Paylaş
'Aşkın tarifi' uzun süredir gördüğüm en eğlenceli filmlerden biri. Bir Fransız-Gürcü yapımı olan filmde aşık olan bir aşçının eğlenceli serüveni anlatılıyor.
Filmin sıcak, insanı hemen içine çeken bir havası var. Avrupa sinemasının küçük bütçeli filmlerde bile nasıl başarılı olabileceği bu filmde bir kere daha görülüyor. Amerikan sinemasının dışında farklı bir anlayışla karşılaşmak çok hoşuma gitti. Avrupa sinemasının burada tarif edemeyeceğim kendine özgü bir tadı var. Hele benim gibi yemek meraklısıysanız, bu filmi büsbütün beğeneceksiniz.
'Aşkın tarifi' ne yazık ki, koca İstanbul'da sadece iki sinema salonunda gösterimde: Beyoğlu'nda Alkazar ve Kadıköy'de de Bahariye'de oynuyor.
İstanbul’a yıldız yağıyor
Opera dünyasının en büyük yıldızlarından Montserrat Caballe ve kızı Montserrat Marti İstanbul'da konser verecekler.
Ben Caballe'nin son konserinde heyecandan ve hayranlıktan gözyaşlarımı tutamamıştım. Büyük divalar kolay yetişmiyor. Caballe olgunluğunun zirvesinde ve onu dinlerken insan kendisini bulutların üzerinde hissediyor.
Bu yazıyı konserlere gitmeden önce yazdım. Çünkü belki bunları okuyup yüzyılımızın bu büyük sanatçısını dinlemek isteyen başkaları da çıkar diye düşündüm. Hatırlatmak için bu yazıyı kaleme aldım.
Acun Sokak Cinayeti
Edgar Allen Poe’yu çok severim. Onun en güzel hikayelerinden biri olan Morg Sokağı Cinayeti de öyle. Ama bütün bunlara rağmen başlık bana değil, mektup sahibi okuruma ait. Ben de aynen kullandım.
Dert büyük ve mektup uzun olduğu için sözü hemen Kadıköylü okurum Aydın Hatipoğlu’na vereceğim. Yüreğiniz dayanırsa sonuna kadar okuyun. Yalnız hemen ekleyeyim ki, mektup ciddi suçlamalar içerdiğinden elbette suçlanan Belediye Başkanı Selami Öztürk’e de bu köşe açık. Bakalım onun söyleyecek bir sözü var mı?
Okurum Aydın Hatipoğlu aynen şöyle yazmış: ‘Bir zamanlar bugünkü Acun sokakla Kaşaneler sokak’ın birleştiği kavşak geniş bir koruluktu. Giderek sahipsiz kentin her yerinde olduğu gibi, burada da betonun egemenliği başladı. Her şeye rağmen, o koruluktan geriye kalan en az elli yaşında birkaç kuru ağaç, ya bahçelerde ya da yol kenarlarında hala çevrelerine yeşilin mutluluğunu verebiliyordu.
Ama bu kadarcık mutluluk bile çevrede yaşayanlara çok görüldü. Daha önce de yeşil düşmanlığından birçok sabıkası bulunan Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk, bu yörede bir alt geçit yapımına girişti. Bir anda koca koca makineler bahçe duvarlarını yerle bir etti. Sorumsuz ve acımasız eller, ağaçları çatır çatır devirmeye başladı. Semt sakinleri bu katliamı önlemek için çeşitli başvurularda bulundu. Ama belediye başkanıseçim öncesi elindeki bütçeden olabildiğince yararlanmayı kafasına koymuştu. Gerekçesi, tren yolunun üstünden geçen insanlar kazaya uğruyordu. Bu yüzden buraya bir alt geçit yapmak şarttı. Zaten buna kimsenin bir itirazı yoktu. Elbette buraya bir yaya geçidi yapılması çok yerinde olurdu.
Ama küçük bir yaya geçidinin getirisi ne olurdu ki? Kadıköy Belediyesi buraya çift yönlü koca koca kamyonların ve otobüslerin geçebileceği muazzam bir geçit yapmalıydı ki değsin. O zaman da bahçeler yok olur, ağaçlar kesilir, çiçekler ezilir, insanlar gürültüden evlerinde oturamaz duruma gelirmiş, kimin umuru! Bu kadar büyük bir yatırıma gerek var mıymış, yok muymuş kime ne! Önemli olan halk için neyin iyi olduğunu halktan iyi bilen Başkan’ın bu harcamayı bir an önce yapmasıydı.
Önce bir gece yarısı kesilmek istendi ağaçlar. Kimse görmeden. Oldu bittiye getirilerek. Komşular müdahele ettiler. Sonra göz göre göre motorlu testerelerle giriştiler. Dur, aman demeden her biri en az elli yıllık birçok ağaç yerle bir edildi. İnsanların kazaya uğramasını önleme gerekçesinin ardına sığınılarak kıyıldı ağaçlara.
Acun Sokak şimdi kapkara kan içinde. Sokağın sakinleri ise bu kadar duyarsızlık karşısında çaresizliğin gözyaşlarını döküyorlar.'
Paylaş