünkü birçok otomobil karla kaplı bir halde yollardaydı. Bu sürücüler trafikte en önemli kural ‘gör’ü unutmuşlardı. Kar yığınının izin verdiği ölçüde trafiği görebiliyorlardı. Ayrıca bu sürücüler aracın üstünden savrulan karların da diğer araçları tehlikeye soktuğunun farkında değillerdi. Trafiğe çıkmadan bir fırça alıp, karları temizlemek o kadar zor mu? Merak ediyorum.Karın İstanbul’a hediyesi çukurlarKar İstanbul’u terketti. Ancak karın faturası ağır oldu. Yolları açık tutmak için yapılan harcamalar trilyonları buldu. Karın yol açtığı fatura bununla sınırlı değil. Kar temizleme çalışmaları da yollara zarar verdi. Yapılan tuzlama ve asfaltın içine sızan suyun donması yolları çatlattı. Yollar büyük zarar görürken E-5, TEM otoyolunda çukurlar oluştu. Karayolları’na şimdi büyük iş düşüyor. Yolların biran önce düzeltilmesi lazım.
button
Yazının Devamını Oku 2 Şubat 2005
Çocuk oto güvenlik koltuğu firması Maxi-Cosi’nin Türkiye distribütörü Grup Baby, çocuk koltuğu kullanımıyla ilgili bir araştırma yapmış. 1000 çocuklu aileyle yapılan bu araştırma, ailelerin en değerli varlığımız çocukların otomobil içinde güvenli yolculuk etmesi ve korunması konusunu önemsemediklerini ortaya koyuyor.
Araştırmaya göre çocuklu ailelerin yüzde 96’sı oto güvenlik koltuğunun gerekliliğine inanıyor, fakat bunların ancak yüzde 50’si koltuk kullanmış veya hala kullanıyor. Bu ailelelerin yüzde 46’sı çocuk koltuğu kullanmıyor. Ne yazık ki yüzde 4’lik bir kesim ise çocukların can güvenliği için koltuk kullanımının gerekli olduğuna inanmıyor.
Bu sonuçlara bakarak, çocuk koltuğunun Türkiye’de emniyet kemeri gibi yasal zorunluluk hale getirilmesi gerektiğini söylemek yanlış olmaz. Çünkü, Türkiye’de araç içinde bulunan çocukların çoğunun doğru şekilde yolculuk etmemesi, kucakta taşınması, oto güvenlik koltuğu kullanılmaması veya doğru yerde oturtulmaması gibi nedenlerle, kazaya bağlı ölümlerde çocukların yüzde 46’sı yaşamını yitiriyor.
ÇOCUKLARIN YÜZDE 46’SI
10 yaşından küçük çocukların arka koltukta oturması gerektiği dışında, Türkiye’de bu konu ile ilgili henüz hiçbir kanuni yaptırım bulunmuyor. Bu nedenle araç içinde bulunan çocukların yüzde 80’i korunmuyor, doğru şekilde yolculuk etmiyor ve kazaya bağlı ölümlerde 0-9 yaş arasındaki çocukların yüzde 46’sı yaşamını yitiriyor. Gelişmiş ülkelerde ise, bu oran belirli yasal yaptırımlarla yüzde 3’e kadar düşürülmüş durumda.
Maxi-Cosi’nin yaptığı bu araştırma, gelişmiş ülkelerde çocukların doğumdan itibaren oto güvenlik koltuklarında seyahat etmesi konusundaki yasal zorunluluğun, Türkiye’de uygulanmasının ne kadar gerekli olduğunu ortaya koyuyor. Bu konuda bir ışık yaktığı için Maxi-Cosi’ye teşekkürler.
Otoyaşam yoluna tek başına devam ediyor
Otoyaşam 2003 yılının Kasım ayında Türkiye’nin ilk ve tek otomobil gazetesi olarak yola çıktı. Ancak, bunu diğer gazetelerin ekleri izledi. Akşam ve Sabah Gazetesi’nin ekleri bu uzun soluklu yolculuğa fazla dayanamadı ve kapandılar. Milliyet Gazetesi’nin otomotiv eki ise aylık olarak yoluna devam ediyor.
Türkiye’nin ilk ve tek haftalık otomobil gazetesi Otoyaşam, bu yolculuğa tek başına devam ediyor. Otomobilin keyifli dünyasını okuyucularıyla paylaşıyor.
