Paylaş
Fotoğraflar: Murat ŞAKA
◊ Belkıs Hanım, özletmiştiniz kendinizi. Sonunda halk müziği sevenlerin yüzünü güldürdünüz.
- Çok teşekkür ederim.
◊ “Belkıs Akkale Ahde Vefa” albümü, adının hakkını vermiş. Zara, Hüseyin Turan, Sevcan Orhan, Tolga Sağ, Kubat, Şevval Sam gibi halk müziğinin birçok güçlü ismi sizin için bir araya geldi. Albüm fikri kimden çıktı?
- Bu proje, hem yapımcım hem de manevi çocuğum olan Kemal Aslan’ın teklifiyle gündeme geldi. Bu kadar özel olması için nasıl bir şey yapmamız lazım diye uzun uzun düşünüp taşındık.
◊ Ve...
- Sonunda “Benim topluma sevdirdiğim türküleri bu kez gençler okusun” dedim. Kemal de “Projeyi sen yürüt, işin ekonomik tarafı bende” deyince hazırlıklara başladım. Önce listemi yaptım, sonra geçtim telefonun başına. Tek tek hepsini aradım.
◊ İsimleri belirlemek zor olmadı mı?
- Hayır. Ömrüm boyunca acı tatlı her günümde yanımda olan arkadaşlarımı seçtim.
BUNUN ADI GERÇEKTEN AHDE VEFADIR
◊ Listenizde sizi hayal kırıklığına uğratan kimse çıkmadı mı?
- Hiç kimse... Her biri teklifi mutlulukla karşıladı. O kadar gururlandım ki... Ahde vefa gerçekten de bu olsa gerek işte.
◊ Seslendirecekleri eserlere siz mi karar verdiniz?
- Herkes kendi türküsünü seçti.
◊ Siz “Odam Kireç Tutmuyor”u okumuşsunuz.
- Yıllar önce uzun hava şeklinde söylemiştim. Şimdi türkü halinde seslendirdim.
◊ Sadece o okuma için mi girdiniz stüdyoya, yoksa diğer okumalarda da arkadaşlarınızın yanında mıydınız?
- Ben aynı zamanda prodüktör olduğum için stüdyoda hep yanlarında olmaya özen gösterdim.
◊ Sizinle özdeşleşen türküleri genç seslerden dinlemek nasıl bir duyguydu?
- O kadar güzel ki, bunu anlatamıyorum bile... Mesela Zara “Salındı Bahçeye Girdi”yi okuyor. O sırada ben de aynı türküyü stüdyoda okuduğum günü hatırlıyorum. Biz Arif (Sağ) abiyle düet yapmıştık bu eserde hem de. Duygulandım, Zara’yı dinlerken ağlamaya başladım. Sonra Zara çıkıp beni görünce, sarılıp o da ağlamaya başladı. Ertesi gün Sevcan (Orhan) okumadaydı, yine benzer şeyler yaşandı.
◊ Emeğinize sağlık, keyifli bir albüm olmuş.
- Şahane bir albüm hatta (Gülüyor)... Kendimi dinlemeyi seven bir sanatçı değilim aslında. Yeni bir çalışmam çıktığında sadece birkaç kez dinlerim, onda da her dinlemede eleştiririm kendimi. Ama bu albümü dinlemeye doyamıyorum.
◊ Diğerlerinden farkı ne?
- Türküleri başka arkadaşlarım söylüyor. (Gülüyor) Hepsi de çok başarılı.
◊ Peki bu ekip hep beraber bir konser vermeyi düşünmüyor mu hâlâ?
- Keşke... Yazın belki olur ama çok kalabalık bir kadrodan bahsettiğimiz için bilemiyorum tabii.
ANNEM VE BABAM ANADOLU ENTELEKTÜELİDİR
◊ Tam olarak kaç senedir müzikle iç içesiniz?
- 66 yaşındayım ve ders almaya 13 yaşında başladım. Rahmetli hocam Sadi Yaver Ataman’ın beni çok güzel yetiştirdiğine inanıyorum. Uzun yıllar emek verdi bana, ondan sonra da rahmetli oğlu, çok değerli hoca Adnan Ataman’a emanet etti.
◊ Aileniz ne kadar destek oldu bu yolda size?
- Anne-babam Anadolu entelektüellerindendi. Yani çok okumamışlar aslında, ikisi de ilkokul mezunu ama aydınlık insanlar. Sesimin güzelliğini ilkokul öğretmenim fark etti, bundan aileme bahsedince onlar da ders aldırmayı kabul etti. “Yok, olmaz” demediler hiç.
◊ Malatyalısınız ama profesyonelliğe adım Ankara’da atılmış. O geçiş nasıl yaşandı?
