Ne yazık ki artık arıların yaptığı balları yiyemiyoruz

Yılbaşının hemen ertesiydi. Dostlarımdan birisi telefon etti. Bir arkadaşının yolladığı Tuğrul Şavkay markalı yiyeceklerden balı açtığında tadını acı bulmuş.

‘‘Açık söyle bal bozuk mu?’’ diye sordu, ‘‘bozuksa yemeyelim.’’ Yılbaşı paketlerinde sadece karakovan kestane balı olduğunu bildiğim için, araştırmaya gerek duymaksızın, ‘‘kestane balı acı olur, gönül rahatlığıyla ye’’ dedim. Sonra düşündüm: Biz gerçek balın tadını unutalı ne çok olmuş!

Birkaç yıldır duyarım: İyi bal var, ama çok pahalı. Olsun! İyi bir yiyeceğe veya içececeğe verilen paraya hiç acımam. Yeter ki, önce param olsun, sonra da tadılacak ürünün keyfi yapılan harcamaya değsin. Ertuğrul Özkök çok meşhur ettiği için Cháteau Margaux örneğini vereyim (Aslında Ertuğrul Bey Yeni Dünya şaraplarını sever ama nedense bu Cháteau Margaux veya Latif'in diline doladığı biçimiyle ‘‘Margaux Cháteau’’ markası Türkiye'de onunla anılır oldu.) Şimdi bir şişe Cháteau Margaux şarabı ile bir şişe Güzel Marmara şarabı aynı fiyata satılabilir mi? Kutsal kitaplarda ‘‘hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?’’ denmiyor mu?

MERTLİK NASIL BOZULDU

Bal için de farklı düşünmezdim. İyi ise pahalı olsun. Ama gelin görün ki, balın iyisi biz Türkler için artık Jurassic Park'ta bulunur hale geldi. Bir başka deyişle, ara ki bulasın.

Önce, hakkını teslim etmek üzere, son birkaç yüzyıla kadar ağzımızı tatlandıran en önemli yiyeceğin bal olageldiğini belirtelim. Şekerkamışı ve şekerpancarından yapılan üretim ortaçağ sonrası bir keyfiyet. Şekerin sıradan insanların ulaşabileceği fiyat düzeyine inmeyi kabullenmesi ise son iki yüzyılın mucizesi. Ondan önce bal vardı ve giderek ucuzlayan şekere rağmen, ağzının tadını bilen kimseler için bundan sonra da var olmaya devam edecek.

Bal deyip durmama bakılmasın. Aslında bu bir kategori adı. Doğru slogan, ‘‘Bal yok, ballar var’’ olmalı. Gerçekten de bal dediğimiz, resmi kaynaklara bakılırsa, arının çiçek nektarlarından ürettiği ve kovanlardaki peteklere doldurduğu koyu ve tatlı sıvı.

Yukarıdaki genel bir tanım. Özele inecek olursak, Tanrı'nın yüce iradesiyle, yeryüzünde yaratılmış birden fazla arı cinsi, birden fazla çiçek ve bunların farklı nektarları var.

Tanımdaki kovanlara ve peteklere gelince... Eskiden bir ağaç kütüğünü yontarak oluşturulan ve ormanlardaki ulu ağaçların tepe dallarına yerleştirilen karakovanlar varmış. Sonra, ‘‘zahmetin bu kadarına katlanılmaz’’ diyenler ve daha çok ve daha ucuz bal isteyenler fenni kovanları icat etmiş. Aynı zihinler arıyı yormayacak ve karakovanlardaki doğallarının yerine parafinle desteklenmiş petekler de icat etmişler. Yani silah icat olmuş mertlik bozulmuş!

YÜZDE 90'I SAHTE ÜRÜN

Bütün bunlar ‘‘acı, ama gerçek’’ köşesinde yer almayı hak ediyorsa da en acı gerçek, balın artık kitaplardaki tanıma bile uymaz hale gelmiş olması. Bugün -bugün diyorsam da yıllardır- Türkiye'de bal çiçek nektarlarından çok şeker şurubundan üretilmekte. Bu işi arıların yapıyor olması ise sadece bizi yanıltan bir faktör. Çünkü ürün bala benziyorsa da asla gerçek bal değil! Daha vahimi, bugün sınırlarımız içinde bal diye satılan gıda maddesinin yüzde doksanlara varan oranda bu sahte ürün olması.

Yazık ki, gerçek baldan anlayanlar iyiden iyiye azaldı. İçlerinde parası çok olanlar bir servet ödeyerek, gerçek bala ulaşmaya çalışıyor. Nadide ballar ise mahvettiğimiz doğal çevremizle birlikte zaten zayi olmuş vaziyette. Birkaç istisna insan bir yana, gerçek balı üretebilmek için dağ taş dolaşanlar da azaldı. Sahtekárlık ve ona bağlı ucuzculuk illeti onları da bitirmekte.

Hasılı bal gerçekten acı. Ama ben hálá umut dolu bir yürek taşıyorum. Umudun bittiği yerde hayatın da bittiğini bilmekten değil sadece, bu ülkeye ve bu insanlara hizmet etmeyi görev bilen insanların dimdik ayakta durmaya çalıştığını gördüğüm için umut dolu yüreğim. Onların öyküsünü de gelecek hafta anlatayım...
Yazarın Tüm Yazıları