Paylaş
“Köpürtecek” şeyler sormamışım. Esaslı gazeteci ne yapar eder, Tatlıses’in ağzından özel hayatıyla ilgili bir hafta konuşulacak malzemeyi alırdı. Peki ben ne yapmışım?
Açılım hakkında ne düşünüyor, sinemaya dönecek mi, çocukluğunun bayramları nasıldı, falan...
Mesele gazeteci olmamak değil. Asıl neden, özel hayatın haber yapılmasına duyduğum alerji.
Öyle bir alerji ki, düşünmek bile fenalaştırıyor. Birinin özel hayatıyla ilgili sansasyon gördüğümde hastalanıyorum.
“Ey Allah’ın garip kulu, kendi özel hayatın haber olduğunda bu alerji yok muydu?” diye sorabilirsiniz.
Doğrusunu isterseniz, yoktu. Bunun ne demek olduğunu o zamanlar bilmiyordum.
¡¡¡
Gösteri dünyasının profesyoneliyseniz, bu normal sayılır.
Gazeteci görevini yapar, siz yardımcı olursunuz. Hayat bayram olur.
Ama odasında yazı yazarak yaşayan birinin başına geldiğinde, tek kelimeyle yıkımdır. Gün gelir, kendinizi dağlara kaçmayı düşünürken bulursunuz, hem de asıl yazacaklarınıza daha sıra gelmemişken.
Artık tek yapabileceğiniz, hayatın geri kalanını bir kabuğun içinde geçirmektir.
O kabuğun içinde kendinizi koruyup kaderinize gülümsemeyi öğrenirseniz, yırtarsınız.
Öğrenemezseniz, vay halinize...
Geçmişte kendinizi ve kaleminizi koruyamadığınız her an böğrünüze saplanır. Altından kalkmak kolay değildir.
Sonra “Hadi aslanım...” dersiniz: “Sen güçlü adamsın. Her şey bir yana, cebinde hayattaki en pahalı şey var: Tecrübe.”
Böyle böyle çıkarsınız kabuğunuzdan; çünkü öğrendiklerinizi paylaşmanız gereken insanlar vardır.
İşte Tatlıses röportajımın bana düşündürdüğü şeyler. Ya da Ahmet Hakan’ın sevdiği deyimiyle, “kendimi izah yazısı.”
Prensesin uykusundaydım
Çağan Irmak’ın oyuncu yönetimi başarısını bir kez daha takdir ettim.
Kendisinin “Babam ve Oğlum 2” ya da “Issız Adam Paris’te” yerine risk almayı seçip böyle filmler yapmasından, sinemasever olarak berhudar oldum.
Sevinç Erbulak’ı izlerken kendimi “Süper Baba”daki Fiko gibi mutlu, rahmetli Altan Erbulak gibi gururlu hissettim. Redd olayına yeterince eğilmemiş olduğumu fark ederek utandım: Galiba “Türkçe rock’ın eski tadı yok” demek için henüz erken.
Sinemasal eleştiriyi üstat Atilla Dorsay’a bırakıyorum.
Sadece, bu film yerine “Recep İvedik 4”ü tercih edecek olmanız beni biraz üzüyor, o kadar.
Balbay nezaketi
Mustafa Balbay, mahpusluğun bile bozamadığı nezaketiyle demiş ki: “Tuna sabretseydi Cumhuriyet onu kabul ederdi.”
Eder miydi etmez miydi bilinmez ama, inşallah Cumhuriyet böyle bir beyefendiye sahip olmanın kıymetini sonuna kadar bilir.
Can Yücel’in “ne kadar rezil olursak o kadar iyi” lafını tersinden anlamışların devrinde, centilmenliğin ölmediğinin teminatı çünkü kendisi.
İncir Çekirdeği
Dişi Beatles: Aylin Lennon, Şebnem McCartney, Özlem Harrison ve Pamela Starr.
Paylaş