Yazının Devamını Oku 26 Ocak 2005
Bayram tatilleri deyince, herkesin aklına trafik kazaları gelir. Ölümlü trafik kazaları bayram tatili öncesinde başlar. Özellikle, tatilden dönüş yolunda ise zirveye tırmanır. Bu her bayram yaşanır. Yüzlerce insan hayatını kaybeder, yüzlercesi yaralanır, sakat kalır. Yapılan tüm uyarılar, tüm önlemler yetersiz kalır. Bu bayramda olduğu gibi...
Ancak bu sefer trafik kazalarının önlenmesi konusunda umudum arttı. Umudumun artmasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bayramda yaptığı bir konuşmada, trafik konusuna değinmesi etkili oldu. Başımızdaki trafik belasının çözülmesinde bir lidere ihtiyaç var. Bu lider Türkiye’nin bir numaralı insanı olursa, daha etkili olur. Başbakan trafik sorununu, Avrupa Birliği (AB) gibi iş listesinin ilk sıralarına alırsa, bu konuda yol alınır.
Bayram dönüşünde her yıl yaşanan trafik kazaları konusunda halkı uyaran Erdoğan ‘Ne olur bayram dönüşlerini bizlere hüzün dönüşleri haline getirmeyin’ diye seslendi. Erdoğan, şu uyarılarda bulundu: ‘Bayram dönüşlerimiz hep çok acılı olur. Ne olur trafik kurallarına uyun. Lütfen uykusuz yola çıkmayın, gece yolculuğunu tercih etmeyin. ‘Kaza bende başlar, bende biter’ yanlışından hareket etmeyin. Karşınızdaki insanın hata yapabileceğini, kazaya açık olduğunu hiçbir zaman unutmayın.’
Trafik kazalarını bir sorun olarak gören ve bu konuda uyarılarda bulunan Başbakanın yaptığı uyarıların sadece sözde kalmamasını, bunun kanunlarla desteklenmesini diliyorum.
Bayram trafiğinin sorumlusu matematik
Bu bayramda köprüler ve otoyol geçişleri bedavaydı. Daha bayram tatili başlamadan arife gününden itibaren yollar tıkanmaya başladı. 4-5 kilometrelik kuyruklar oluştu. Köprülerdeki tıkanıklığı görünce, ‘Herkes bedava diye köprüye hücüm ediyor’ diye düşündüm. Ancak, İstanbul Trafik Şube Denetleme Müdürü Ali Kemal Hanlı ile konuşunca, trafik yoğunluğunun nedeninin farklı olduğunu anladım. Hanlı, köprülerdeki tıkanıklığı matematiğe bağlıyor. Bu konuyu daha sonra geniş geniş konuşuruz diye, bayram sonrasına randevulaştık. Çünkü Hanlı’nın trafik sorununu rahatlacak önerileri var.
Bu aslında çok basit. Normal günlerde OGS’si olmayan otomobiller, gişelerde ücreti ödemek için ortalama 6-10 saniye duruyor. Ancak, köprü geçişi bedava olduğunda ise kimse gişelerde durmuyor. Bütün araçlar aynı anda gişelerden geçiyor. Böylece, gişelerden geçen otomobil sayısı, normal günlerden daha fazla oluyor. Yol, köprü üzerinde 15 şeritten 4 şeride inince otomatik olarak tıkanıklık başlıyor. Köprü üzerindeki tıkanıklık, köprü öncesi ve sonrasına kadar uzuyor. İnsanlar, karşıdan karşıya geçmek için saatler harcıyor. Sonuç olarak, her iyi niyetle alınan karar, iyi sonuçlar vermiyor.
Emniyet kemerini takmayanlar uyarı sinyalini bile söktürüyor
Otoyaşam okuru Barış Mermercioğlu, elektronik posta göndermiş. Emniyet kemeri hayat kurtarır sloganını daha sık kullanmamı isteyen Mermercioğlu, emniyet kemerini takmayan bazı sürücülerin, sesli uyarı sistemlerini bloke etme yöntemlerini anlatmış. Buna göre, bazı ‘uyanık’ sürücüler emniyet kemeri takılmaması halinde, yüksek sesle sinyal veren uyarı sistemini etkisiz hale getirmek için, emniyet kemerinin tokasını yuvasına takıyor. Böylece ses kesiliyor. (Ses deyip geçmeyin, bazı otomobillerde bu ses o kadar fazla ki bir süre sonra otomobilde durmak imkansızlaşıyor.) Sonrasında ise emniyet kemerinin üzerine oturuyor. Bu benim de şahit olduğum, sıkça yapılan bir uygulama. Ancak okuyucumuz, bazı sürücülerin bununla yetinmeyip emniyet kemeri uyarı sistemini bile söktürdüklerini söylüyor.
