Safsata ve gerçek

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Depremle ilgili bazı hurafe türü söylentilerin ortaya çıkması kaçınılmazdı. Kaçınılmaz da gerçekleşti.

Açık konuşalım. Biz söylentiyi de, hurafeyi de seven bir toplumuz. En okumuş yazmışımızın bile saflık derecesinde böyle şeylere inanma eğilimi var. Kadere, şansa, kısmete pek meraklıyız. "İnşallah" ve "maşallah"sız işimiz yok.

Folklorik bir düzeyde buna benim de itirazım yok. Ama nerede duracağımızı bazen bilmiyoruz.

CNN'deki altyazı masallarına son günlerde bir de gökyüzündeki UFO'lar eklendi. Bu hikayeyi bir televizyon kanalı anlatırken, buna bir ikincisi daha eklendi. Astelik bunlar milli düzeyde kanallar.

Tanımlanamayan Uçan Cisimler masalı bütün dünyada yıllardır aptal ve cahil insanları kandırmak üzere anlatılıp duruyor. Bunlar bazen o kadar iyi formüle ediliyor ki, akılcı düşüncenin en etkili öğesi olan şüpheciliğe dayandırılmaya çalışılan bir yöntemle zihinler bulandırılıyor.

Kafası bu konuda gerçekten bulananlara panzehir olarak bir kitap önereceğim. Yazarı bu alanda büyük bir ün yapmış olan Carl Sagan. Adı: "Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı".

Yazar bu kitabı, dünyanın her tarafında bir salgın hastalık gibi görülen akıldışılığın ve batıl inançların egemenliği tehlikesine karşı yazmış.

Bizdeki son palavralara karşı kitabın "Uzaylılar" bölümünü özellikle salık veririm.

Kitap Tükiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu, TÜBİTAK ile Yapı Kredi Yayınları'nın ortak yayını.

Tam bir yıl önce dördüncü baskısını yapmış olmasına karşılık hálá bulunabilir olduğunu ümit ediyorum. Öyle değilse bile iki yayıncı da hemen yeni bir baskısını yapmalı. Buna toplumca çok ihtiyacımız olduğu görülüyor.

Fotoğraf etkinlikleri

Daha önce bu köşede, son yüzyılın en büyük fotoğraf sanatçılarından Henri Cartier-Bresson'un "Avrupalılar" sergisinden söz etmiştim.

Pamukbank Fotoğraf Galerisi, Tarih Vakfı ile birlikte, bu sergiyi adeta bir fotoğraf sanatı şenliğine dönüştürdü. Paul McMillen dostumuzun gayretli çalışmaları sayesinde gerçek bir sanat şölenine tanık olduk. Fotoğraf gibi, popülaritesi çok yüksek bir sanat dalına da böylesi yakışırdı doğrusu. Hele İstanbul gibi giderek sanata daha fazla ilgi duyulan bir kentte buna adeta ihtiyaç vardı.

* * *

Bugün aynı etkinlikler çerçevesinde bir panel düzenleniyor. Konusu, haber fotoğrafçılığı. Paul McMillen'ın yöneteceği panele Ara Güler, Coşkun Aral ve Ergun Çağatay katılıyor.

Gönderilen davetiyede panelistlerin -herhalde kendi deyişleriyle- kendilerini tanıtımı dikkatimi çekti. McMillen kendisini reklamcı ve fotoğraf sanatçısı olarak tanımlamış. Coşkun Aral, haber fotoğrafçısı olduğunu söylemiş. Ara Güler üstadımız ile sevgili Ergun Çağatay ise kendilerini fotomuhabiri diye tanıtmayı tercih etmişler.

* * *

Atfedilen sıfatlar ne olursa olsun, panelistlerin tümü de önlerinde şapka çıkartılacak büyük ustalar. Onları dinlemek hem bilgi almak, hem de insanın ufkunun açılması bakımından bence bulunmaz bir fırsat. Bu paneli bütün fotoğraf meraklılarına önemle duyurmak isterim.

Bu arada, 275 14 41 numaralı telefondan daha ayrıntılı bilgi alınabileceğini de söyleyeyim.

Mozart Requiem

Bu akşam saat 20:00'de Atatürk Kültür Merkezi'nde İstanbul Devlet Operası, gelirinin tamamı depremzedelere bırakılmak üzere, Wolfang Amadeus Mozart'ın garip bir çelişkiyle ölümü ölümsüzleştiren büyük bir eserini, Requiem'i seslendirecekler.

Acıların sanatla sarılması, uygarlıkta ileri gitmiş toplumların gündeme getirdiği bir yöntem. İlkel insan topluluklarının gözyaşları ve feryatlarla acılarını açığa vurması, ileri aşamalarda yerini böylesine sanatsal bir biçime bırakmış.

Mozart'ın ölümünün hemen öncesinde yaklaşan kaderi hissederek dile getirdiği müzikal cümlelerle örülü bu muhteşem eser, geride kalanlara bırakılmış bir vasiyet gibi. Burada, işitecek kulakları ve hálá çarpan bir yüreği bulundukça ölümün ve yokoluşun insan ruhunun derinliklerine işleyen yanını duymamak hiç mümkün mü?

Mozart'ın Requiem'ini ne zaman dinlesem, "Ömrüm ne kadar kısadır, hatırla" sözü aklıma gelir. Bir de "Yaşayıp da ölümü görmeyen, Ölüler diyarı elinden canını kurtaran adam kimdir?" sözlerini hatırlarım. \Bence bu büyük eser, aramızdan ebediyen ayrılanlar için değil, aksine geride kalanlar için, adeta onlara bir hatırlatma ve biraz da müzikal bir teselli olarak yazılmış sanki.

Ne olursa olsun, bu akşam -ya da yer bulamazsanız yarın akşam- Atatürk Kültür Merkezi'ne gitmenizi önereceğim. Mozart'ın, bu büyük bestecinin, ölüm teması üzerine bestelediği, dünya durdukça terennüm edilecek ölümsüz müziğini dinleyin. Bu vesileyle de depremde ölümle yaşam arasındaki ince çizginin yaşam tarafında kalmış olan felaketzedelere maddi ve manevi olarak ulaşın. Sanatın teselli edici ve yaraları sarıcı o inanılmaz büyülü gücünü hissedin. Eser bittiğinde ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız.

Yazarın Tüm Yazıları