Hayatın İçinden

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Sanata saygı

HINCAL Uluç’un benim özel hayatımda çok özel bir yeri vardır. Bu kadar çok 'özel'lik fazla demeyin. Çünkü Hıncal gerçekten çok özel biridir. Bunu yakından bilirim. Özellik çok ama ben sadece bir tanesini söyleyeyim: Hıncal Uluç yirmi birinci yüzyılda görülebilecek ender bir şövalyedir. Atının, zırhının ve kılıcının olmaması fark etmez. Şövalyelik onun ruhundadır, yüreğindedir. Doğru bildiğinden şaşmaz. Dostları onun için daima ön planda yer alır. Onları cesurca savunur. Ama asla bunu doğruluk, dürüstlük ve inançları pahasına yapmaz. Yanlış bulduğu şeyleri gördüğü zaman dostlarını en acımasızca eleştiren de yine aynı Hıncal’dır. Gerçekten dost olmayanlar bu yanını görünce Hıncal’a darılır, hatta bazen kızanlar. Ben onlardan olmaktan gerçekten Allah’a sığınırım...

İstanbul Operası

Geçenlerde İstanbul Opera ve Balesi (İDOB) hakkında çıkartılan dedikodulara bir cevap yazısı yazmıştım.

Hıncal bu konuda bana da atıfta bulunan bir yazı kaleme almış.

Aslında o yazı sınıf arkadaşını savunan bir köşe yazarımızla, İDOB’un yeni müdürünün yaptıklarını bilmeden eleştiren bir başka köşe yazarına cevaptı. Ama madem Hıncal da tartışmaya girmiş, o gerçekten dostum olduğu için, gerekenleri söylemeliyim.

Önce şunu belirteyim: O yazıdaki somut noktalara ilişkin cevaplarıma söyleyecek bir şeyi olan var mı? Varsa tek tek tartışmaya hazırım. Ama polemik istemem. Doğru, dosdoğru öne sürülen iddiaları tartışacağız.

Ayrıca ben Sedat Öztoprak’ı savunmak gibi bir işe soyunmam. Ama canı gönülden, içinde yüzlerce sanatçının İstanbul halkına güzel şeyler sunmak için çırpındığı bir kurumu savunmaya elbette soyunurum, onun basında sesi olmayı onur sayarım. Aksini sanat terbiyeme aykırı bulurum.

Yekta Kara

Hıncal yazısında Yekta Kara için 'İstanbul Devlet Operası’nı dünya çapında düzeye getiren' demiş. Gayret o yönde olabilir. Ama bu laf bence biraz iddialı. Tıpkı Yekta Hanım için kullanılan 'anıt' sözcüğü gibi. Yekta Kara benim gördüğüm kadarıyla iyi bir dramaturgtu, iyi bir rejisördü. Bence hiç tartışılmayacak üstünlüğü ise mükemmel bir halkla ilişkiler uzmanı olması idi. Bu işi o kadar iyi yaptı ki, basının operaya ilgisini her zaman diri tuttu. Operanın imajını cilaladı. Buna gerçekten çok da ihtiyaç vardı. Bu sayede İstanbul Operası seyirci buldu, sponsor buldu. Böylece operaya büyük bir hizmet gerçekleştirilmiş oldu.

Bunların tümünü de o yazıda söyledim. Üstelik Yekta Hanım’a bir kere daha teşekkür ettim. Daha ne yapayım? Tabasbus mu edeyim?

Gerçekler

Ancak yine de bütün bunlar işin güzel yanı. Sezarın hakkını sezara verdik ama diğer tarafın hakkı verilmedi. Buna bilerek girişmedim. Yangının üzerine benzin dökmek istemedim.

Ama madem eleştiriler sürüyor öyleyse sadece Hıncal’ın yazısındaki bir noktaya değinmekle yetineyim.

Zehra Yıldız benim çok özel bir dostumdu. Onun dünya çapında adımlar atmasına Yekta Hanım’ın katkısı Hıncal’ın söylediği gibi değil. Hatta destek bir yana köstek söz konusuydu. Bu durumun aşılması için o zamanki Kültür Bakanı, Galatasaray’dan okul arkadaşım olan Fikri Sağlar’a bizzat başvurdum. Fikri büyük bir anlayış gösterip İstanbul Devlet Operası -ki müdürü o zaman Yekta Hanım’dı- tarafından getirilen engelleri aşmaya çalıştı. Dikkat edin 'aşmaya çalıştı' dedim. Bu konuda siyasi otoriteye bile ayak direndi. Nasıl şaştınız mı? İnsanın arkasında Demirel gibi bir cumhurbaşkanı olursa bakana bile ayak direyebilir.

Zehra Yıldız adına düzenlenen o geceye Yekta Hanım davetli miydi, bilmem. Davet edilmediyse ayıp edilmiş. Ama sevgili Hıncal, şunu bil ki Yekta Hanım o geceye davetli olsa bile gelemezdi.

Daha söylenecek çok şeyim var.

Eğer olaylar deşilmeye devam edilirse onları da söylemekten çekinmem.

Geçen yazımda Al-i İmran suresinden söz etmiştim. Orada şöyle yazar: 'İşte siz öylesiniz, diyelim ki, biraz bilginiz olan konuda tartıştınız. Ama hiç bilginiz olmayan konuda ne diye tartışırsınız?

Benim bildiğim Hıncal bilmeden asla yazmaz. Ama bunu yapanlar çoğalınca susmak da mümkün olmamıştı sevgili Hıncal.

Beni etkileyen bir başka ayeti de burada anayım. Nisa Suresi’nin 135. ayetinde şöyle buyrulur: 'Ey iman edenler, hak ölçülerle hareket edip adaleti yerine getirmeye uğraşan hakimler, Allah için şahitlik yapan kişiler olunuz. Gerek kendiniz veya ana babanız yahut en yakınlarınız aleyhine olsun; gerek zengin gerek fakir olsun. Çünkü Allah ikisinden de önceliklidir.'

İşte böyle sevgili Hıncal. Bu yüzden Vefa Bozacısı’na gitme teklifi beni çok yaraladı. Vefa, dostluk, sevgi gibi insanca kavramların yeryüzünden hiç silinmemesi ve insanlığa yol göstermesi her zaman en büyük dileğim oldu. Bunu sana bile anlatamadıysam bu benim için ne büyük bir utançtır!

Yazarın Tüm Yazıları