Söyleyecek bir söz bulamıyorum. Türkler zekalarını daha yararlı işler yaparak kullansalar, sanırım, Türkiye bugün dünyanın bir numaralı ülkesi olurdu.
Yazının Devamını Oku 19 Ocak 2005
Otomotiv sektörü 2004 yılını rekorlarla kapattı.<B> </B>2004 sektör tarihinde altın yıl olarak kayıtlara geçti. Her ne kadar yıla iyi başlayan ancak, hurda teşvikinin avantajını kaybetmesi ve ÖTV oranlarının artırılmasıyla darbe yiyen sektör, her türlü olumsuzluğa karşın, ekonomik ve siyasi istikrar, geçmiş yıllarda ertelenen talebin ortaya çıkması gibi nedenlerle 2004’ü iyi kapattı. Talep ve ihracattaki artış ise üretim rakamlarına ve kapasite kullanım oranlarına da olumlu yansıdı. Otomotiv Sanayii Derneği’nden (OSD) yapılan açıklamaya göre, sektörün motorlu araç üretimi 2004 yılında yüzde 53 artarak 862 bin 35 adede çıktı. 2003 yılında yüzde 52 olan kapasite kullanım oranı ise 2004 yılında yüzde 74’e yükseldi.
Böylece Türkiye, üretim açısından dünyada 18’inci, Avrupa Birliği’nde Almanya, Fransa, İspanya, İngiltere ve İtalya’dan sonra 6’ncı sıraya yükseldi ve devler ligine girdi. Motorlu araç üretimi 2003 yılı itibariyle Almanya’da 5.5 milyon adet, Fransa’da 3.6 milyon adet, İspanya’da 3 milyon adet, İngiltere’de 1.8 milyon adet, İtalya’da 1.3 milyon adet olarak gerçekleşmişti.
İhracat rekabetinde iki birinci çıktı
Otomotiv sektöründe, geçen yıl üretim ve satış konularında yaşanan rekabetin yanı sıra ihracatta da büyük bir rekabet yaşandı. Ford Otosan, Oyak Renault, Toyota ve Tofaş arasında yaşanan bu rekabetten, adetsel bazda Ford Otosan, döviz girdisi olarak ise Toyota birinci çıktı. Ford Otosan 139 bin 169 adet hafif ticari araç ihraç etti. Toyota 118 bin 629 adet otomobil ihraç ederken, ihracat geliri 1.6 milyar Euro’yu buldu. Toyota bu ihracat rakamı ile Vestel’den sonra Türkiye’nin en büyük ikinci ihracatçısı oldu. Toyota’nın Ford Otosan ve Oyak Renault’dan daha az sayıda ihracat yapmasına rağmen, en fazla ihracat geliri sağlayan firma olması, ihraç ettiği Corolla Verso’nun satış fiyatının diğerlerine göre yüksek olmasından kaynaklandı.
Hükümetten 3 YTL’lik bayram harçlığı
Geçen hafta duyduğum bir haber ‘eski tas eski hamam’ deyişini hatırlattı. Hükümet bayram nedeniyle 19 Ocak Çarşamba gece yarısından 23 Ocak Pazar günü gece yarısına kadar otoyolları ve boğaz köprülerinin ücretsiz olmasını kararlaştırmış. Daha önceki bayramlarda da yapılan bu uygulamayı bayram harçlığına benzetiyorum. Hükümet, bayram harçlığı olarak köprülerden geçiş yapanlara 3 YTL (3 milyon TL) harçlık veriyor. Bunun yerine bayram boyunca köprü ve otoyollardan elde edilen gelir, Güney Asya’da yaşanan tsunami felaketinden zarar görenlerin yaralarını sarmak için bağışlanabilirdi. Bu fikri mutlaka bir yazar önermiştir. Ancak, ben geçen haftayı yurtdışında geçirdiğim için haberleri canlı canlı takip edemedim. Bu yüzden bunu yazmış bir meslektaşım varsa özür diliyorum.
Karbüratörlü otomobiller, bu bayram da çalışıyorum, insaf...
