◊ Öncelikle geçmiş olsun demek istiyorum.
- Çok teşekkür ederim.
◊ Nasıl oldu bu?
- Çok önlem alıyordum kendimce... Gerçekten az insan benim kadar dikkatlidir. Nadiren kızlarımla görüşüyordum, onlarla da mesafeliydik, yani birbirimize sarılmak falan yoktu. Onun dışında iki-üç arkadaşımla görüşüyordum, başka da kimseyle hiçbir şekilde irtibatım yoktu. Ama maalesef bu virüsü kaptım işte.
VİRÜSÜ KİMDEN, NASIL KAPTIM BİLMİYORUM
◊ Virüs size nereden, kimden bulaştı, bir fikriniz var mı?
- Nereden ve kimden bulaştığı konusunda bazen fikir sahibiyim, bazen değilim.
Bu tarz içerikler değişirse, verilen mesajlar farklılaşırsa, şiddet vakalarında belirgin bir azalma yaşanır mı?
Bu soruların kesin olarak yanıtını vermek güç ama şu bir gerçek ki, dijital yayınlar kontrolden çıkmış durumda.
RTÜK, geçenlerde “televizyon yayınlarında şiddet” başlıklı bir araştırma yaptı. “Şiddetin meşrulaştırılmasına asla izin vermeyeceğiz” diyen RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’den en azından televizyon ekranlarındaki şiddeti önlemek adına adım atılacağını duymak iyi geldi.
Yayınlardaki aile, kadın ve çocuklar için problem teşkil eden şiddet içerikleriyle kararlılıkla mücadele edeceğini açıkça belirten RTÜK, bu konuda kamuoyunun nabzını tuttu. 26 ilde 15 ve üzeri yaştaki 2 bin 600 kişiyle gerçekleştirilen araştırma, ilginç sonuçlar ortaya koydu.
Araştırmaya göre katılımcıların yaklaşık yüzde 94’ü televizyon yayınlarında şiddet içeriklerinin orta ve daha fazla düzeyde olduğunu düşünüyor. Kadınlar, erkeklere göre televizyon yayınlarında şiddete daha fazla yer verildiği görüşünde.
Bir başka çarpıcı nokta, şiddet algısının yaş grubuna göre değişkenlik göstermesi...
36-50 yaş arası bireyler, televizyon yayınlarında şiddete fazla yer verildiğini ifade ediyor. Oysa 15-25 yaş grubunun yüzde 33,3’ü, şiddete yer verilme sıklığının çok az olduğu görüşünde! Yani görünen o ki pek çok genç şiddeti kanıksamış durumda...
Dünya genelinde de tablo hemen hemen böyle...
◊ “Kadın ve futbol” konusuna bugün bile önyargılı yaklaşılıyor. Muhtemelen siz yeşil sahalara adım attığınızda kalıplar çok daha sertti.
- Dünyadaki gelişmelerin çok uzağında bulunanlar, futbolu erkek sporu olarak görüyordu. Bu nedenle “kadın” ve “futbol” kelimeleri yan yana getirilmezdi.
◊ Ama siz kalıpları yıktınız, basketbol oynarken bir U dönüşüyle futbola yöneldiniz. Nasıl doğdu bu merak?
- Çok hareketli bir çocuk olduğum için ailem beni 11 yaşında spora yönlendirdi. Vefa Kulübü’nde basketbola devam ederken, sokaklarda da erkek arkadaşlarımla futbol oynuyordum.
◊ Sizi bu yola çeken motivasyon kaynağı neydi peki? İlk adım nasıl atıldı?
- İstanbul Moda’da, Dostlukspor Kız Futbol takımının olduğunu öğrendim. Bu sayede futbolu öğrenmek, oynamanın verdiği keyfi yaşamak ve görmek açısından tercihimi futboldan yana kullandım.
SAHAYA YAKIN OLAYIM DERKEN KENDİMİ MERKEZİNDE BULDUM
Ne acıdır ki adli kontrol şartıyla dışarıda, sokaklarda, yanıbaşımızdaymış.
Hayretler içinde okudum haberi. “Ne hırsmış, ne egoymuş, ne gözüdönmüşlük” dedim, pes! Nasıl bir ruh hali, ne tür bir ruh hastalığıdır bu...
Ya o bomba patlasaydı... Bu “adli kontrolle serbestlik” meselesi de defalarca baş yaktı, can aldı, bilmiyorum bu kıyamet nasıl dinecek.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, geçtiğimiz günlerde “Erkeklere sesleniyorum, kendinize gelin” dedi ama böylesine insanlıktan çıkmış biri kolay kolay kendine gelir mi emin değilim. Keşke...
