Paylaş
Hafta başında siyasi ahlak sorunun önemine değinmiştim.
Konuya ancak bugün devam etme şansı oldu.
Bu arada tekrar etmek pahasına bir gerçeğin altını çizelim: Konu basında genellikle siyasi partiler, genel seçimler ve parlamento düzeyinde ele alındı ama, yerel yönetimlerde de durumun farklı olmadığı açık.
Hatta yerel yönetimler, özellikle gelişmekte olan yöreler sözkonusu olduğunda, müthiş rantların kapışma alanına dönüyor. Bunların başında imar izinleri geliyor. Belediye başkanlığı, tıpkı başbakanlık gibi bir rant dağıtma makamına kolayca dönüşebiliyor. İmar komisyonları, belediye meclisi üyelikleri birden maddi değer kazanıyor.
Unutmayalım, mesela Kuşadası’nın eski belediye başkanı böyle bir kavganın sonucunda göz göre göre mafya tarafından vuruldu. Ölen de öldüğüyle kaldı.
İyi örnek
Peki, bu işin çözümü yok mu?
Demokrasi içinde çarenin tükenmediğini biliyoruz.
Siyaset bilimcilerin sık sık Avrupa içinde bize benzerliğini vurguladığı Fransa’da, 1988'den bu yana böyle bir şeffaflık kanununu yürürlükte.
Demek ortada iyi bir örnek mevcut.
Kanunun tamamını buraya aktarmak zordan öte, imkansız. Ancak İdea Politika dergisinin Bahar ’99 sayısında bu kanunun bir özeti yer alıyordu. Aşağıda bu özeti bulacaksınız.
Şeffaflık kanunu
1. Parti ve aday kampanyalarının üst harcama sınırları kanunla tespit edilir.
2. Şirketlerin partilere ve adaylara yardım yapmaları yasaktır.
3. Şahısların yapacakları yardım 20,000 Fransız Frangını (1 milyar 800 milyon lirayı) geçemez.
4. Aday tek banka hesabı açabilir. Belli miktarın (180 milyon liranın) üzerindeki bağışlar çekle yapılır. Böylelikle paranın kaynağı kontrol edilmiş olur.
5. Partilerin yurtdışından bağış alması kesinlikle yasaktır.
6. Partilere Hazine’den yardım yapılır.
7. Bağış ve finansman konusunda kanuna aykırı bir durum tespit edilirse, aday seçilmiş olsa bile seçimi iptal edilir. Ayrıca, seçimlere bir daha girememekten hapis cezasına kadar çeşitli cezalara çarptırılır.
8. Ülkenin önde gelen hukuk kurumlarından temsilcilerin oluşturduğu bir kurul, partilerin ve adayların kampanya harcamalarını inceler. Yasal olarak saptanmış tavana göre fazla bir harcama tespit ederse, seçilenin mazbatasını iptal eder.
9. Bir üsteki maddeyle ilgili olarak, seçimlerin ardından adaylar, aldıkları bağış ve seçim harcamaları ile ilgili hesap listelerini -belgeleri de ekleyerek- en geç iki ay içinde ilgili kurula bildirmekle yükümlüdürler. Ancak kurulun onayından sonra seçim sonuçları onanmış sayılır.
Nasıl kanun ama?!
Derviş Duva’nın açıklaması
Bakırköy Zuhuratbaba’da muhtarın jiletlenip vurulması olayı ile ilgili yazdığım yazıya Derviş Duva’dan tekzip geldi.
Bugün tekzibi aynen yayınlayacağım. Konuya ise önümüzdeki günlerde devam edeceğim...
* * *
Bakırköy dağbaşı değil!
Bakırköy dağ başı mı, diye soruyorsunuz. Cevabımız tek kelimeyle hayır. Dağ başında bile, yazınızda belirtilen hususları yapmak, yaptırmak tasvip edilemez.
Derviş Duva, dürüst, namuslu, onurlu, haysiyetli bir kişiliğe sahiptir. Bugüne kadar yaşamımda yasa dışı hiçbir hareketin içinde bulunmadım. Daima doğrudan yana tavır koydum. Yasalar çerçevesinde siyasi ve içtimai mücadelemi sürdürdüm. Tuğrul Şavkay, inceleme zahmetinde bulunsaydı, yaptığım mücadelelerin örneklerini görebilir, yazı yazarken hakikatlerden uzaklaşmak, beni adam vurmak ve jiletlemekle suçlamazdı.