- 1974’te Ankara’ya taşındık. Orada uzun yıllar amatör sahne denemelerim oldu. Sahnemi izleyenlerden birkaçı zamanın Ankara Radyosu şeflerinden Mustafa Geceyatmaz’a benden bahsetmiş. O da “Şu kızı bir çağırın da dinleyeyim” demiş. Büyük heyecanla gittim. “Dün mü Buradaydın Bugün mü Geldin” türküsünü okuttu bana. Okumam biter bitmez zile basıp görevliyi çağırdı. “Bu kızıma haftada bir emisyon vereceksiniz” dedi, yani program. Öyle başladım. 1981’de de Ankara Radyosu’nun açtığı yetişmiş sanatçı sınavına girdim ve kazandım.
◊ Bu arada adınızı Türkiye’ye tanıtacak albüm de yolda herhalde...
- 1982’de “Dadey” albümünü yaptım, evet. Bir de 1981’i 1982’ye bağlayan yılbaşı gecesi büyük bir kadroyla televizyona çıkmıştım. Orada da “Odana Serdim Hali”yi okumuştum. Ondan sonra iş bitti, artık bütün Türkiye beni tanıyordu. Akabinde radyodan ayrılmak zorunda kaldım.
◊ Neden?
- Radyoya bağlıyken dışarıda çalışma imkanın olmuyor. Ben de önüme çıkan büyük fırsatı değerlendirmeyi tercih ettim.
◊ O fırsatlar sizi türkülerden uzaklaştırıp popüler işlere de yönlendirebilirdi.
- Yönlendiremezdi. Ben idealist bir sanatçıyım, türküler benim sevdam, yaşam biçimim. Hiçbir zaman çizgimi değiştirmedim.
◊ Hiç mi pişmanlık duyduğunuz bir iş olmadı?
- 15-16 yaşlarındayken babamın açmış olduğu şirkette amatörce bir iki arabesk okudum, o zamanlar çok bilinçsizdim çünkü. Ama sonra kendi yolumu çizdim. Kendime “Belkıs, hocan seni bunlar için yetiştirmedi” dedim. Bir daha da katiyen ağzıma öyle acı biberler sürmedim. (Gülüyor)
TÜRKÜLER SON DÖNEMDE DÜŞÜŞ YAŞIYOR
◊ Ben 5-6 yaşlarında sesinizle tanıştım. İki dedem de sizi çok severdi, sabahları türküleriniz eşliğinde kahvaltı yapılırdı evde.
- Bak işte siz üçüncü kuşaksınız. Bu o kadar önemli bir şey ki. Yani kaç kuşaktır insanlar beni severek dinliyor, bundan dolayı çok mutluyum. Ama ondan daha baskın olan “türküler çok dinleniyor” mutluluğu.
◊ Halk müziği eskisi kadar ilgi görmüyor ama...
- Türküler son dönemde bir düşüş yaşıyor ama dönem dönem bunlar hep olur.
◊ Bu ilgisizliğin sebebi ne?
- Tamamen gençlerin algısıyla ilgili. Bir de şu anda gençliğe türküleri sevdirecek ortamlar hazırlanmıyor. Mesela televizyonlarda türkülere yeterince yer verilmiyor. Oysa insanlar kendi kültürlerinin kıymetini bilmeli.
◊ Sıkıntı yeni seslerde mi?
- Onlarda değil de şartlarda. Biz yeni, genç bir ses çıktığında umutlanıyoruz eşimle. “Allah’ım yolu açık olsun” diye dua ediyoruz. Ama sonra o çocuk öyle bir imkansızlık içine giriyor ki... Sadece türkü okuduğu zaman yoluna devam edemeyecek duruma geliyor yani. Haliyle sahnede karışık müzik yapmak zorunda kalıyor, çünkü istek o yönde oluyor.
◊ Sizin zamanınızda şartlar farklı mıydı?
- Biz bir turneye çıkıyorduk, 45 gün... O yetmiyordu 20 gün, ardından bir 20 gün daha. 2-3 ay evimize dönemediğimiz oluyordu. Paraları nerelere koyacağımızı bilemiyorduk.
◊ Konser harici sahne çalışmaları... Onlar da mı yetersiz artık?
- Sahne dersen, o zamanın muhteşem sahneleri, muhteşem kadroları tabii yok. Artık küçücük mekanlarda tek solistle yürütmeye çalışıyorlar işi.
SAHNEDEKİ GENÇLERİN DURUMU İÇİMİ PARÇALIYOR
◊ Genç sanatçılar çok mu şanssız?
