Paylaş
Geçen hafta bugün, Yıldız Sarayı’nın Silahhane’sinde Borusan’ın bir konserini izledim.
Borusan Oda Orkestrası, yeni şefi Gürer Aykal’ı küçük bir konserle selamladı. Bu sayede kulaklarımızın pası silindi. Sağnak yağmurlu bir bahar gecesinin kasveti, yerini gökyüzüne ulaşan notalarla birden bir şenliğe bıraktı.
***
İnanılması güç, o yüzden de uzun uzun anlatılması gerekmeyen bir trafik karmaşası yüzünden konserin başındaki kokteyli kaçırdığımı itiraf edeyim. Oysa bu tür kokteyllerin sayesinde insan biraz olsun sohbet imkanı buluyor. Sohbeti derinleştiremeyenler de dedikodu yapıyor.
***
Konser Mozart’ın Fa majör 138 sayılı Divertimentosuyla başladı. Mozart için benim söyleyebileceğim ne olabilir ki?
Ardından orkestra Sir Edwar Elgar’ın opus 20 mi minör Yaylı Çalgılar Serenadı’nı seslendirmeye başladı. Serenadın ikinci bölümünde birden çok yakınlardan Silahhane’nin içini dolduran bir ezan başladı. Gürer Aykal, ezanı Muhammedi’nin duyulmasıyla birlikte orkestrayı susturdu. Müzik, bu kez bir başka renkten, doğulu bir makamla sürdü. Ezanın bitimiyle birlikte, tekrar Sir Edward’ın serenadını olanca coşkusuyla seslendirmeye devam etti Borusan Oda Orkestrası.
Ben bu olağanüstü müzik halitasına eserin bestecisinin de tanık olmasını ne kadar isterdim.
***
Bir müzik eleştirmeni değilim ve asla böyle bir iddiam olamaz. Ama bir dinleyici olarak düşüdüklerimi söylemeden de geçemeyeceğim.
Borusan Oda Orkestrası’nın programın son eseri olan Ottorino Respighi’nin eserlerini seslendirişi tek kelimeyle müthişti. Orkestranın bu konuda çok deneyimli olduğuna hiç şüphe yok.
Ancak ilk bis’ten önce Gürer Aykal’ın sözlerini de unutamayacağım. 'Dünyada iki tür insan vardır' dedi Maestro. 'Mozart’ı dinlemiş olanlar ve olmayanlar.' Ardından da mutlu insanlar kategorisinde bir adım daha atabilmemiz için çok sevgili Mozart’tan bir küçük parça daha çaldırdı. Küçük Bir Gece Müziği’nden bir bölüm, orkestranın şefin coşkusunu paylaşır bir duygu seli içinde çalışıyla kulaklarımıza değil, bence doğrudan kalplerimize ulaştı.
***
Konserden sonra Hyatt Oteli’nin Silahhane bahçesinde hazırladığı bir kokteyl prolonjeye katıldık.
Yağan sağnak yağmura rağmen, davetlilerin büyük bir kısmı geceyi noktalamayı geciktirmek için kokteyl prolonjeye kaldı.
Borusan’dan yönetim kurulu üyesi Tezcan Yaramancı ve çok zarif eşi ile kısa bir sohbet ettik. Gözüme çarpanlar arasında Cem Mansur, Ayşegül Sarıca, Ayla Erduran gibi müzik dünyamızın ünlüleri vardı. Bir ara Evin İlyasoğlu’nu da gördüm. Senfoni Orkestrası’ndan da epey sanatçı konsere dinleyici olarak katılmıştı.
Bu arada eşim çoktandır görmediği konservatuardan arkadaşlarıyla sohbete dalınca gece yarısını aştık.
***
Ahmet Kocabıyık, Borusan Kültür ve Sanat Merkezi yönetim kurulu başkanı olarak çok güzel projelere imza atıyor. İstanbul’u yaşamaya değer uygar bir kent yapan girişimlerin bazılarında onun imzasına rastlanıyor. Sanata ve müziğe yapılan hern katkıyı şükranla karşılayanlardan biri olarak Ahmet Kocabıyık’ın şahsında Borusan Kültür ve Sanat Merkezi’ne ve bu merkeze sahip çıkan bütün Borusan topluluğuna teşekkür etmek gerek.
İstanbul Kitapcısı
Birkaç gün önce yolum Beyoğlu’na düştü.
Tünel’e doğru yürrüken, eski Sular İdaresi’nin olduğu yerde, cadde üstünde, insana komünist rejimleri hatırlatan hırpanilikte, albenisizlikte bir kitapçı dükkanı çıktı. Adı, İstanbul Kitapçısı. Sahibi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi.
Tecrübeli bir kitapsever olarak, görüntüye alydırmayıp içeri girdim.
Raflarda az sayıda kitap var. Bir kısmı çok dar bir kesime hitap eden İstanbul’a ait istatistikler. Birkaçı Belediye ile ilgili -ve çoğu gündelik siyaset kokan- dergiler ve bir anlam veremedğim yayınlar yine rafları ve masa üstlerini doldurmuş.
Ama bir de Süheyl Ünver’in kitapları vardı bu arada. Sonra 'İstanbul Armağanı' diye üç ciltlik bir diziye takıldı gözüm. Hepsi de bilgi dolu, ciddi, okuması insana büyük keyif veren yazılarla dolu kitaplar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı’nın yayınları.
Komünizm benzetmemi yabana atmayın. Çünkü tamamı çok iyi kağıda basılmış, adam gibi ciltlenmiş bu kitapların tamamı sudan ucuz.
Bir de mağaza çalışanları son derece kibardı.
Yolunuz Beyoğlu’na düşerse gözünüz Tünel’e giderken sol yakada kalan bu gösterişsiz kitapçıda olsun. Sakın unutmayın.
Paylaş