Yiyecek-içecek üzerine bir gazetede kalem oynatmanın güzel bir yanı, insanın son gelişmelerden hemen haberdar olması, daha ötesi bunu yerinde gidip görebilmesi.
Lufthansa Alman Hava Yolları'nın yakın bir geçmişteki daveti de bunlardan biriydi. Lufthansa'nın Türkiye'deki ofisi, nazik bir davetle, Lufthansa Service Gesselschaft (LSG) Sky Chefs'in Frankfurt'taki merkezini gezip görmemi sağladı. Aşinası olduğum bir sektördeki son gelişmeleri yerinde saptayabildim. İlginç görüntülere tanık oldum. Bu hafta sizlerle bunları paylaşmak istiyorum.
İ>STİKBAL GÖKLERDE
Mussolini'yi günahım kadar sevmesem de bir sözüne katılmazlık edemem. Hazret, İkinci Dünya Savaşı öncesinde -galiba biraz da fütüristlerin etkisiyle- geleceği görüp, 'İstikbal göklerdedir' buyurmuş. Siz sakın bu sözün bizim havayolu işletmelerimizde duvarlara altın harflerle yazılmış olmasına bakmayın. Sözün sahibi Atatürk değil, Mussolini'dir. Her neyse, aslolan saptamanın doğruluğu.
Uçak yolculuğu, neredeyse her toplumsal kesim için giderek daha gündelik bir gerçek haline dönüşüyor. Eğer benim gibi Uğur Cebeci'nin sayfasının da sadık okuyucularından biriyseniz, uçak yolculuğunun bugün bile en önemli sorunlarından birinin uzayan uçuş saatleri olduğunu hatırlatmama gerek yok. Concorde ile hiç uçmadım ama, orada bile okyanus aşırı dört saati bulan bir yolculuk söz konusu.
YEMEĞİN ÖNEMİ
Bütün bunlar, yemeği ve içmeyi uçuşun ayrılmaz bir parçası haline getiren bir gerekçeye işaret ediyor: Yemeğin önemi! Uçaklarda gösterilen ilginç filmler, yolcuya sunulan oyunlar, gazeteler ve dergiler ve daha nicesi bile hala yemeğin önemini azaltamadı. Bir de mesele sadece uçuş saatlerinden ibaret değil. Buna havaalanına ulaşım, bilet işlemleri, bazen uzayan bekleme saatleri de eklenmekte. Ayrıca hiçbir uçak, insanı gideceği yere dakik bir hassasiyetle ulaştırmıyor. İnişten sonra da havaalanında ve yolda geçirilen saatler söz konusu.
Türk Hava Yolları'nda çalışırken söylenen, 'asıl rekabet yiyecek-içecek ve serviste' sözünü hiç unutmadım.
THY tecrübem bana bir şey daha öğretti: Uçakta, ne kadar cömert olunursa olunsun, yemek ve içmenin belli kısıtlamaları mevcut. Size bir örnek vereyim. Bakkaldan yumurta alıp bununla omlet veya pasta yaparak yolcunun önüne koyamazsınız. Çünkü binde -hatta milyonda- bir dahi olsa taze yumurta salmonella denilen bir 'canavarı' bünyesinde bulundurabilir ve bu da ciddi bir zehirlenmeye yol açabilir. Ayağınız yere basarken bununla mücadele mümkün. Bir muayenehaneye, sağlık ocağına ya da bir hastaneye gidersiniz ve sorun çabucak çözülür. Ya gökyüzünde? Orada kötü kader neredeyse kaçınılmaz bir hale gelir.
O yüzden ısrarla altını çizeyim ki, havayolu yemeği hazırlamak birçok kişinin zannettiğinden çok daha ciddi bir iş. Birinci koşul, hiçbir kötü rastlantıya yer bırakmayacak bir düzenin kurulabilmesi. Bunun bir düzen ve disiplin olduğu apaçık ortada. 'Düzen ve disiplin' denince de nedense hemen aklıma germanik deneyimlerim girmekte. Avusturya'da okulda ilk öğrendiğim cümle, 'disiplin ve düzen' olmuştu. Nasıl unuturum?
BAL DÖK YALA ORTAMI
LSG Sky Chefs'i gezerken bu müthiş titizlik hemen ilgimi çekti. Bir Akdenizli olarak bu düzen ve disiplin işinden gerçekte çok hoşlanmamama rağmen, bunu takdir etmediğimi söylersem yalancı sayılırım. Ne de olsa can tatlı! Hani bizim 'bal dök, yala' dediğimiz ortam insanı müthiş etkiliyor. Uzman olmanız falan da bu etkinin derecesini azaltmıyor inanın.
Hijyen denince akla sadece yerlerin temizliği gelirse, gördüklerimi eksik nakletmiş olacağımı sanırım. Mesela otomatik makinelerde yıkanan sürü sepet çatal bıçak var. Normal şartlarda bunları insanların ayıracağını düşünürdüm. Oysa bu işlem otomatik bir makinede yapılıyor!
Sonra madem şu yumurta meselesini açtım, sonunu getireyim. LSG Sky Chefs'teki yetkili, malum soruyu sorunca önüme ağzı kapatılmış bir kova çıkardı. İçinde pastörize edilmiş -ve tabii bütün zararlılardan arındırılmış- yumurta vardı. Kutunun üzerinde de -diğer ürünlerin tümünde olduğu gibi üretim ve tüketim tarihini gösteren işaretler. 'İsterseniz size aynı durumda yumurta sarısı veya yumurta akı da gösterebilirim' dedi nazikçe.
ET PİŞİRME MAKİNESİ
İşin bir de teknoloji yanı var ki, bunu anlatmaktan çok görmek gerek. Çünkü çok çarpıcı. Benim dikkatimi fabrika bantını andıran bir makine çekti. Sorduğumda, 'stek pişirme makinesi' dediler. Makine çalışmaya başlamadan önce pişme derecesi ayarlanıyor. Etleri teflon -yani yağ kullanımı gerektirmeyen ve yapışmayan- bir bandın üzerine koyuyorsunuz. Böylece bir uçtan çiğ giren etler, öte yandan tam istenen kıvamda pişmiş olarak çıkıyor. Hani bir yanından dana girip öte yanından sucuk çıktığı söylenen düşsel alet gibi bir şey.
Tabii mesele sadece hijyenden ve teknolojiden ibaret değil. LSG Sky Chefs'de Lufthansa'nın yanısıra hizmet verilen -THY dahil- onlarca havayolunun yolcularını memnun etme endişesi hiç eksilmiyor. Rakipleri gibi, onlar da müşteri memnuniyetinin birinci sırada geldiğinin farkındalar. Bu çerçevede bazı İslam ülkeleri için 'helal' bir mutfak kurmuşlar. Aşçısı o ülkeden. Ayrıca her şey müşterinin taleplerine göre ayarlanıyor. Bizim durumumuzu sorduğumda, 'THY için mesela asla domuz eti kullanmayız ve bu konularda aşırı duyarlıyız' dediler. Ancak THY'nin Avrupa standartlarını öngören şirketler arasında olduğunu da eklemeden geçmediler.
Çok keyifli bir geziydi. Çünkü sadece uçak yolcularına değil, astronotlara da yemek hazırlayan ve bunun yanısıra buraya sığdırmam mümkün olmayan yüzlerce yiyecek-içecek operasyonu yapan bir dünya devini gezip gördüm. İstikbalde gökler daha da önemli olacağı için bu yazının sizin de ilginizi çektiğini umarım.