Geçen Ramazan Bayramı’nı ofiste geçirmiştim. Otoyaşam’ı hazırlamak için çalışıyordum. Bayram boyunca otoyolu kullanmış ve otoyolda karbüratörlü eski jenerasyon otomobillerin dur-kalklar nedeniyle motorlarının arızalandığına ve trafiği felç ettiklerine şahit olmuştum. Ben de o trafiğin içinde saatlerce beklemek zorunda kalmıştım. Umarım geçen bayram yaşanan tecrübeler ders olmuştur ve trafiğe gereksiz yere çıkılmaz. Bunu niye mi yazıyorum; çünkü bu bayramda da çalışıyorum.
Yazının Devamını Oku 12 Ocak 2005
İstanbul gibi büyük şehirlerin en büyük problemlerinden biri trafik... Trafikle ilgili sorunların artık AB’ye uyum sürecinde çözümleneceğini düşünmeye başladım. Çünkü kendi başımıza bu işi yapmamız pek mümkün görünmüyor. Yanlış anlaşılmasın, Avrupa sevdalısı değilim. Türkiye’de bu sorunu çözmek için kafa yoranlar olduğunu da biliyorum. Ancak, ekonomik gerekçeler, boşverdimcilik, siyaset ve çıkar ilişkileri derken, yapılması gerekenler bir türlü yapılmıyor.
Trafikte yaşanan sorunlar sadece kazalar veya trafik yoğunluğuyla sınırlı değil. Araçların çevreye verdiği zararlar da (hava ve ses kirliliği) trafikte yaşanan sorunlar arasında yer alıyor. Dolayısıyla trafiği bir bütün olarak ele alıp çözmek gerekiyor. Ancak, ne yazık ki, bu konuda fazla bir yol alınamıyor.
Örneğin, günün her saatinde trafiğin yoğun olduğu bir ana cadde üzerinde oturuyorsanız, en büyük probleminiz ses ve hava kirliliğidir. Kontrolü yapılmayan araçların çıkardığı egzoz ve motor sesleri ile gereksiz yere kullanılan klaksonlar ve havalı kornalar arasında evinizin pencerelerini açamazsınız. AB ülkelerinde ise ana cadde üzerindeki bir kafede dışarıda oturmanız mümkündür. Ne ses ne de hava kirliliği ile karşılaşırsınız.
Sanırım, bu tür sorunlardan ancak AB’ye uyum sürecinde kurtulabileceğiz. AB’nin normlarına uyabilmek için, araçların AB standartlarına uygun üretilmesi, kontrol ve bakımlarının AB standartlarına göre yapılması zorunluluğu bizlere ruh sağlığımız bozulmadan insanca yaşayabilme şansı verecek.
Park yeri olmayana otomobil yok
Okuyucumuz Hasan Dulagil, kaldırımların otomobiller tarafından işgal edilmesi konusunda başlattığımız tartışmaya, yurtdışı deneyimleriyle renk kattı. İngiltere ve Japonya’da yaşamış olan Dulagil, orada yaşadıkları deneyimlerini bizimle paylaştı. Dulagil’in Japonya’da otomobil satın alırken başına gelenler oldukça ilginç:
‘Japonya’da 1.5 sene çalıştım. Otomobil almak için satıcıya gittim. İlk önce nerede oturduğumu, sonra mahallenin polisinden tasdikli alacağım otomobili park edecek garaj veya özel park yerimin olup olmadığını sordular. Bu sorunu çözün, sonra size otomobil satalım dediler. Tokyo’da yollarda gece veya gündüz park müsaadesi olmayan bir otomobil göremezseniz.’
Özellikle İstanbul’da Japonya’dakine benzer bir yöntemi uygulamak mümkün olabilir. Böylece, trafikte herkes istediği yere park edemez ve trafikte yaşanan en büyük sorunlardan biri de çözülmüş olur. Ayrıca, park etmiş araçlar yüzünden dar sokaklara giremeyen ambulans ve itfaiye araçları nedeniyle, hayatını kaybeden ya da evi yanan mağdurların sıkıntıları da ortadan kalkmış olur.
Hasan Dulagil’in deneyimlerine kulak vermekte fayda var.
