Mayadrom

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Geçtiğimiz hafta pazar günü evde sıkılınca kendimi sokağa attım. Bu kez İstanbul'un alışveriş merkezlerinden nispeten yeni olan birini gezmek istedim.

Mayadrom Etiler civarında, Maya Sitesi'sinin hemen arkasında. Küçük, ama çok sempatik bir yer.

Mayadrom'un en cazip yeri inanılmaz bir konfor içeren iki sinema salonu. Ne yazık ki salonlar çok küçük ve yerler hemen doluyor. Bir de, bu kadar lüks sinema için gerekli mi diye sorası geliyor insanın. Bence işin içinde biraz abartı var. Yine de bundan kimsenin şikayetçi olduğu söylenemez.

''Bistrott'' Mayadrom içinde çok hoş, şık, bir ''tarttoria'', yani İtalyan usulü kafe ile bistro arası bir yer. Bice'nin bir yan işletmesi olarak açılmış. İddiasız ama çok lezzetli porçini mantarlı bir rizotto ve parma jambonlu bir pizza yedik. Cüneyt harika bir iş yapmış burayı açmakla.

Mayadrom'da ilgimi çeken bir başka yer de John'un kahveci dükkanı idi. Ortaya mis gibi yayılan kahve kokusu müthiş çekici. Ayrıca burada dünyanın gerçekten en güzel kahveleri satılıyor. John buraya küçük bir kahve barı da eklemeli. İnsanlar ayaküstü de olsa bunları, bir bar sandalyasına tüneyerek de olsa, tadabilmeli.

Mayadrom'un çok güzel bir dükkanı da Mehmet'in şarap dükkanı. Memo's'da Türkiye'nin her köşesinden çok ilginç şaraplar bulmak mümkün.

Aynı yerde viski başta olmak üzere diğer alkollü içkiler ve tütün ürünleri de satılıyor. İçki meraklılarının Memo's'a uğramaması düşünülemez.

Ben en çok zamanı Remzi Kitabevi'nde geçirdim. Burasının eksiği kitaplara rahatça bakabilecek

bir yerinin olmaması. Alçak sandalyelerde insan bir kitabı öyle uzun boylu inceleyemiyor.

Mayadrom'da keyifli saatler geçirdim. Böyle yerlerin artması İstanbul için büyük bir kazanç. Haftasonu programları için burayı bir köşeye yazın.

Ara Güler ve Çetin Altan'dan İstanbul manzaraları

Haftanın en keyifli olayı, Ara Güler ile Çetin Altan'ın ortak eseri, ''Al İşte İstanbul''u okumak ve içindeki fotoğrafları doyasıya seyretmekti. Bütün bir günümü bu işe ayırdım. Son zamanlarda hiç bu kadar dolu bir gün geçirmemiş, hiç bu kadar mutlu olmamıştım. Eğer yaşamak, Montaigne'nin söylediği gibi bir sanatsa, ben o gün yaşamayı gerçekten iki büyük sanatçının aracılığı ile en yüksek bir virtüozitede gerçekleştirmenin olanca mutluluğu ile icra ettim.

İstanbul, birçok yeni yetme büyük kentten farklı olarak, ancak geçmişiyle birlikte anlaşılabilirse kavranabilir. Nasıl Bizans'ı bilmeden İstanbul'u anlamaya çalışmak boşa çabadan başka bir şey değilse, kentin yakın geçmişini bilmeden onu anlayabilmek de o ölçüde imkansız ve yetersiz bir çaba. Büyük yazarlar ve büyük fotoğraf sanatçıları, kalemleri ve objektifleriyle tarihin belli bir dönemini aktarmakla bunu başarabiliyor.

''Al İşte İstanbul'' 30 yıl önce Akşam gazetesi için Ara Güler ile Çetin Altan'ın ortaklaşa bir çalışması olarak yayınlanmış. Çetin Altan, ''Akşam'ın üçüncü hamur kağıttan sayfalarında, Ara'nın çekmiş olduğu fotoğraflar, tavanı akmış oda badanasına dönmüştü'' diye yazmış önsözde. Yapı ve Kredi Yayınları'ndan çıkan bu ''beau-livre'' türü özenli baskılı kitap, Ara Güler'in fotoğraflarının hak ettiği biçimde elimize ulaşmasını sağladığı için çok önemli. Elbette onları süsleyen Çetin Altan'ın metni için de aynı yargı geçerli.

