Paylaş
Fethin her yıl temsili olarak canlandırılması yeterince tuhaftı zaten. Şimdi filmi de çekildi, tam oldu.
Film belki güzeldir, bilmiyorum. Ama ikide bir “burası aslında bizim değildi, zorla aldık” demeye niye bu kadar meraklıyız, orası meçhul.
Hele bunu dünyaya hatırlatıp durmamızın mantığı nedir, anlayabilene aşk olsun!
El alem çırpınır böyle şeyler hatırlanmasın diye. Hatta tam tersine, Paris ezelden beri Fransız, Roma İtalyan, New-York Amerikalıymış gibi davranır.
Beğenmediğimiz Ermenistan bile, bin senedir Karabağ’da yaşıyormuş havası yapar.
Bizse son yıllarda bağırır olduk: “Ey ahali, duyduk duymadık demeyin! Bu İstanbul var ya, aslında dönmedir, dönme!” diye.
Galiba Konstantinopolis’in bizim olduğuna hâlâ inanabilmiş değiliz. Belki de bu yüzden, İstanbul’da yabancı hissederiz. Üveylik hissi yakamızı bırakmaz.
Haliyle, sahiplenmeyiz şehri. Ormanını yakmakla, denizini kirletmekle, arazisini talan etmekle yetiniriz.
Boğaz sırtlarındaki araziyi kaça “kapatacağımızı” biliriz de, Sultanahmet’teki dikilitaş ne zamandır orada, bilmeyiz.
Bilmediğimiz için de bir türlü İstanbullu olamayız. Onu fethedilecek bir şey sanırız. Orhan Baba misali, yumruğumuzu sallarız: “Seni yeneceğim İstanbul!”
Son yıllarda “fetih” deyince coşmamızın nedeni işte bu sendrom.
Aslında İstanbul’la hâlâ cenkleşiyor olmamız.
Osmanlı ile gurur duyuyoruz, tamam. Ceddimize sahip çıkıyoruz, amenna.
Süper olduğumuz zamanları yad etmeye de eyvallah...
Ama artık fethe ara verip biraz keşfe başlasak iyi olacak İstanbul’u. Yoksa “Yetti bre!” diye kükreyecek Ulubatlı Hasan.
Özürlü ve sakat
- Özürlü, bir uzvunu kullanamayan demektir. Sakat, beyni yerine başka bir uzvunu kullanan.
- Özürlüler arasından bilim adamları, sanatçılar, liderler çıkar. Sakatlardan enginar bile çıkmaz.
- Özürlünün kimseye özür borcu yoktur. Sakat ise bizzat kendine özür borçludur.
- Özürlülere mahcubiyetten “engelli” deriz. Sakatlara en fazla “sakatat” denir.
- Özürlü, desteklediği fikre değer katar. Sakat, desteklediği fikrin değerini düşürür.
Helal olsun Gür Ağabey
İtiraf edeyim, “tribüt” albümlerine bayılmam. Dağınık ve dinlemesi zor gelirler. Yine de Kurtalan Ekspres’in “Göğe Selam” albümüne kilitlendim kaldım.
Teoman’ın “Dönence” ve Fuat Güner’in “Can Bedenden Çıkmayınca” yorumlarına bayıldım. Hele Gür Akad’ın bir “Cem Ağabey” bestesi var ki, hafazanallah!
Memlekete “guitar hero” olayını getiren kişidir Gür Akad. Çoğumuz gitara onun rüzgârıyla başladık.
Ama ne yalan söyleyeyim, sesinin de şahane olduğunu unutmuşum.
tatlı Sözlük
Köpek: Sevgi jeneratörü.
Paylaş