Zeytin ve şarap üzerine

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Ajandamda ve masamın üzerinde notlar yine birikti. Bunların bir kısmı neredeyse güncelliğini yitirecek. O yüzden bu haftaki yazı da bölük pörçük olmak zorunda. Galiba sonunda bu işi bir düzene sokmak lazım. Acaba her ayın son haftasını bu tür notlara mı ayırsam diye düşünüyorum.

Bugün, zeytinyağı ve şarap üzerine yazdıklarımla ilgili bazı notları sizlerle paylaşmak istedim.

İzmir’de şaraba gösteriyen

büyük ilgi çok güzeldi.

Ancak devletin Türk rakısı ve şarabını bitirme kararlılığı insanı şaşırtıyor.

Zeytinyağı ile ilgili yazıma bir çok kişiden tepki geldi. Zeytinyağcılar bu konuyu gündeme getirmeme sevindi. Zeytinyağı meraklıları da öyle. Türkiye'de zeytincilik ve zeytinyağcılığı artık belli bir kalite üzerinde imalatı ve bunun uluslararası tescilini hedefliyor. Ekonomi çevreleri de bu görüşün ve dileğin hayal olmadığını söylemekte. 'Öyle olmasa Lio gibi bir zeytinyağı şirketinin halka açılışı bu kadar başarılı olur muydu?' diyorlar.

Zeytinyağında kalitenin önemli öğlerinden birinin zeytinin toplanması olduğunu o yazımda da dile getirmiştim. Çocukluğumda çok zeytin çırptım. Yani elimizde sopalar ağacın dallarına vura vura dallardaki zeytini yere indirdik. Bugün, yaptıklarımızı düşündükçe utanıyorum. Çocukluk anılarım arasındaki en kötülerinden biri zeytin çırpıcılığı. Çünkü o zavallı, acısını bir hayvan gibi bile dile getiremeyen ağaçları nasıl da kötü hırpalardık. Havada uçuşan gümüşi yapraklar ile bazen hoyratlığa dayanamayıp kırılan ve yere düşen körpe dallar ne hazin bir manzara oluştururdu. Ama görmek için göz, duymak için kulak ve anlamak için yürek gerek. Sanırım zeytin çırptığımız anlarda çocukluğun o bazen inanılmaz boyutlara ulaşan hain yanı içimizi kaplar ve gözlerimizi kör, kulaklarımızı sağır ve kalplerimizi duyarsız kılardı. Zeytin ağacının biricik intikamı ise, ertesi yıl yeterince ürün vermemek olurdu. O da ancak kalp kapısı açık kalmışlara bir ihtar veya sızlanma!

Bütün bunları anlattığım yazıma Manisa'nın Akhisar kazasından bir mektupla cevap geldi. Mektubu yazan İsmail Sarı. Birinci Nakliye Caddesi 20 numaralı adresindeki ticarethanesinde tarım aletleri sattığını söylüyor. 'Üzüntüyle konu yaptığınız ve yıllardır kanayan yara olan sırıkla ağaç döverek zeytin toplama artık bitiyor' diye yazmış. İnşallah! Ama o kendisine düşen işi yapmış olmanın huzuru içinde besbelli. 'Zeytin silkme hasat makineleri ithal ederek halkımıza, ülkemize faydalı olmaya çalışıyoruz' diyor. Bir de görüş eklemiş: 'Halkımız da makineye dönmektedir' diye. 'Dönüş' yanlış bir deyiş olmuş. Çünkü geçmişimizde makine yok. Olsa olsa 'gidiş var' denmeliydi. Her neyse. Bir sonraki cümle daha önemli: 'Günümüzde tarımda mekanizasyon artık çok önemli' diyor İsmail Sarı ve ekliyor, 'İspanya'da, İtalya'da olduğu gibi ağaçların bodur kesilmesini ve makine kullanımını yazar ve gazetenizde haber yaparsanız, konuyu sık sık gündeme getirirseniz her yıl zeytin alınacaktır. Bundan halkımız da, ülkemiz de fayda görecektir.'

Akhisarı bilirim. Anadolu'nun zengin fakat küçük bir kasabasıdır. Böyle bir bilincin orada oluşması beni çok mutlu etti.

