Paylaş
Bayraklar genellikle insanoğlunun bölünmüşlüğünü hatırlatır. şili bayrağıysa tüm dünyayı birleştirdi.
Kendisi üç rengin uyumundan oluşmuş: Beyaz karla kaplı And Dağları’nı, kırmızı bağımsızlık uğruna dökülen kanı, mavi de şili’nin dizi dibinde yaşadığı okyanusu temsil ediyor.
Mavinin içindeki “Yalnız Yıldız” ise, halkın ilerleme yolundaki rehberi.
Onu babalarımız diktatör Pinochet yüzünden anası ağlamış bir memleketin alameti olarak bilirdi ama son maden kazasından sonra işler değişti. Umudun ve insaniyetin simgesine dönüştü.
Şilililer toprağın altındaki evlatlarını beklerken bayraklarına sarıldılar. Bayrak sevgisinin insan sevgisiyle birleştiğinde nasıl on kaplan gücüne ulaştığını gösterdiler.
***
İster istemez aynı duygunun bizde karşılığı var mı diye düşündüm ama ne yalan söyleyeyim, emin olamadım.
Bizde bayrak merakı insan sevgisiyle yan yana gelmez pek. Daha çok öfkemizi haykırmaya yarar. Onu elimize aldık mı birilerine gözdağı vermek falan isteriz.
Hatta siyasi cinayet işleyenlerin paçayı kurtarmak için bayrağı kullandığı bile görülür.
Oysa güzellikte şili’ninkinden geri kalmaz “şafaklarda yüzen al sancak”. Tüm dünyanın hastası olduğu bir tasarıma sahiptir.
Ona olan bağlılığımıza birbirimize duyduğumuz muhabbeti katacağımız günü sabırla bekleyerek dalgalanır vapurlarda. Tıpkı San Jose maden ocağının üstünde dalgalanan şili bayrakları gibi.
Çünkü bayrakları bayrak yapanın aslında üzerlerindeki kan olmadığını bilir. Bayrakları asıl bayrak yapan, altlarındaki insanların mutluluğudur.
Arda’nın isyanı kime
Arda Turan’a vaktiyle “iki şıkkın var” diye ahkâm kesmiştim: “Ya tez vakitte gider kariyerini Tugay gibi bitirirsin ya da kalır Hasan şaş gibi kahır çekersin.”
Nezaket gösterip aramış ve “kendisini anladığım” için teşekkür etmişti. Ama sonra çocuğu kandırdılar herhalde, bir yere gitmedi.
Geçen gün de isyan etmiş bir spor programına; dillerine mahremini doladılar diye.
Arda’ya tavsiyem: Buralarda düzeyli eleştiri pek aramasın. Çünkü bir insanın düzeyli eleştiri yapabilmesi için önce tatmin olması gerek.
Midemiz tatmin olacak, ruhumuz tatmin olacak, biraz da egomuz ve erkekliğimiz tatmin olacak ki eleştiriyi düzeyli yapabilelim.
Tabii bu kadarı bizde biraz zor olduğundan, her şeyimiz tatminsizlik üzerine kurulu. Program başına milyon da verseler içimizdeki açlık bitmez. Haliyle, eleştiriler bel üstüne geçmez.
İlla Real olsun, Manchester olsun demeden, ilk fırsatta yeteneği ve sevdikleriyle baş başa kalabileceği bir Avrupa kulübüne gitmelidir Arda.
Bana inanmıyorsa da Tugay Abisini arayıp Blackburn’deki tatlı huzurunu anlatmasını istemelidir.
Nerelerde görüldüm
Cuma: Efes’i havanın güzelliğine şaşarak gezerken.
Perşembe: “Ye, Dua Et, Sev” adlı filmi “bu sonsuza kadar bitmeyecek galiba” diyerek izlerken.
Çarşamba: Sıkışık trafikte arabanın içinde Tom Petty albümünü ararken.
Salı: Hisar’da, kız kardeşimle hamilelik hakkında konuşarak çay içerken.
Pazartesi: “Film Ekimi”nin açılış partisinden 15. dakikada uzarken.
Pazar: Maçka Parkı’nda hayallere dalmışken.
Cumartesi: Kursta ilk basketini atan Can’ı gururlu gözlerle izlerken.
İncir çekirdeği
Fragmana bakılırsa “New-York’ta Beş Minare”, hırslı bir adamın sinemadan büyük paralar indirme arzusunu anlatıyor.
Paylaş