Edebiyatımızın hastalığı nüksetti

Romancı Ahmet Ümit baklayı ağzından çıkarmış: “Kadınlara yalakalık olsun diye yazanlar var’ sözleri Ahmet Altan üzerine söylenmemişti.

Türkiye’de okurun büyük bölümü kadın. Yazarlar, bu hedef kitlenin beğenisine uygun yazıyor. Kadın yazarlar da yapıyor, kitabın adını ‘Aşk’ koyuyorlar, pembe kapak bilmem ne...”
Ahmet’in bu sözlerle Elif’in okurlarına çaktırmadan hakaret etmeye çalıştığı belli.
Demek istiyor ki: “Eğer yalakalık yaparsanız bu şapşallar her kitabı okur. Kapak da pembe oldu mu tamamdır!”
Oya bu işlerin bu kadar kolay olmadığını en başta Ahmet’in bilmesi gerekirdi.
Ama ne yazık ki egosuna yenik düşmüş ve edebiyat dünyamızın o meşhur “rakip yazarın okuruna hakaret etme” sendromuna kapılmış.
Biz yazarların kurtulamadığımız marazdır bu. Birimizin romanı çok mu sattı? Hemen veririz hükmü: “Onu zaten sekreter kızlar okuyor!”
Bir de “overlokçu kız” fantezimiz vardır: “Overlokçu kızlar okudu, o yüzden çok sattı” diye. Overlok atölyesinde kitap okunması günahmış gibi.

***

Aslında bu olay, iki yazarın aynı anda Mevlâna hakkında roman yazmasıyla, tatlı bir rekabet olarak başlamıştı. Ama Ahmet’in yayınevinden ayrılmasıyla sonuçlandı.
Bugün de Elif Şafak okurlarının twitter sayfasında bir mesaj var: “Aşk, 500 bine ulaştı. Okurlarının sayesinde, bilhassa kadınların. Okurdur bir romanı var eden, seven ve sevdiren, gerisi boş.”
Mesajdaki gücenmişlik ve kırgınlık çok belli...
Kim ne derse desin, Ahmet gibi bir yazarın o sözlere ihtiyacı yoktu bence. Kendisini maç sonunda hakemi çekiştiren futbolcu durumuna sokmuş.
Birbirimizin okuruna hakaret etme hastalığından kurtulmamızda fayda var.
Edebiyatta müşteri velinimet değildir ama okurun kolay yetiştiği bir coğrafyada da yaşamıyoruz.

Erkekler niye futbol sever?

Çünkü futbol hep aynıdır da o yüzden.
Biz büyürken her şey değişir. Saçımıza kır düşer, yüzümüzde çizgiler oluşur. Annemiz yaşlanır, babamız rahmete yürür.
Dostlar dört yana dağılır, masumiyetler kaybolur, değer verdiğimiz şeyler bizi hayal kırıklığına uğratır.
Her şey değişirken erkeklerin dünyasında sabit kalan birkaç şeyden biridir futbol.
Hayat bizi nereye savurursa savursun, bir maçı seyrederken babamızla ilk defa stadyuma gittiğimiz günkü duyguları yeniden yaşarız.
90 dakika boyunca hayat bize çocukluğumuzdaki gibi basit ve masum görünür. Biz erkekler, işte bu yüzden vazgeçemeyiz futboldan.

“Geleceğe Dönüş” fanları

“Geleceğe Dönüş” filmiyle ilgili yazımdan sonra, filmin hayranlarından mail’ler yağdı.
Hepsi de internette dolaşan 2010 yılıyla ilgili haberden şikayet ediyor: “Bu büyük bir hatadır, filmde Marty’nin gittiği tarih 2015’tir” diyorlar.
Ben de diyorum ki, müsterih olunuz arkadaşlar: Filmdeki teknoloji muhtemelen beş yıl sonra da hayatımızda olmayacak.
Ama bu “Gelece Dönüş”ün eğlenceli filmlerin en güzellerinden biri olduğu gerçeğini değiştirmez.
Tıpkı 1984 yılında onun hayal ettiklerini yaşamadık diye George Orwell’in büyüklüğünün değişmediği gibi.

İncir çekirdeği
Sevgiliyi beklemek: Kalbin içine akan zaman.
Yazarın Tüm Yazıları