Paylaş
Beni sorarsanız, rahatlamış değilim: Hele “herkesi sevmeye başladım” falan diyemeyeceğim. Kıyamet de kopsa kanımın ısınmayacağı arkadaşlar var.
Ama sevdiklerimin değeri bir kat arttı. 2012 geldiğinden beri onları daha çok arar oldum.
Henüz görmediğim diyarların haritadan silinecek olması kalbimde sızı: Hindistan ve Arjantin için bilhassa üzgünüm. Hep Buenos Aires’te balayı düşlemişimdir.
Çok şükür libidosal kriz yaşıyor değilim. Yani dünyanın sonu diye kimseye taarruz edecek halim yok. Son günlerde sevdiğimle koklaşmayı, oğlumla güreşmeyi, dostlarla iki kadeh parlatmayı tercih edeceğim.
Düşmanlara gelince, alayını Allah’a havale etmeyi çok isterdim. Ama havale işlemine bile zaman yok, kusura bakmasınlar.
Marmara Denizi coşup Beşiktaş’ı yutacaksa, onu oğlumla karate yaparken karşılamak en güzeli.
Tabii eşi-dostu Sofya’daki Vitoşa Dağı’nın tepesine toplayıp kaçınılmaz sonu birkaç saat geciktirmek de mümkün. Bu süreyi herhalde dua ederek ya da ikişer Kamenitza birası devirerek değerlendiririz.
Kıyametin dezavantajı, ölümün önemsizleşmesi. Messi, Natalie Portman, Umberto Eco ve Erol Köse ile aynı anda ölünce arada kaynamak kaçınılmaz. Bunu egoma kabul ettirmek zor olacak.
Kendimi öbür dünyada kuyruğa girmiş, elimde sıra numarasıyla beklerken düşünüyorum da, neyse.
Sonuçta yıl sonunda “2012’nin en önemli olayları” anketinde “Kıyametin Kopması” herhalde açık ara birinci çıkar.
Benden size tavsiye, bugün gazetelerin birinci sayfalarını işgal eden kötü haberlere Maya kafasıyla bakınız: Sonra da fani dünyanın fani işlerine veriniz ayarı, Orhan Baba gibi.
“Daha güzel, daha mutlu, daha adil, sevgi dolu bir dünya için... Barış için, insanlık için batsın bu dünya!”
Aşk olsun Haydar Ergülen
Ey erkekler! Sinsi sinsi yaklaşan 14 Şubat’ı nasıl kazasız-belasız atlatacağınızı mı düşünüyorsunuz?
Ey kadınlar! O gün hayal kırıklığına uğramaktan belli etmediğiniz bir kaygı mı duymaktasınız?
O zaman müjde! Alın has şair Haydar Ergülen’in “Aşk Şiirleri Antolojisi”ni, dertleriniz yarı yarıya bitsin!
Şairlerse sitem etmesin “niye bu antolojide sırf Haydar’ın şiirleri var!” diye.
Çünkü üstat kendi aşk şiirlerini bu isim altında toplamış. Espri güzel. Şiirler de öyle.
Bir meslek filmi: Labirent
Ben ilkokuldayken, anne-babasının mesleği sorulunca “Başbakanlıkta memur” diyen çocuklar vardı.
Yıllar sonra öğrendim ki, meğer Milli İstihbarat çalışanlarının çocuklarıymış. “Benim annem ajan” diyecek halleri olmadığından söylerlermiş öyle.
Hatta bir ilkokul arkadaşım, babasının babamı ajan sandığını itiraf etmişti yıllar sonra. Düşünüyorum da, rahmetlide bir İngiliz Kemal tipi yok değildi sahiden.
Tolga Örnek’in son filmi “Labirent”, işte bu mesleğin insanlarını anlatıyor. Yer yer “24” tadı yakalayıp yerel soslar katarak. Bilhassa Meltem Cumbul için izlenir derim.
tatlı Sözlük
Kış: Dünyanın makyajsız hali.
Paylaş