Yazının Devamını Oku 5 Ocak 2005
Geçtiğimiz haftalarda trafik kurallarına uymayan yayalarla ilgili bir yazı yazmıştım. Yaşanan trafik kaosunda sürücülerin ‘günah keçisi’ olarak gösterildiğini, ancak üst geçitleri kullanmayan, otoyolda karşıdan karşıya geçen, yaya kaldırımı yerine yolda yürüyen yayaların da suçlu olduğunu söyleyerek, yayaların dikkatini çekmek istemiştim. Trafiği birlikte paylaştığımız yayaların da trafik kurallarına özen göstermesi gerektiğini yazmıştım. İrfan Arı adlı okurumuz, gönderdiği elektronik posta ile tartışmaya yeni bir boyut getirdi. Yayaların kaldırım yerine yolda yürümelerine sürücülerin neden olduğunu yazan okurumuzun iddiası ise şöyle:
‘Araçların park etmesinden dolayı yayalar yürüyecek yaya kaldırımı bulamıyor. İstanbul’un her yerinde yaya kaldırımları araçlar için ücretsiz park yeridir. Özellikle galerilerin önleri. Bu insanlar, ne bebeklerini puset içinde gezdiren anneleri, ne de kaldırım inip çıkmanın bir ıstırap olduğu yaşlıları düşünürler. İkaz edildiği zaman da dayak yemediğiniz kalır. Trafikte öncelik hiçbir zaman yayaların değildir. Aksini iddia ettiğinizde bunu kaç sürücü bilir ve uygular.’
Okurumuz bu konuda haklı, kaldırımlar otomobiller tarafından işgal edilmiş durumdalar... Herkes aracını evinin önüne park etmek istiyor. Böyle olunca, kaldırımlar yayaların olmaktan çıkıyor. Yayalar, otomobillerin aralarından dolaşıp kendilerine yol açmaya çalışıyorlar.
Ancak, bu durumun en önemli nedenlerinden biri de, İstanbul gibi büyük şehirlerde yeterli park alanlarının olmaması. Böyle olunca sürücüler kaldırımları park yeri gibi kullanıyor ve yaptıklarını haklı gösterebiliyorlar. Polisler de buna göz yumuyor, ses çıkarmıyorlar.
Sorunun çözümü için öncelikli olarak belediyelerin daha fazla sayıda park yeri açması ve sürücülerin de park konusunda duyarlı olması gerekiyor. Unutmayın, kaldırımlar yayalar, yollar ise motorlu araçlar için... Birbirine karıştırmayalım...
2005 yılı dilekleri
Borusan Otomotiv’in geçen hafta yeni yıl kutlaması için verdiği bir ilanı çok beğendim. İlanda 2005 yılı dilekleri yer alıyordu. Bu dileklerin bugüne kadar Otoyaşam’da savunduğumuz ve defalarca bu köşeden dile getirdiğimiz konuları içermesi dikkat çekiciydi. İlan şöyle:
Dileriz; trafiğimiz su gibi akar, herkes birbirine saygılı olur.
Ticari araçlar hız limitini aşıp, sol şeridi işgal etmez.
Emniyet şeritleri gerçekten acil durumlarda kullanılır.
Siyah dumanlı egzozlar trafikte zehir saçmaz.
Direksiyon başında değil de, yatakta, hamakta kestirilir.
Motosiklet sürücülerine daha saygılı olunur.
Tüm sürücüler kışın kış lastiği kullanır ve Memur Bey’ler hiç zincir sormazlar.
Telefon görüşmeleri yolda direksiyon başında değilken yapılır.
Yollarımız dümdüz, çukursuz, engebesiz ve güvenli olur.
Vergi sistemi düzenlenir, herkes dilediği otomobile sahip olur.
Hürriyet-Otoyaşam ailesi olarak biz de aynı düşünceleri ve dilekleri paylaşıyoruz.
Otomotivciler YTL’ye hazırlıksız yakalandı
YTL’ye geçişin uzun süreden beri belli olmasına rağmen, otomotiv firmaları internet sitelerindeki fiyatlarını değiştirmekte geciktiler. 3 Ocak Pazartesi yani ocak ayının ilk işgününde yaptığımız araştırma sonucunda, birçok otomotiv firmasının internet sitesinde otomobil fiyatlarını YTL’ye çevirmediğini tespit ettik. Sadece bir iki firma internet sitelerindeki fiyatları YTL’ye uygun hale getirirken, bazı firmaların da fiyatlarını güncellemek için internet ulaşımını kapadıklarını gördük. Sanırım, otomotivciler yılın son günlerinde daha fazla satış yapabilmeye odaklandıkları için, YTL konusunu sona bırakmışlar.
Yazının Devamını Oku 29 Aralık 2004
2005 yılında gıda, sağlık ve eğitim alanında KDV indirimi yapacağını açıklayan hükümetin, otomobilde ise ÖTV artışına hazırlandığı konuşuluyor. KDV ve gelir vergisindeki indirimler nedeniyle, 1 katrilyonluk liralık kayba uğrayacak olan hükümetin, bu açığı başta otomobil olmak üzere, içki, sigara, akaryakıt gibi ürünlerde ÖTV oranlarını artırarak kapatmayı planladığı belirtiliyor.