KİPA ŞARAP GÜNLERİ

Bu kez hiç değinmemediğim bir konuyu yazacağım.

KİPA İzmir'de kurulmuş bir büyük mağaza zinciri. Çiğli ve Bornova'da iki hipermarketleri var. Şirketin genellikle İzmirli işadamlarından oluşan çok ortaklı bir yapısı mevcut.

Bir toplantıda Metin Akpınar'ı gördüğümü hatırlıyorum. 'Burada niçin bulunuyor?' diye sorduğumda, 'kendisi de ortaklarımızdandır' denmişti.

KİPA'nın genel müdürü Yılmaz Attila birkaç ay önce telefon etti. Mağazalarında bir şarap promosyonu yapmak istediklerini söyledi, yardım rica etti. Şarabın tanıtımına katılmayı görev sayarım. Bu harika içkinin daha çok ve daha bilinçli tüketimini hep destekledim. Üstelik çocukluğum İzmir taşrasında geçti. Böyle olunca da KİPA'nın bu projesini desteklememek mümkün mü?

Yine de içimi bu arada bir şüphe kemirmedi desem yalan olur. İzmir'e ne kadar 'Gavur İzmir' dense de, acaba bir şarap tanıtımı ne kadar ilgi çeker? Bu soruyu KİPA'cılara da aktardım.

Mağaza müdürü Merih Boz, ürünler müdürü Ahmet Göktürk, departman şefi Gökhan Işıldar hep bir ağızdan itiraz ettiler. Baktım, kararlılar. Üstelik yaptıkları işi iyi yapmak gibi bizde az görülen bir hasleti sergiliyorlar.

Öyleyse sonuçları ne olursa olsun, böyle bir tanıtım kampanyasına niye destek olmayayım diye düşünmekten kendimi alamadım.

ŞARAPSEVERLERİN AKINI

Böylesine duygular içinde gittim ay başında İzmir'e. 2 Mart perşembe günü Çiğli KİPA'da şarap üzerine bir söyleşiye katıldım. Bunun için mağaza içindeki yaklaşık 300 kişilik bir sinema salonunun ayrıldığı bildirildi. Açıkcası, 'bu kadar büyük bir salon gerekli mi?' sorusu aklımdan geçmedi değil. Kürsüye davet edildiğimde ise -hafta arası bir gün ve o akşam maç olmasına rağmen- salon hıncahınç doluydu. Mağaza yetkilileri yüze yakın sandalye daha getirdiler. Bir o kadar kişi de konuşmayı ayakta izledi. Ayrıca salonunun dışında yüz kadar daha şarapsever olduğu söylendi.

Diren, Doluca, Kavaklıdere, Kutman, Pamukkale, Sevilen ve Yazgan şarapları bu harika buluşmaya sponsorluk yaptılar.

Sonra 4 Mart cumartesi günü, yine aynı çerçevede, Anadolu şarapçılığı üzerine bir panel yapıldı. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nden Prof. Dr. Nihat Aktan hocamızın moderatörlüğünde Prof. Dr. Ersin Doğer, Doç. Dr. Ertan Anlı, Dr. Atıf Attila ve Jean-Luc Collin'in konuşmacı olarak katıldığı panele ilginin de büyük olduğu söylendi.

KİPA'da bu arada şarap satışlarının hızla arttığı belirtildi.

SONUÇ YERİNE

İzmir'de şaraba gösterilen bu büyük ilgi beni cesaretlendirdi. Yüreğimi sevinçle doldurdu. Göğsümü kabarttı. Bunun aslında Türk insanının iyiye ve güzele olan hasreti olduğunu düşündürttü.

Türkiye'de çarpık giden çok şey var. Sözgelimi TEKEL'den sorumlu Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen başta olmak üzere, koskoca -o pek sevdikleri deyimle- Cumhuriyet hükümeti, getirdiği yasaklarla Türk rakısını ve şarabını bitirme kararlığı insanı şaşırtıyor. Türkiye'deki içki sektörünün beline kazma vuruluyor, köküne kibrit suyu dökülüyor.

Ama bunlar güzel şeylerin de olmadığını göstermiyor. Açıkcası biraz da bu güzelliklere bakarak içimizin gelecek açısından umutla dolmasını istedim.

Bugünkü yazının ana fikri de bu.

Yazarın Tüm Yazıları