Paylaş
◊ Kariyerin, başarıların, Amerika günleri... Hepsini konuşacağız ama önce seni bugünlere getiren kilometre taşlarını hatırlamak için çocukluk yıllarına uzanalım mı?
- Elbette. Ben doğma büyüme Ankaralıyım. İlk, orta ve lise eğitimimi TED Ankara Koleji’nde tamamladım. Sonra ODTÜ Psikoloji’yi kazandım. Bölümü de şeref derecesiyle bitirdim. Ardından İstanbul’a taşındım.
◊ Nasıl bir çocukluktu peki?
- Annem tiyatro sanatçısıydı. Hem Ankara Sanat Tiyatrosu’nda oyunculuk hem de TRT’de seslendirme yapıyordu. O yüzden aile içinde hep bir sahne, stil, fotoğraf, ışık; özetle sanat durumu vardı...
◊ Kardeşin var mı?
- Abim var. O da fotoğrafla, müzikle ilgiliydi. Bilkent’te iç mimarlık okudu ama sonradan sanata yöneldi.
◊ Ya baba?
- Babam inşaat yüksek mühendisiydi. Ailedeki analitik, matematik kafa oydu yani.
◊ Sen sanatla ne zaman içli dışlı olmaya başladın?
- Daha 3-5 yaşlarındayken Ankara Sanat Tiyatrosu’nun kulisinde koşturur, kostüm odalarına girip çıkar, annemin oyunlarını izleyip ezberlerdim. Bu arada ben de bale yapıyordum. 5-6 sene devam ettim...
◊ Kendi seçimin miydi, yoksa annen mi etkili oldu baleye başlamanda?
- Herhalde annem başlatmıştır, çok emin değilim. Ankara Devlet Opera Balesi’ndeydim. Normalde onun sertifika programı üç senedir ama ben üç senede bırakmadım.
Fotoğraf: Murat ŞAKA
KAYAHAN’LA PROGRAM YAPIYOR, 23 NİSAN’DA HABER SUNUYORDUM
◊ O kadar emek verdikten sonra neden bıraktın baleyi?
- Aslında ortaokul döneminde konservatuvar sınavlarına girecektim. Ama ben kolejde okuduğum için tüm gündü okulum ve yarı zamanlı da olsa konservatuvara gitme şansım olmadı. O noktada bir seçim yaptım, “Ben okuluma devam edeceğim” dedim.
◊ Baleden psikolojiye... Aklın mı karışıktı?
- Karışık olması normal. O dönemler balenin yanında video filmlerinde falan da rol alıyordum. Operada vardım, seslendirme yapıyordum, mesela “Susam Sokağı”nda konuşuyordum. Okulun tiyatrosundaydım. Ha bu arada televizyon programı yaptım uzun süre. Kayahan’la birlikte “Cumartesiden Cumartesiye” diye bir çocuk programı yaptık. 7 yaşındaydım o zaman.
◊ Bu kadar mı, bitti mi?
- Yok, 23 Nisan’da da ana haberleri sunuyordum (gülüyor). Aktif bir çocuktum yani.
◊ Psikoloji nereden çıktı?
- Annem tiyatrocu ve o işin zorluklarını da görüyordum haliyle. Acaba ben başka bir şey mi seçsem dedim. Benim dönemimde herkes işletme, halkla ilişkiler okumak istiyordu. Ben psikoloji ve sosyolojiyle ilgiliydim.
ÇALIŞKANDIM HEM DE GICIK ÇALIŞKAN!
◊ Çalışkan bir öğrenci miydin?
- Evet, evet. Gıcık çalışkanlardandım hem de.
◊ “Gıcık çalışkan” ne demek?
- Çalışmadığımı zanneder, arkadaşlarıma “Çalışmadım” der ama her seferinde yüksek not alırdım. Zaten dediğim gibi okulu şeref derecesiyle bitirdim.
◊ Gelelim İstanbul macerasına... Nasıl karar verdin Ankara’yı ardında bırakmaya? İstanbul’un nesi çekti seni?
- İstanbul macerasından önce “Ne olmak istiyordun?” kısmına döneyim, çünkü Ankara’dan ayrılmamla direkt ilgili... Ben liseden itibaren görsel dünyaya da çok merak sardım.