Bu kitap için söylenebilecek tek şey, onun mutlaka edinilmesi gerektiği. İstanbul'u seven, bu kentte yaşamaktan hoşlanan, keyif alan herkes kitabın eşsiz bir mücevher güzelliğinde olduğunu hemen teslim edecektir.

Bir İstanbullu olarak zamanı dondurup bize bu eşsiz kentin 30 yıl öncesine ait bir panoramasını aktaran Ara Güler ve Çetin Altan'a ne kadar minnet duysak az. Tabii böyle bir eseri bize ulaştıran sevgili Enis Batur'a da teşekkür borcumuzu unutmak mümkün değil.

Sevgililer Günü

Önümüzdeki pazar ''sevgililer günü''.

Aziz Valentin'i bu vesileyle sevgiyle anmak gerek. Bir de bütün aşıklara iyi şanslar diliyorum.

Bundan öte yazacaklarım için sevgili editörüm Neyyire Özkan'la görüştüğümde, ''suyu çıktı, bir şey yazma'' demişti.

İşin ticari yanı beni ilgilendirmiyor. Bir de sevgi gibi bir konunun yılın bir gününe hapsedilmesine gönlüm razı gelmiyor. Sevgi insanoğlu için hava gibi, su gibi, yılın üç yüz altmış beş günü, günün de yirmi dört saati gerekli bir şey. Yılın bir gününü sevgililere ayırmak o yüzden abes görünüyor.

Bir başka Hıristiyan azizi, Paulus, Korintoslulara yazdığı mektuplarından birinde, ''Şimdi geriye üç şey kalıyor, iman, ümit ve sevgi. Bunların içinde en büyüğü sevgidir'' der. Bir din azizinin sevgiyi imandan öte bir noktada konumlandırmasından daha anlamlı ne olabilir?

Sevgi bu kainatta varolan herşeyin biricik özü. Sevgiyi anlamadan ne insanı, ne diğer yaratıkları, ne de kainatın bütününü anlayabilmek mümkün olabilir. Sevgi o nedenle kozmik bir duygu.

Bunu kapıma gelip benden su ve yiyecekten önce sevgi isteyen kırık kuyruklu, boz tüylü, neredeyse kaditi çıkmış bir kedi yavrusu anlatmıştı bana. Evime alıp onu sevgiyle kucakladığımda bana aynı sevgiyle cevap vermişti. Yıllarca gecenin hangi saatinde dönmüş olursam olayım beni hep kapının önünde karşıladı. Kucağıma tırmanıp yanağıma bir öpücük kondurdu. Yatağımın ayak ucunda kıvrılarak yattı.

Onun hiç de güzel bir hayvan olmadığını, onu nasıl sevebildiğimi soranları o yüzden hiç anlayamadım. Onlar sevginin dış görünüme bağlı olduğunu sanan sevgi yoksullarıydı. ''Siz bir de Şirin'i benim gözümle görebilseniz'' diyen Ferhat'ı hiç duymamış, duysa da hiç anlamamış olanlardı.

Bugün öğleyin Leyla İsmier'le birlikte yemek yedim. Leyla, Doğan Yayıncılık'ın sevgililer günü için çiçek yerine kitaplardan oluşan bir demeti hediye olarak hazırladığını söyledi. Bunu çok anlamlı buldum. İçinde sevgiyi anlatan satırların bulunduğu kitaplardan daha anlamlı bir hediye olur mu diye düşündüm.

Bir de, oburluğumun -ya da daha kibar bir deyişle, ağız tadıma düşkünlüğümün- bir sonucu olarak bir başka dostum, Emel Başdoğan'ın Hennessy konyağı, bitter çikolata ve badem şekeri ile hazırladığı ''Sırılsıklam Aşık'' adlı, üzeri küçük kalplerle bezenmiş mor kaplamalı harika pastaya bayıldım.

Sözün özüne gelince. Sevgiyi hatırlamak için yılda bir gün yetmez. sevgiliniz için de aynı kural geçerli.

Sevgi her zaman içimizde olmalı. Tıpkı hiç sönmeyen bir ateş gibi.

Yazarın Tüm Yazıları