Paylaş
GEÇEN hafta bir trafik kazası geçirdiğimden söz etmiştim. O yazının eksik yanı, kaza sonrasına ait anılardı. Acı, tatlı hoş şeylerdi. İstanbul’dan insan ve kurum manzaraları sergiliyordu. Kent hayatının aynasında ilginç görüntüler oluştu.
Bugün bunların bazılarını sizlerle paylaşmak istedim.
İnsan olmak
İlki doğrudan insanlarımıza ait.
Kazayı geçirdiğim anın üzerinden daha bir dakika geçmeden aynı buzlu yolda kayarak bir başka araba geldi. Onlar daha şanslıydı ve yolun sağına doğru savrulup durdular. O anda arabadan genç bir adam fırladı ve hemen bana koştu. Beni arabalarına aldılar. Arabadaki eşyalarımı topladılar. Daha önemlisi, her an alev alabilecek olan motoru durdurmayı akıl ettiler.
Hikaye uzun, ama bu zarif karı-koca beni önce İstinye’ye oradan da Amerikan Hastanesi'ne götürdü. Sabahın 03.00’ünden 06.00’sına kadar başımdan ayrılmadılar.
Oysa İstinye dönüşü evden eşimi almıştık. Yapayalnız değildim. Ama eşimin de sarsılmış olduğunu düşündüler. Bizi yalnız bırakmadılar.
Hiç tanımadığım, o ana kadar görmediğim insanlardan gördüğüm bu yardım, bana yalnız insan olmanın bile bize nasıl ödevler yüklediğini hatırlattı.
Gözlerim yaşardı...
İstinye SSK Hastanesi
Göz yaşartıcı bir durumu da İstinye SSK Hastanesi'nde yaşadım.
Kazadan sonra, sabahın köründe, gittiğimiz bu hastanede herkes koşuşturdu. Beş dakika içinde bütün muayenelerim yapıldı. İnsanlar güleryüzle hizmet ettiler. Hemşireler, doktorlar, hastane personeli ne kadar candan koşuşturdu anlatamam.
Daha etraflı bir muayenem ve bazı tetkikler için tam teşekküllü bir hastaneye gitmemi de önerdiler bu arada.
Ben ne SSK’lıyım ne de devlet memuruyum. Zaten kimse de benden hiçbir kağıt, evrak vs. sormadı. Beş kuruş para da talep etmediler. Sadece güleryüzle uğurladılar, o kadar.
Devlet hastanelerini, SSK’yı oturduğumuz yerden duvarlara vurup paramparça ederken bazen ne kadar insafsız davrandığımız aklıma geldi.
Demek yeterli koşullar, gerekli ortam yaratılsa, o kurumlar da mükemmel hizmet verebilecek.
Başkalarına çuvaldız batırırken, iğneyi de kendimize batırmakta yarar var sanırım.
Amerikan Hastanesi
Doktorların tam teşekküllü bir hastane önermesi üzerine, nedense aklıma birden Amerikan Hastanesi geldi. Demek iyi bir ünleri var ki, akla ilk onlar geliyor.
Gerçekten de içeri adım attığım andan itibaren kendimi güvende hissettim. İnsan, 'buraya bir kere adım attıktan sonra, başıma bir şey gelmez' diye düşünüyor. Sistem tıkır tıkır çalışıyor. Hastane değil, İsviçre saati sanki.
Ama buradaki ikinci muayenem için 65 milyon lirayı hemen orada tahsil ettiler.
Allahtan yanımda para vardı. Çünkü aynı Amerikan Hastanesi sözleşmeli oldukları Mednet sigortasını, Acil Servis’te olmama rağmen, kabul etmedi. Parayı peşin olarak söke söke aldı. 'Ya param olmasaydı?' diye sorduğumda gördüğüm karşımdaki genç adamın yüzünü asla hatırlamak bile istemiyorum.
İşte size İstanbul’dan bir çift insan ve iki hastane portresi...
POSTA kutumdan çok şık bir dergi çıktı. Adı, 'Le Cigare'. Kapağında parmakları arasında kalın bir puro tutan güzel bir kadın yüzünün yarısı görünüyor.
Derginin ismi bana hemen İstanbul’un çok şık bir restoranını hatırlattı. İçinden çıkan karta baktığımda yanılmadığımı anladım. Le Cigare dergisi, Le Cigare restoran tarafından yayınlanıyor. En azından aralarında organik bir bağ var. Yoksa restoranın metrdoteli sevgili İhsan Sınmaz niye kartını iliştirsin.
Bilgi küpü
Dergi ünlülerle yapılmış röportajlar ve daha önemlisi puro meraklıları için önemli bilgiler içeriyor.
Ben bu bilgi kısmını çok beğendim. Ari Acıman dostuma buradan bir teşekkür göndermek isterim.
Puro meraklıları bilir: Dünyada böyle bilgi veren çok önemli bir dergi var. Adı Cigar Aficianado. İsminin İspanyolca olmasına rağmen, dergi İngilizce olarak yayınlanmakta.
Şimdi neredeyse herkesin İngilizce bilmesine rağmen, çok aşinası olunmadığı takdirde, yabancı dilde okumak zordur. O yüzden Türkçe bir puro dergisi yayınlanmasına gerçekten çok sevindim.
Bu arada keyif ehli kardeşim Mehmet Yaşin’in dergide ne işi vardı, anlamadım. Mehmet bu işleri çok iyi bilir de, sağlık nedeniyle aldığı bir karar dolayısıyla birkaç yıldır ağzına tütün koymaz. Daha doğrusu tütünü biraz çiğnemekle yetinir. Asla yakmaz.
Zaten fotoğraftaki puro da yakılmamıştı. Ama içime bir kurt düşmedi desem yalan olur. Yoksa sevgili Yaşin gizli gizli tüttürüyor musun?
Bir de yine çok sevgili Mehmet Yılmaz’ın röportajını okurken içim burkuldu. Yediğinden içtiğinden, işin kültürel yanına takılarak tam keyif alamadığını hissettiren cümleler var yazıda.
Sakın aldanmayın. Aslında böylece yenilip içilenden daha fazla keyif alınır. Mehmet de bunu çok iyi bilir. Aklına takılmaması gereken tek konu Afyon mutfağıdır. Işıl’ın o çok özlediğim harika yemeklerine aşinalıktan öte yakınlığı dolayısıyla bu konuda tefekküre ihtiyacı yok.
Le Cigare dergisinin üzerinde fiyat yok. Belli ki yalnız belli sayıda kişiye gönderilen özel bir dergi. Yine de meraklılar, dergiyi Le Cigare Restaurant’dan arayabilir. Bulabilir mi, onu bilemem. Ama aramak serbest.
Le Cigare, Yeni Levent’te Konaklar Mahallesi, Meşeli Sokak No. 3’te.
Yoksa siz bu adresi bilmiyor musunuz? Le Cigare’a daha hiç gitmediniz mi?
Bence bir yemek ve puro meraklısı olarak önemli şeyler kaçırmıssınız...
Paylaş