- Sanatçıya verilen değer, önem; biz bunları doya doya yaşadık. Gerçekten şimdiki arkadaşlarım için üzülüyorum. O güzellikleri ne oldu da bugünlere taşıyamadık bilmem... O büyük gazinolardan, büyük kadrolardan eser kalmadı. Bizim zamanımızda haftada iki gün matine olurdu; çarşamba, pazar. Çarşamba günü kadınlar matinesi, pazar günleri ise karışık. Akşam da suareler olurdu. Sahneye bir çıkardım, dinleyici benim parfümümün kokusunu bastırırdı. O derece itinalı hazırlanırlardı bizi dinlemeye gelirken. Sanatçıya gösterdikleri saygı ve sevginin neticesiydi bu. Zamanla her şey farklılaştı. Küçücük salonlara taşındı eğlence. Türküler küçücük türkü barlarda söyleniyor artık. Bir de tek solist çıktığı için sahnedeki gençlerin durumu içimi parçalıyor gerçekten. Nihayetinde ses telleri de bir organ. Nasıl ki organlarımıza iyi bakmazsak eskiyor, ses telleri de öyle. İyi kullanmazsak, çok yorarsak vaktinden evvel yaşlanıyor.
◊ Bir ses sanatçısının ses telleri ne zaman yaşlanmaya başlar?
- Kişiye bağlı. Sanatçı ses tellerine, kendisine çok iyi bakacak, bu şart. Ben 66 yaşındayım. Sahnede 2.5 saat program yapıyorum, ona rağmen sesimden kayıp yok.
◊ Bu işin bir sırrı var mı?
- Sır değil; stresten uzak düzenli bir yaşam... Yediğine içtiğine dikkat edeceksin, sigara kullanmayacaksın.
◊ İyi bakıldığında ses yaşlanması önlenebilir mi?
- Een geç yaşlanan organ ses telleridir. Sizi uzun yıllar götürür. Bir de sesi güzel kullanmak önemli.
◊ Sesi güzel kullanmak derken...
- Herkesin bir ses ortalaması vardır. Benimki alto ses. Yani kendi ses aralığımı, nereye kadar çıkacağımı ve nerede duracağımı biliyorum. Sesimi yormuyorum. Kendi sesinizin dışında sesinize yüklenirseniz, birkaç sene içinde sesinizde pürüzler başlar.
TURİZM BAKANI SÖZ VERDİ
◊ MÜYORBİR’deki (Müzik Yorumcuları Birliği) göreviniz devam ediyor değil mi?
- Evet. 11 yıldır yönetim kurulu üyesi olarak görev yapıyorum. 2 bin üyemiz var. İşimiz, görevimiz tüm üyelerimizin hakkını kullanıcılardan almak.
◊ Hangi kullanıcılar?
- Televizyonlar, radyolar, dijital mecralar, hatta zincir mağazalar, restoranlar... Bildiğiniz gibi değil, bayağı zor bir iş. Yeni yasayla birlikte bu telif toplama işi biraz daha kolaylaşacak tahmin ediyorum.
◊ Beklenti ne?
- En azından telif haklarını daha kolay alabileceğiz. Bir toplantıya katılmıştık, orada Turizm Bakanımız da (Mehmet Ersoy) bir söz verdi.
◊ Ne sözü?
- Otellerle de anlaşmalıyız biz. Yani biz sürekli onlardan üyelerimizin hak edişlerini istiyoruz. Oysa bu bir yasaya bağlı olmalı. Bakanımız bize söz verdi, “Otellerle ilgili sorunu ben çözeceğim” dedi. Umutla bekliyoruz.
14 MART’TA İSVİÇRE’DEYİM
◊ Bir ara müzik dünyasından uzaklaştınız siz.
- Hayır, hiç ara vermedim. Sadece oğlum Doğancan doğduğunda 2 sene ara vermiştim, o kadar.
◊ Neden böyle bir yanlış algı var?
- Halk size bir misyon yüklüyor. O misyonun ağırlığını üstünüzde hissettiğinizde daha seçici olmak durumunda kalıyorsunuz. Ben her yerde olmaktan ziyade kendimi ve türkülerimi ifade edebileceğim ortamlarda ve çalışmalarda bulunmayı tercih ediyorum. Her yerde olmayınca da sanki müzikten uzaklaşmış gibi algılanıyor. Oysa çok bilinmiyor ama 11 senedir muhteşem bir koro çalıştırıyorum mesela. Bakırköy Belediyesi’nin himayesinde yapıyoruz bu çalışmayı. 200 öğrencim var. Senede iki defa da konser düzenliyoruz.
◊ Konser veriyor musunuz?
- 14 Mart’ta İsviçre’de çok şahane bir konserimiz olacak.
Paylaş