◊ “Görsel dünya”dan neyi kastediyorsun?
- Dergiler, fotoğraf... Tunalı Hilmi’de bir kitapçı vardı, oraya bir İtalyan Vogue gelirdi, bir de Wallpaper. Onların çıkış gününü iple çekerdim. Sayfaları arasında kaybolur, incelerken de “Aaa ben bu çekimi aslında böyle yapardım” diye fikir üretirdim. Üniversitede dergilere, modaya ve fotoğrafa merakım giderek arttı. Derken İstanbul’a taşınıp dergicilik yapmak istediğime karar verdim bir anda. Hem modelliğe başlarım, hem moda editörlüğü yaparım diyordum.
SIRF BİR YERDE OYNAYAYIM DİYE TRT’NİN FOLKLOR EKİBİNE KATILDIM
◊ Sahneyi, oyunculuğu falan nasıl bırakabildin?
- O kolay olmadı aslında. Kulis tozu yutmak diye bir şey gerçekten var çünkü. Her şey bitti; bale, seslendirme, oyunculuk... Ben TRT’nin folklor ekibine katıldım. Sırf bir yerde oynayayım diye yani, böyle bir delilik olabilir mi? Ama dergi ve modellik arzusu ağır bastı ve İstanbul’a geldim. Epey debelendim, hayal kırıklıkları yaşadım tabii.
◊ Daha hızlı bir çıkış için yarışmalara katılmayı düşünmedin mi?
- Best Model’a katıldım zaten. Ama İstanbul’a gelmeden önce. Üniversitenin son sınıfındaydım. Üçüncü olmuştum. Hatta Deniz Akkaya’yla aynı yarışmadaydık.
◊ Tescilliydin de yani...
- Aynen aynen. Ama modellik bir kilometre işi, hemen çıkıp yürümüyorsun.
◊ Yarışmada ilk 5’e giren hemen alıp yürüyor gibi...
- Belki şimdi öyledir, bilemiyorum.
MODELLİK BENİ TATMİN ETMEDİ, HAYALİM MODA EDİTÖRÜ OLMAKTI
◊ İstanbul günlerine, buradaki maceraya dönelim.
- Dediğim gibi modellik yapıyordum ama tam anlamıyla tatmin olmuyordum. Hayalim moda editörü olmaktı. Bir şekilde Marie Claire’in genel yayın yönetmeniyle bir görüşme ayarladım.
◊ Burada bir parantez açmak istiyorum. Moda editörü tam olarak ne yapar?
- Derginin moda çekimlerini yönlendirir. Çekimlerin hikayesini kurar. Derginin moda yönünü belirler aslında... Günümüzde herkes moda editörü olabiliyor gibi görünüyor ama moda editörlüğü sadece mağazadan kıyafet ve ürün toplayıp onları birilerine giydirmek değil. Ben bunun okulunu da okudum FIT’de (Fashion Institute of Technology) ama okumama gerek yoktu, bu bir hikaye anlatıcılığıdır. Ama her işte olduğu gibi bu da yüzeyselleştirildi. “Al mağazadan kıyafetleri, üç kombin yap, tamam”a dönebiliyor iş. Oysa yönetmen gibi bir şeydir moda editörü.
◊ Kaldığımız yere dönelim. Yayın yönetmeniyle görüşme nasıl geçti?
- Çok güzel geçti. “Çok tatlısın, çok güzelsin falan ama benim moda editörüm var zaten” yanıtını aldım!
◊ E bunun neresi güzel?
- Sonrası (gülüyor). “Hmm peki” dedim. “Ama istersen gel git, bir bak bakalım” diye ekledi. Fırsatı kaçırmadım, gidip gelmeye başladım. O zamanki moda editörünün iki çekimini izledim, baktım bu iş nasıl yapılıyor falan diye. Bir şekilde kozmik güçler çalışmaya başladı ve bana bir çekim verildi. Küçük, alışveriş çekimi gibi bir şeydi. O çekimi yaptım, çok beğenildi. “Büyük girin bu konuyu” dendi, tam sayfa tam sayfa basıldı.
