Hayatın İçinden







Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Sadizm veya ahlakı sorgulamak

Sade Markisi Donatien Alphonse François bizde ucuz bir etiketle sapık bir anlayışın, sadizmin, teoricisi ve isim babası olarak tanıtılmıştır. Bu kof bir etiket!

Acaba her şey bu kadar basit mi? Hiç de değil!

Sade’cı düşünce bu kadar basit bir düzeye indirgenemez. Sade Markisi’nin görüşleri bu kadar yalınkat, anlattıkları birer fanteziden ibaret olsaydı -adeta ironik bir biçimde- kendisine bu kadar acı çektirilir miydi?

Marki, Devrim öncesinde Fransa’da Kilise ve Krallık kurumunun ortaklaşa hüküm sürdüğü 'eski rejim' tarafından hapislerde süründürüldü. Çünkü soyluların ve Kilise adamlarının halka vazedilen ahlaktan ne kadar uzakta yaşadıklarını apaçık anlatıyordu!

Bence Sade Markisi’ne yapılan bu büyük haksızlığın altında düşünceyi ikinci -hatta bazen üçüncü veya dördüncü- elden okuyup tanıma hastalığı yatıyor. Çarpık olan Marki’nin düşüncelerini dedikodu kumkuması yorumculardan okuma alışkanlığı.

Panzehir ise şimdi elimizde. Çiviyazıları Yayınevi, Aykırı Edebiyat Dizisi’nde, Sade Markisi’nin görüşlerini en güzel yansıtan eserlerinden 'Sodom’un 120 Günü' kitabını Türkçe’ye çevirtip yayınlattı.

Geçen hafta bu kitabı okudum.

'Ben kendiminkinden başka ahlak anlayışı tanımam' diyenlere bir sözüm yok. Toplumla barışık bir ahlakı sorgusuz sualsiz kabullenme taraftarlarına da bir diyecek olamaz.

Düşüncede sınır tanımayan, 'insani olan hiçbir şey bana yabancı değildir' diyen Romalı şaire katılanlar ise bu kitabı mutlaka okumalı. Hazzın bir varoluş biçimi olduğunu görmek insanı gerçekten sarsıyor...

En sevilen tablolar

Basında genellikle bir serginin ilk açılışında yazılar çıkar. Beğenenler alkışlar, beğenmeyenler -ki genellikle azınlıktadırlar- eleştirilerini tane tane tespihe dizercesine dile getirirler. Sonra sergi aktüalite denilen gazetecinin en önemli ölçütünden kırık not alır, unutulmaya terk edilir. Üstelik bayat haber bayat balıktan beterdir.

Bütün bunları bilmekle birlikte, bugün size neredeyse son günlerine gelmiş bir sergiden söz etmek istiyorum. Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi’nde uzunca bir zamandır çok önemli bir sergi var. Burada Türkiye’nin önde gelen elli koleksiyoncusunun 'en sevdikleri' tablolar bir arada görülebilir. Serginin düzenleniş biçimi bile başlı başına ilginç bir yaklaşım. Sergilenen tablolar ise, gezenlere Türk resim tarihinin kişisel bir yorumunu sunuyor.

Hepsinden öte Celal Üster’in kaleme aldığı ve Ferit Edgü ile paylaştığı birçok görüşü de bu arada bize ilettiği sergi kataloğu edinilmesi gereken bir kaynak eser niteliğinde.

Yazının başında serginin sonuna gelinmiş gibi bir izlenim edindinizse bunda hem doğru hem de yanlış bir yan var. (Ne de olsa zaman izafi bir kavram!) Serginin kapanmasına daha bir hafta var. Sonra ise çok geç olacak...

İtalyan bestecileri AKM’de

BU akşam müzik dinlemek isteyenlere bir önerim var. Atatürk Kültür Merkezi (AKM)’nde İstanbul Devlet Operası sanatçıları piyano eşliğinde bir konser verecekler.

Piyanist Sergei Gavrilov Elena Kenber, Gönül Onat, Ahmet Öncül, Nilgün Serimoğlu, Erol Uras ve Gökhan Ürben’e eşlik edecek.

İtalyan bestecilerinin müzik dünyasındaki yeri için söylenecek her şeyin fazla olduğunu düşündüğümden sözü burada noktalayacağım.

Yazarın Tüm Yazıları