Kasım ayında cari açık bahane edilerek otomobilde ÖTV oranları artıran hükümetin, bu son gelişmeyle otomotiv sektörünü ‘yolunacak kaz’ olarak gördüğü iyice ortaya çıktı. Söz konusu ÖTV artışı gerçekleşirse, otomotiv pazarı 2003 yılına geri dönecek. Hükümetin, özellikle binek araç gibi kullanılan, ticari araçların ÖTV’sinde artış yapacağı konuşuluyor. Böylece ÖTV artışıyla, ticari araçların binek araç gibi kullanımının önüne geçilmeye çalışıldığı belirtiliyor.
OTO SATIN ALMA HAKKI
Söz konusu artış gerçekleşirse, Türkiye daha uzun yıllar otomotivden en fazla vergi alan ülke unvanını koruyacak. Otomobil fiyatları ÖTV artışıyla birlikte artacak. Dar gelirlinin otomobil alma özgürlüğü ve hakkı, elinden alınmaya devam edilecek.
Otomotiv sektörü temsilcileri, vergi artışlarıyla birlikte iç pazardaki satışların düşmesinin yanı sıra, sektörü bekleyen asıl tehlikenin Türkiye’nin otomotivdeki rekabet üstünlüğünü kaybetmesi olarak gösteriyorlar. İç pazarın küçük olması nedeniyle kapasite kullanımının düşük olduğunu, ayrıca yabancı sermayeyi çekebilecek yatırım teşviklerinin de olmadığının altını çizen yetkililer, ‘Bu ortamda yabancı yatırımcı, kendilerine kucak açan diğer ülkelere giderler. Türkiye cazibesini yitirirse, daha önce Avrupa’dan üretim için bize gelen yatırımcılar, diğer ülkelere kaçarlar’ diyorlar.
TÜRKİYE CAZİBESİNİ KAYBEDER
Otomotiv firmalarının sadece ihracatla ayakta kalamayacağını, ihracatın iç pazarla desteklenmesi gerektiğini belirten yetkililer, ‘İç pazarın canlanması ve kapasite kullanım oranının artması lazım. Bu sayede rekabetçi fiyatlar gerçekleşir. Aksi taktirde verimlilik düşer’ diye konuşuyorlar.
Bu arada gelecek yıldan itibaren Çin mallarına olan sınırlamanın kalkmasının, Türkiye’nin ihracat lokomotifi olan tekstilde sorunlara yol açması bekleniyor. Tekstil ihracatının darbe yemesi halinde, bu sektörün açığının otomotiv sektörü tarafından kapatılacağının altı çiziliyor. Bu yüzden otomotivin öncelikli sektörler arasına alınması ve vergi artışlarıyla geleceğinin karartılmaması gerekiyor.
Türkiye’nin rakipleri yatırıma kucak açıyor
Çek Cumhuriyeti: Yeni yatırım yapanlara 10 yıllık vergi tatili imkanı veriliyor.
Macaristan: Ar-Ge faaliyetlerine yapılan harcamanın yüzde 200’ü Kurumlar Vergisi dışında tutuluyor. Bazı gelir kalemlerinde vergi avantajı sunuluyor. Vergi borçlarında yüzde 25-30’a varan indirim yapılıyor. Ayrıca vergi 5 yıla yayılıyor.
Letonya: 17 milyon doların üzerinde yatırım yapanlara 3 yıl boyunca yüzde 40’lık vergi indirimi uygulanıyor.
Litvanya: Serbest bölgelerde kurumlar vergisinden 5 yıl boyunca yüzde 80 indirim yapılırken, daha sonraki 5 yıl için elde edilecek kárın yarısı yüzde 50 vergi indirimine tabi tutuluyor. Serbest bölgelerde 1 milyon doların üzerinde yatırım gerçekleştirenlere 10 yıl boyunca yüzde 50 vergi indirimi yapılıyor.
Malta: Yatırım için alınacak demirbaşlarda yüzde 50’lik vergi teşviki bulunuyor. Ar-Ge harcamalarında kurumlar vergisinin yüzde 150’si vergi dışı tutulurken, kazancını yeniden yatırıma dönüştürenlere yüzde 17.5’luk vergi indirimi yapılıyor. Yatırımda miktarı ve istihdam maliyetinden hangisi yüksekse o kaleme yüzde 50’lik vergi teşviki veriliyor.