KADER AĞLARINI ÖRDÜ VE DERGİDE BÜTÜN İŞ BANA KALDI
◊ İlk moda çekimin dergide geniş yer bulunca “Ben hepsinden iyiyim” falan dedin mi?
- Moda editörü o kadar az vardı ki, kendim dahil kimseyi kimseyle kıyaslamıyordum. Bir de o zaman gerçekten Türkiye’de çok iyi moda çekimleri yapılıyordu. Şu anda o kadar heyecanlı işler görmüyorum. Neyse... O dönemde derginin moda editörünün Londra’ya gitmesi gerekti.
◊ Kader ağlarını ördü...
- Aynen öyle oldu. Kader ağlarını ördü ve bir anda bütün iş bana kaldı. Asistanlık bile yaşamadan derginin moda editörü oldum. O şekilde 2.5-3 sene geçti.
◊ Amerika günleri yaklaşıyor sanki...
- Öyle... Biraz da abim sayesinde oldu. O üniversiteyi bitirip New York’a gitmişti. Orada çalışıyordu. Ben de yeni bir vizyon kazanmak, algılarımı açmak, biraz enerji değiştirmek için yanına gideyim dedim. Ama tam gideceğim, 11 Eylül oldu. Sonunda rötarlı da olsa gittim. Olaylardan dolayı çok uzun kalamam diye düşünüyordum. Yayın yönetmenine “Gideceğim ama fazla kalmayacağım” dedim o yüzden. Planladığımın aksine New York’ta epey uzun kaldım ve hayatımın gerçekten dönüm noktalarından biri oldu.
SEMBOLİK AMA EVET BOŞANDIM
◊ Bundan sonraki hedefler, planlar nedir?
- Çok ilginçtir, kendimi sıfır noktasında gibi hissediyorum. Bir yenilenme halindeyim. Her anlamda kendimi yenilediğim bir dönemin başındayım. Öyle hissediyorum yani... Ne bileyim... Evet, sembolik ama boşandım. Tekrar İstanbul’a döndüm. Kendimi tekrar ifade etmek için neye tutku duyduğumu, neden heyecanlandığımı bulmak istiyorum. Oyunculuk yapmak istiyorum mesela...
◊ Var mı teklif ya da ufukta görünen proje?
- Yok. Ama hazır buradayken televizyon, oyunculuk, bir şeyler yapmak istiyorum.
NEW YORK’A İLK GİTTİĞİMDE RESTORANDA HOSTESLİK İŞİ BULDUM
◊ New York’a ilk gittiğinde ne yaptın?
- Bir restoranda hosteslik işi buldum hemen. Çok güzel para kazanıyordum. İşte o dönemde Fashion Institute of Technology’ye başvurdum. Kendimi yeniden keşfettiğim, ilham verici bir dönemdi. Hem restoranda çalışıyorum, hem okula gidiyorum; tam bir New York deneyimi. Uzattıkça uzattım, dönmem gereken zamanda dönmedim.
◊ Ne kadar sürdü bu Amerika rüyası?
- 1 sene falan. Döndükten sonra işler çok yolunda gitmeye başladı.
◊ Hangi anlamda?
- Hem modellik hem de moda editörlüğü anlamında. Vintage’a merak sarmıştım bu arada. Ece Sükan Vintage’ı açtım.
◊ Mağaza o dönem çok ses getirdi. Neden kapattın?
- Yok. Ben çok seyahat ediyordum işim gereği. Bu arada bir yandan televizyon programı falan yapıyordum. Annemi transfer etmiştim Ankara’dan, işin başında o vardı. Ama zor oluyordu tabii. Bir süre sonra kapattım.
◊ Nasıl bir programdı?
- Yurtdışındaki defileleri falan takip ediyor, gerilla çekimler yapıyordum.
◊ Gerilla derken!
- Hiçbir defileye, kulise haberli, izinli girmiyorduk. Hiçbir yere akredite değildik. Hep kişisel kontaklarla ilerliyordum. O dönemde bu street style dediğimiz akım başladı ya, meğer defilelere girip çıkarken beni de çekiyorlarmış. Yani stilimle fark etmeden meşhur oldum. Stiliyle dünya modasına yön veren isimler arasına girdim hatta. Önce ilk 50’le seçildim. 2-3 sene önce ilk 20’de yer aldım.