Şimdi konuya giriyorum;
Hürriyet İstanbul'da 18 Ağustos'da Tuğrul Şavkay imzasıyla ’’Bakırköy dağ başı mı?’’ başlığıyla bir yazı yayınlanmıştır. Yazının ortasına fotoğrafım, bir saldırıya maruz kalan Bakırköy Zuhuratbaba Mahallesi Muhtarı Sayın Ünal Erol'un hastaneye kaldırılışı ve bir de büfenin fotoğrafı yer almıştır.
Bakırköy Belediyesi, büfeyi Devlet İhale Yasası hükümlerine göre, Belediye Encümeni'nin 6 Haziran 2000'de 1014 sayılı kararıyla Tahir Dilmen adlı şahsa kafeterya olarak kiraya vermiştir.
Yine Bakırköy Belediyesi, Zuhuratbaba Mahallesi W.C yapımı inşaatı ve çevre düzenlemesi işi kapsamında habere konu olan kafeteryayı Kocaman İnşaat ve Turizm Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti'ne yeniden yapılanmasını 29.993.920.140 TL karşılığında ihale etmiştir.
Durum böyle iken ’’Derviş Duva adını büfeden lokantaya dönüştürülen kaçak yapıyla duymuştuk. Aynı kişinin Zuhuratbaba'daki başka bir kaçak yapı öyküsü ise dün polisiye olaya dönüştü. Duva'nun işgaline karşı çıkan Zuhuratbaba Mahallesi'nin 24 yıllık muhtarı Ünal Erol jiletlendi, bacaklarından vuruldu. Yakalanan Duva ve adamları sorgulanıyor’’ denilerek 5. sayfada fotoğrafı yayımlanan kafeteryanın kaçak olduğu, bunu yaptıran kişinin ben olduğum ve mahalle muhtarı Ünal Erol'un buna karşı çıktığı için ayaklarından vurularak jiletlendiği ve bu olaydan sonra ben ve adamlarımın yakalandığı, 2. şubede sorgulandığımız tekrarlanmaktadır.
Şunun kesin olarak bilinmesi gerekli: Büfe yapımı ve kiralanmasıyla yakından ve uzaktan hiç, ama hiç ilgim yoktur. Yazıda itham edilen kelimeler tamamen yakıştırmadır. Tamamen karalama örneği, onur, haysiyet ve şeref kırıcıdır.
Siyasi yaşamım ve ictimai hayatımda yüz kızartıcı hiçbir hareketin içinde bulunmadığım gibi, yolsuzluk ve usulsüzlüklerle mücadele vermişimdir. Bunun örnekleri Bakırköy Belediyesi'nde görülebilir. İncelemenizle bu örnekleri belki sütunlarınıza taşıyabilirsiniz.
Saygılarımla
Derviş Duva
Yağmadan geriye kalan
Bana belediye işçilerinin grevi ile niye bu kadar uğraştığım soruluyor.
İşçiler protesto telefonları yağdırıyorlar. Söyledikleri çok düşük bir ücretle çalıştıkları. Ama kimse sendikanın yüzde 43’lük zammının sonucunda alınacak ücretten söz etmiyor.
Yine kimse bu maaşla belediyenin memurları arasındaki ücret uçurumunu sözkonusu etmiyor.
Kamu vicdanını yaralayacak bir ücret farklılaşmasına gözler sımsıkı kapatılıyor.
* * *
Bir de bu sitemlerde anlamadığım bir yan var.
İşçiler ve sendikacılar, adeta 'Sana ne kardeşim. Senin üzerine vazife mi? Ne diye belediyenin vereceği paranın üzerine gidiyorsun?' havasında.
Bu tavra hemen cevap vereyim: Evet çok umurumda ve üzerime vazife.
Çünkü dağıtılan, daha doğrusu yağma edilmek istenen Hasan’ın böreği değil, çoğu dar gelirli milyonlarca yurttaşın kanun zoruyla ödediği vergiler.
* * *
İşin daha acıklı yanı ise, bu ücretler 'söke söke' alındıktan sonra -ki manzara sendikaların bu işi başaracağı yönünde- belediyelere hizmet için ne kadar kaynak kalacağı.
Dün Şişli Belediyesi ile görüştüm. İmzalanan anlaşma, Şişli Belediyesi’nin bütçesinin yüzde 82’sinin personel ödemelerine gideceğini gösteriyor. Şişlililere ise diğer hizmetlerin tümü için bütçenin yalnız yüzde 18’si kalıyor.
Hadi bakalım, sendikacılara sabık cumhurbaşkanımız IX. Süleyman’ın deyimiyle soruyorum: 'Va mı bunun izah tarzı?'
Paylaş