Estonya: 5 yıllık vergi tatili imkanı sunuluyor.
Polonya: Serbest bölgelerde kurumlar ve gayrimenkul vergisinde yüzde 50’lik avantaj bulunuyor.
Slovakya: Mevcut yatırımı genişletme ve yenileme projesine 10 yıllık vergi tatilinin yanı sıra yeni yatırımlarda yüzde 50’lik vergi avantajı bulunuyor.
Dünyada 837 milyon araç yollarda
‘The Society of Motor Manufacturers and Traders’ (SMMT) tarafından yapılan kıtalar ve ülkeler bazında araç yoğunluğu araştırmasına göre, 2003 yılı itibariyle dünyada 613 milyon 253 bin adeti otomobil, 223 milyon 930 bin adeti ticari araç olmak üzere toplam 837 milyon 184 bin 233 adet motorlu taşıt dolaşıyor. Buna göre dünyada bin kişiye 131 araç düşüyor. Kıtalar açısından bakıldığında en fazla araç sayısı toplamda 312 milyon adetle Amerika’da bulunurken, Amerika’yı 302 bin adetle Avrupa izliyor. Ülkeler sıralamasında ise en fazla araç olan ülke 229 milyon 619 bin adetle ABD başı çekiyor. ABD’yi 48 milyon 564 bin adetle Almanya izliyor. Araştırmaya göre en fazla araç sayısı olan üçüncü ülke ise 38 milyon 476 bin adetle İtalya.
Türkiye ise araç yoğunluğu açısından listede son sıralarda kendine yer bulabiliyor. Otomobil sayısının 4 milyon 700 bin adet, ticari araç sayısının ise 1 milyon 747 bin adet olduğu Türkiye’de toplam araç sayısı 6 milyon 447 bin adeti buluyor. Türkiye araç yoğunluğu açısından sadece Romanya, Bulgaristan, Macaristan, Portekiz, Yunanistan ve Lüksemburg gibi ülkeleri geçiyor.
Yazının Devamını Oku 22 Aralık 2004
Üretim, satışlar, istihdam ve ihracatıyla ekonominin yeni lokomotif sektörü haline gelen otomobil, bu yükselişle birlikte basında daha fazla yer bulmaya başladı. Otomobil, bankacılık ve sağlık sektörünün ardından basında en çok haberi çıkan sektör oldu. Ulusal, bölgesel, yerel gazete ve dergilerin oluşturduğu 897 adet yayında, 100 adet sektörün haber ve reklamlarını takip eden medya takip kuruluşu Ajans Press, 2003 ve 2004 yılının ilk 11 aylık verilerine göre binek otomobil sektörünü inceledi. Son dört yıl içerisinde 100 adet sektör arasında haber sıralamasında üçüncü olan otomobil sektörü, özellikle 2004 yılındaki artışla göze çarpıyor.
Bankacılık sektörünün ağırlığını koruduğu haber sıralamasında ikinci sırayı sağlık sektörü alıyor. 2004 yılında 50 bin bankacılık sektörü haberi yayınlanırken, sağlık sektörü haberlerinin sayısı 42 bin adet oldu. Otomobil sektörü ise haber sıralamasında üçüncü sırada yer aldı. Geçen yıl 29 bin otomobil sektörü haberi yayımlanırken, bu yıl 33 binin üzerinde haber yayımı gerçekleşti.
Otomobil haberlerinin sayısındaki artışta Otoyaşam gazetesinin faktörü de etkili oldu. Düne kadar ana gazetelerde kısıtlı olarak yer alabilen otomobil haberleri Otoyaşam’la birlikte daha geniş yer bulabiliyor.
Renault, 5 bin 368 haber sayısı ile 2003 yılına göre yüzde 15’lik bir artışla haber sıralamasında birinci sırada yer aldı. Ford, 5 bin 236 haber ile 2004 yılında da ikinciliğini korudu. Tofaş-Fiat, 5 bin 197 haber ile üçüncü sırada yer aldı. Toyota ise 4 bin 271 haber sayısı ile 2003 yılına göre yüzde 34’luk bir haber artışı ile sıralamada dördüncü oldu.