◊ Yanlış hatırlamıyorsam sen o dönem oyunculuğa dönüş de yaptın.
- Aaa, evet. Birkaç dizide rol aldım. Özellikle Özcan Deniz ve Meltem Cumbul’la oynadığım “Aşk Yakar” çok beğenilmişti.
◊ O dönüş nasıl oldu?
- Ara ara teklifler geliyordu, fakat ben ilk başta mesafeliydim.
◊ Niye?
- Ankaralılığım tutmuştu, “Eğitimini almadım bu işin” diye geri çeviriyordum teklifleri.
◊ Sonra nasıl ikna edebildiler seni?
- E doğduğumdan beri içimde var o tutku, direnemedim daha fazla (gülüyor).
◊ Nasıl oldu da devam etmedin?
- Tam o işe kapılıp gidecekken Vogue geldi Türkiye’ye, onlarla anlaştım. Derken eski eşimle tanıştım. Tanışmamızdan 3 sene sonra evlendik. Ondan sonra benim için Milano-İstanbul-New York üçgeninde geçen bir dönem başladı.
EŞİMİ KURTARMAK İÇİN GÖĞSÜMÜ SİPER ETTİM
◊ Ya şimdi?
- 1.5-2 senedir buradayım. Yeni boşandım.
◊ Kaç yıl sürdü evlilik?
- 3...
◊ Sizin meşhur bir kavga olayınız var. Bir kavgaya karışmışsınız da eşin kavga ederken sen gözlüğünün derdine düşmüşsün falan. O an ne düşünüyordun?
- Ya buna cevap vereyim mi vermeyeyim mi bilmiyorum. Bu o kadar şey ki...
◊ Refleks mi?
- Değil, hiç öyle bir şey değil. Ben Ümit’i (Benan) kurtarmak için kendimi öne attım, göğsümü siper ettim, “Bana vurun” falan diye bağırıyorum, ne gözlüğü! Beni yerden yere vurdular, üstüm başım yırtıldı, o derece. O sırada hâlâ onun cüzdanını falan yerden topluyordum. O görüntüleri kestiler, sanki tek derdim gözlükmüş gibi verdiler. Ve sonunda gözlüğünü kurtaran kadın oldum!
◊ Evlilik neden bitti?
- Aslında her evlilik biter de insanlar bitirmiyorlar. İnsanlar bitmiyormuş gibi yapıyorlar. Açık söyleyeyim, biz birbirimizi çok seviyoruz. Seviyorduk demiyorum bak, hâlâ seviyoruz. Bambaşka bir boyutta bizim sevgimiz, aşkımız. Şu anda da ayrıldık ama hiç öyle bir düşmanlık, kötü his yok birbirimize karşı. Tam tersine muhteşem bir sevgi duyuyorum ona karşı... O da aynı şekilde.
◊ Boşanma sen böyle söyledikçe iyice anlamsızlaşıyor!
- Bazen birbirimizden uzak kalıyorduk işlerimizden dolayı... Bir şekilde bu evlilik konseptini devam ettirmenin gereksiz olduğuna karar verdik. Bu anlamda kendimizi özgürleştirdik.
◊ Çocuk istemediniz mi hiç?
- Olsa olurdu. Onun için de bir plan yapmadık. Benim birincil önceliğim değildi. Ama dediğim gibi bizim birbirimize karşı asla kötü bir hissiyatımız yok. Ha bundan sonra ne olur bilmiyorum. Zaman...
VE SONUÇ
BİR DE HIRSLI OLSAYDI...
Ece Sükan, son derece kreatif, yetenekli ve vizyon sahibi biri... Normal şartlarda modaya yön verebilecek kadar yetenekli olmasına rağmen, parayı önemsemediği ve büyük hırsları olmadığı için bu işi daha çok hobi gibi yapmış.
Eğer stratejik anlamda doğru bir destek alabilirse, modaya yön veren bir isim olabilir, yeteneğini tüm dünyaya kanıtlayabilir.
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR
Paylaş