Paylaş
Ebrudaki çiçekler
Bu başlığı birkaç hafta önce bir sergiyle ilgili olarak kullanmıştım. Ardından hoş bir mektup aldım. Beki Almaleh, mektubuna iki kart eklemiş. Biri Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu UNİCEF, diğeri ise Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı tarafından yapılmış. Sanatçı, ‘‘yanılmıyorsam bu UNİCEF'in kartlarında kullandığı ilk ebrudur. O da benim laleme nasip oldu‘‘ diyor.
Bu arada Beki Almaleh, ‘‘Bu kartları dünyanın birçok ülkesinde bulunan dostlarımıza göndermekle hem çocukların sağlık ve eğitim sorunlarına çare bulmağa
çalışan ve açlıktan, yoksulluktan, hastalıktan etkilenen çocuklara yardım eden bu iki kuruluşa katkımız olur, hem de geleneksel bir Türk kağıt süsleme sanatı olan ebruyu dünyamızın dört bir tarafına tanıtmış oluruz‘‘ demekte.
Öyle de, her iki kartın üzerinde sanatçının adı yazılmakla yetinilmiş. Belki bu standart bir format ama, kartları görünce keşke ebru sanatımızla ilgili birkaç kelime de kartların üzerinde yer alsaydı diye düşünmeden edemedim. O zaman sanatçının dileği gerçekten yerine gelirdi.
Maymun diye bir yer
LOKANTA açıp da adını 'Maymun' koyar mıydım diye çok düşündüm. Sadıka Sabancı Heperol'un yerini görünce hak vermeden edemedim.
Sadıka Hanım o kadar şirin bir yer yapmış ki, buranın adının 'maymun' olması hiç de yadırganmıyor.
Yeni bir yer arayışımın beni sürüklediği Maymun'da geçen hafta sonu çok hoş bir akşam geçirdim. Bunun bir nedeni, yine Sadıka Hanım'a ait DİBA Güzellik Merkezi'nin yanına kurulmuş camlı kışbahçesinin insanı başka bir dünyaya götüren atmosferiydi. Bir de camlar örtülmese ne kadar güzel olur diye düşündüm. Bir başka neden, yediğim nefis porçinili rizotto'ydu. Üstelik yapan bir İtalyan değil, bizden birisi olan Bilal Usta'ydı. Sonuncu ama belki bu ikisinden de önemli olan Sabancı ile Heperol çiftinin etrafa yaydığı neşe ve mutluluk duygusu. O akşam bize eşlik eden Sadıka ve Uğur Heperol çifti ve dostları -aynı zamanda Sadıka Hanım'ın ortağı- Doğan Gür ve eşi ile harika vakit geçirdik.
Son zamanlarda hiç bu kadar mutlu bir ortamda bulunduğumu hatırlamıyorum.
Kendilerine yeni yerler arayanlar, Etiler'de Nispetiye Caddesi Ahular Sokak 22 numaradaki bu restoranı keşfetmekten hoşlanacaklardır umarım.
Sur ve Sultan
HAFTA sonu tatilinin bazı kitapları okumak için iyi bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Kitap okumak için hafta sonu olması şart değil elbette. Ama sanki bazı kitapların bir solukta okunup bitmesi gerekiyor. Mesela polisiye romanlar...
Bu arada müthiş bir polisiye roman meraklısı olduğumu belirteyim. Bu 'hastalığı' da annemden kaptım. Yani genetik.
Merak, rahmetli Kemal Tahir'inkiler de dahil olmak üzere her türlü Mike Hammer ile başlayıp Agatha Christie'ler ile süregitti. Tabii Georges Simenon gibi büyük ustalar sayesinde merak tiryakiliğe dönüştü.
Son zamanlarda polisiye roman okumamıştım. Reha Bilge'nin Sur ve Sultan adlı kitabını, işin doğrusu, bunca yıllık sınıf arkadaşım ne yazmış diye meraktan satın aldım. Başlangıç bir tarihi roman havasındaydı. Sonra giderek bunun bir tarih-polisiye sentezi olduğu ortaya çıktı. Kitabı alışılmış deyimiyle 'bir solukta' okudum. Kitap bittiğinde sabahın ışıkları odaya girmeye başlamıştı bile.
Bu keşfimi benim gibi hem tarihi hem de polisiye romanlarla ilgilenenler ile paylaşmak istedim.
Paylaş