Sayın Soylu’nun bence en önemli uyarısı, tedbir kararı konusunda gecikme yaşanmasının ivedi biçimde önlenmesi. Sayın Bakan, “Kolluk birimlerimiz, mülki idare amirlerimiz, tedbir kararı vermekten çekinmesinler ve gecikmesinler. Sonrasında ‘eyvah’ yetmez. Hatta ‘bu kararları verirken gecikmeyin’ demek bile belki doğru değil, acele edin” demiş.
Evet, “eyvah” demek bir işe yaramıyor, ölenleri geri getirmiyor.
Bu nedenle tedbir almakta acele edilmeli, şikayetçi kadınlar sıkı biçimde korunmalı.
Kadını aşağı gören zihniyet, “ya benimsin ya toprağın” gibi çağdışı cümleler bir an önce zihinlerden, lügatlardan silinmeli.
◊ 90’larda magazin sayfalarının vazgeçilmez yüzüydünüz. Sonra aniden kayboldunuz. Nerelerdesiniz?
- Ortada olmamak, yok olmak demek değil ki... Ortada olacak bir ortam yok. Bu dönem, “akıllı olan kenarda durur” dönemi.
◊ Doğum günleriniz bile haberdi...
- Çünkü doğum günlerimi çok özel hazırlardım. Öyle ses getirirdi ki davetli olmak için araya birilerini koyarlardı.
◊ Yok mu artık o partiler?
- Yooo, devam ediyor. Geçen sene 4 kutlama yaptım; hem yurtiçi hem de yurtdışında...
◊ Bu yıl tabii pandemiden dolayı yalan oldu...
- Doğum günüm 11 Aralık... Bu sene konsept, köfte-patates, pijama, terlik (gülüyor).
Kendimiz kadar sevdiklerimiz için de korkuyoruz.
Amma velakin korkunun ecele faydası yok.
Önlem konusundaki küçücük bir açık, bulaş zincirini hızlandırıyor, Covid-19’a kapıları ardına kadar açıyor.
Tablo sadece Türkiye değil tüm dünya için karanlık. Kimi ülkeyi ikinci, kimini üçüncü dalga vurdu.
Tsunaminin etkileri hastane önlerinde uzayıp giden kuyruklardan, kırmızı alarm veren yoğun bakımlardan da belli.
Önceki gün, günlük vefat sayısı üç haneli rakamlara tırmandı.
Ve sonuç, beklenen yasaklar geldi.
◊ Herhangi bir yerde sadece sesinizi duysam, o sırada sizi görmemiş bile olsam direkt “Ayşe Egesoy” derim. Bu nasıl bir imzadır?
- Bunu duymak ömre bedel işte, çok şükür.
◊ Bunu sadece ben söylüyor olamam. Sokakta, alışveriş yaptığınız mekanlarda da benzer durumlarla karşılaşıyorsunuzdur.
- Aynen öyle. Sesimi hemen tanıyorlar. Bana mesleğimin en önemli geri dönüşü de budur. Yani sonuçta TRT’de devlet memuruyduk biz. Aldığımız maaş belliydi. Özel televizyonlardan da TRT maaşımızdan azıcık fazla kazanırdık. Yani çok büyük paralarımız, evlerimiz, arabalarımız olmadı. Ama bugün hâlâ bu markanın yaşıyor olması, insanların bana bu kadar sıcak yaklaşması öyle büyük bir kazanç ki... Tarifi yok.
SOKAKTAN GEÇENİ ÇEVİRİP SUNUCU YAPTILAR
◊ Bu unutulmaz ses ekranlardan bize kaç yıl boyunca ulaştı?
- 20 sene TRT’de çalıştım. 5-6 sene de sonrası... Yaklaşık 30...
Zira AVM önlerinde, sokaklarda, “Ay sigarasız duramıyorum, elim ayağım titriyor canım” bahanesiyle maskesini küt diye indiren, sigarasını yakıp muhtemel koronavirüs katkılı dumanını cümle aleme savuranlardan illallah demiştim...
Bu durumdan şikayet eden bir ben değildim elbette. Birkaç gün önce Bursa, Sakarya ve Eskişehir’den peş peşe yasak haberleri geldi.
Pandemi önlemlerinin ihlal edildiği gerekçesiyle bazı açık alanlarda
sigara içmek yasaklandı derken asıl sevindirici
haber çarşamba akşamı İçişleri Bakanlığı genelgesiyle geldi.
Tüm Türkiye’de, 81 ilde sokaklarda caddelerde sigara içmek yasaklandı.
Hiç yalan söylemeyeceğim, herhalde bu güne kadar hiçbir yasak haberini böyle müjdeymiş gibi karşılamamış, alkışlamamıştım.