Trafikte yayaların hiç suçu yok mu
Türkiye’de yaşanan trafik kaosunda hep tek bir suçlu gösterilir: trafik kurallarına uymayan sürücüler. Ancak, çoğu zaman trafiği birlikte paylaştığımız yayaların yaptıkları göz önüne alınmaz. Trafikte günah keçisi sadece sürücüler mi? Üst geçitleri kullanmayan, kaldırımdan yürümeyen, otoyolda karşıdan karşıya geçmeye çalışan, trafik ışıklarına uymayan yayaların, trafik kaosunda hiç suçu yok mu? Otoyolda karşıdan karşıya geçerken otomobillerin altında kalan o kadar çok yaya var ki... Şu gerçeğin altını çizelim; trafikte öncelik her zaman yayaların. Bu yüzden sürücüler önceliği yayalara verip araçlarını dikkatli şekilde kullanmalı. Ancak, yayaların da kendilerine düşen görevleri yerine getirmesi gerekli. Üst geçitleri kullanmalı, otoyolda karşıdan karşıya geçmemeli, kırmızı ışıkta durmalı... Bunların sayısını artırmak mümkün. Yayalar lütfen kendinizi tehlikeye atmayın, kurallara uyun!..
Çocukları hayata bağlayın
Maxi-Cosi, ‘Çocuklarımızı Hayata Bağlayalım’ kampanyası ile anne-babaları bilinçlendirmeyi ve çocuk oto koltuğu kullanma alışkanlığını yerleştirmeyi hedefliyor. Çocukların can güvenliği için oto koltuğu kullanımını arttırmayı ilke edinen Maxi-Cosi, 2 ay boyunca Shell Akaryakıt İstasyonları’nda farklı demografik özelliklere sahip anne-babalara ulaşmayı ve onları birebir bilgilendirmeyi amaçlıyor. Distribütörlüğünü Grup Baby’nin yaptığı Maxi-Cosi, Türkiye’de ilk defa düzenlenen ‘Çocuklarımızı Hayata Bağlayalım’ kampanyası ile gelişmiş ülkelerde çocukların doğumdan itibaren oto güvenlik koltuklarında seyahat etmesi konusundaki yasal zorunluluğun, ülkemizde de uygulanması için bilinç oluşturmayı hedefliyor.
Hyundai 10 milyonuncu aracını ihraç etti
Güney Koreli otomotiv devi Hyundai Motor Company, 10 milyonuncu aracını ihraç ederek tarihinde önemli bir dönüm noktasına ulaştı. İhracat için bantlardan çıkan 10 milyonuncu araç ise, Fransa’ya gönderilecek olan yeni arazi aracı Tucson oldu.
Son dönemlerde global otomotiv endüstrisine damgasını vuran ve 2010 yılında dünyadaki en büyük 5 üreticiden biri olmayı hedefleyen Hyundai Motor Company’nin Ulsan fabrikasındaki törende konuşan HMC Başkan Yardımcısı ve CEO’su Dong-Jin Kim; ‘Geçen yıl Hyundai Motor Company, tarihinde ilk kez yurt dışı satışlarında yıllık 1 milyon adedin üstüne çıkarak ve bu alanda Toyota’nın arkasından ikinci olarak bir rekor kırdı. Bugün Hyundai Motor Company, iş ortaklarıyla birlikte dünya çapında 1 milyondan fazla kişiye iş imkanı sunuyor. Geçen yıl elde edilen 10 milyar dolarlık dış kazancıyla Hyundai Motor Company, Kore ekonomisinin gelişip büyümesine de büyük bir katkı sağlıyor’ dedi.
Petrol Ofisi ve Lipton kazandırıyor
Lipton-Petrol Ofisi işbirliği ile onbinlerce kişi hediye kazanma şansı elde ediyor. 1 Aralık 2004-31 Ocak 2005 tarihleri arasında Petrol Ofisi istasyonlarından 60 milyon liralık akaryakıt alışverişi yapanlara, karşılığında Lipton 6’lı poşet çay, 120 milyon liralık alışveriş yapanlara ise Lipton 6’lı poşet çayın yanında mug bardak hediye ediliyor.
Kampanya sadece anında hediyeler ile de sınırlı değil. 8 Şubat 2005 tarihinde yapılacak ve 1 kişiye Land Rover Freelander, 25 kişiye Sony Vega 82 ekran televizyon, 50 kişiye Sony Ericsson K700 cep telefonu verecek çekilişe SMS yolu ile katılmak mümkün.
Test sürüşü yapanlara Lacetti şansı
Chevrolet, 15-31 Aralık 2004 tarihleri arasında düzenlediği kampanyada, Lacetti Notchback 1.4 SE hediye ediyor. Chevrolet bayilerine gelerek, test sürüşü yapan ve bilgi formlarını dolduran müşteriler çekilişe katılmaya hak kazanacaklar.
Yazının Devamını Oku