Paylaş
Bir kenti sevmek asla bencilce bir tavrı akla getirmez. Şehirler insanlarıyla, hayvanlarıyla, bitkileriyle, anıtlarıyla bir bütün. Sözgelimi İstanbul’u seviyorum deyince bunların tümünü seviyor olmak gerekiyor.
Zaten sevmenin özünde bencillik yoktur.
Hikmet sahibi bir adam ne demiş, kulak verelim.
'Sevgi çok sabreder, lütufla muamele eder, sevgi haset etmez, sevgi övünmez, kibirlenmez; çirkin muamele etmez, kendi faidesini aramaz, hiddetlenmez, kötülük saymaz; haksızlığa sevinmez, fakat hakikat ile beraber sevinir; her şeye katlanır, her şeye inanır, her şeyi ümit eder, her şeye sabreder. Sevgi asla zeval bulmaz.'
Yaşamak ve sevgi üzerine
Yukarıdaki satırları dilerseniz bir kere daha okuyun.
Sonra bunları zihninizin bir yanına yazıp aşağıdaki mektuba geçin...
Mektubu yazan Doğan Türker adlı bir okurum.
Yaşadıkları yüreğimi dağladı.
Bir de güzel anlatmış ki, özetlemeye elim varmadı.
İşte mektubu...
Yitirilen incelikler
'Sayın Şavkay,
21 yaşında üniversiteli bir genç olarak, eskiden çevreme karşı sorumluluk sahibi bir birey olduğunu hisseden, yaşayan bütün varlıkları Tanrı’nın bir lütfu olarak değerlendiren, insanları bütünüyle tanımaya çalışan ve hayatı kötü taraflarıyla da kabul eden birisi idim.
Ne var ki, artık bu cümlelerin bir kısmı benim için bir anlam ifade etmiyor.
Eğer siz de çevrenize biraz olsun duyarlıysanız, az sonra okuyacaklarınızdan sonra bana hak vereceksiniz.'
Üç yavru kedi
'Bir haftalık tatilden dönüp İstanbul Yeşilköy’deki evimize geldiğimizde tatlı bir sürpriz ile karşılaştık.
Apartmanımızın son katındaki daire kapımızın önünde yeni doğmuş üç kedi yavrusu birbirine dolanmış öylece yatıyordu. Yanlarında anneleri de vardı. Biz yokken orasını sessiz, sakin bulduğu için doğurmuş olsa gerek.
Hemen taze süt alıp verdik. Geniş bir kutuya yumuşak bezler serdikten sonra yavruları oraya koyduk.
Ertesi gün üç yavruyu ve anneyi veterinere götürdüm.
Birkaç gün böyle geçti...
Ama ne yazık ki, yavrulara bakacak durumumuz yoktu. Ekonomik açıdan değil, zaman ve mekan açısından. Komşular da aynı durumdaydı. Üstelik hayvanların bulunduğu yer güneş bile görmüyordu.'
Sözde hayvan barınağı
'Daha sonra onları Osmaniye Hayvan Barınağı’na götürmeye karar verdim.
Ancak daha içeri girer girmez pis kokular ve görüntü beni çarptı. Hayvanlarla dolu bu yerin temiz ve bakımlı olması gerekirken, aksine barınak hayvanların bile yaşamak istemeyeceği kadar kötü bir çöplük görünümündeydi. Üstelik burası barınağın ofis bölümüydü. Yani içeride veteriner, asistanlar ve hastabakıcılar çalışıyordu.
Bu koşullar altında kimse çalışmak istemez! Nitekim veteriner hanımla konuşmamız sırasında bunu birçok kez dile getirdi. Diğerlerinin de durumdan hoşnut olduğu söylenemez.
İşin vahim yanı, buradaki pis ortam insanların davranışlarına da yansımış. Herkesin suratından nefret akıyordu sanki. Gelenleri tersliyorlardı. 'Buraya hayvan bırakmayın' der gibiydiler. Yaptıkları işin ne kadar kutsal olduğunun farkında değiller. Bu şartlarda hayvanlara ne gibi yararları olabilir ki?'
Görünen köy
'Görünen köy kılavuz istemez. Durum rezalet!
Orada çalışanları suçlayamam. Ama Bakırköy Belediyesi’nin bu kayıtsız tavrını anlamak mümkün değil.
Bizlerin, yani insanların dostları olan bu hayvanlara bakmaya çabalayan insanları neden görmezden geliyorlar?
Neden bu hayvan barınağını iyileştirmek istemiyorlar?
Neden bir veteriner benden birkaç adet steril eldiven ve birkaç ilaç almamı istiyor?
Neden bana 'hayvan kabul edemeyiz. Çok doluyuz' diyerek karşı çıkılıyor? Sonra da, 'Eğer bırakırsan bir daha göremezsin' deniyor.
Hiçkimsenin buna hakkı yok, olamaz!'
Dostlarımız hayvanlar
Mektup, 'Hayvanların bazı hallerde insanların kurtarıcısı, can dostu olduklarını unutmayalım.
Sokak hayvanlarından sorumlu belediye görevlilerine, dahası bütün insanlarımıza, hayvanlara karşı daha sevecen olmayı öğretelim. sözleriyle sürüyor.
Son noktayı koyan cümle ise, 'Küçük dostlarımız için göstereceğiniz çaba, benim gibi birçok insanı sevindirecektir' sözlerini içeriyor.
Sevginin önemi
Okurumu elbette sevindirmek isterim. Ama bu satırları yalnız onu ve onun gibi düşünenleri değil, aksine sevginin sadece insanlar arasında olmadığını bilmeyenleri de sevindirmek ve düşündürmek için yazıyorum. Sevginin yaşayan her canlıyı, giderek her şeyi, evrenin tümünü kucaklayan bir duygu olduğunu anlatmak için yazıyorum.
Hayvanlara karşı yapılan acımasızlıklara isyan nedenim bu. Ama ormanlar yanarken de içimi müthiş bir üzüntü kaplıyor. Doğanın acımasızca yağması da beni hüzünlendiriyor. İnsanın doğaya sahip olmak için gösterdiği çaba da artık beni eskisi gibi etkilemiyor. Böyle bir uygarlık anlayışını eksik buluyorum. Çünkü artık, 'Bilgi kibirlendirir, fakat sevgi bina eder' sözünü biliyorum.
Yeryüzündeki kötülüklerin tümüne karşı tek ilacın, tek kurtuluşun sevgiyi yeryüzünün her yerine yaymak, her yüreği sevgiyle kaplamak olduğuna inanıyorum.
Onun için de, Hikmet Sahibi Adam’ın 'Sevginin ardınca koşun' sözünü çok, ama çok önemsiyorum.
Ve madem bütün bunları söyledim, şunu da eklemeden geçemiyeceğim. Ben giderek yaradılışın biricik nedeninin sevgi olduğunu düşünüyorum.
Siz ne dersiniz?
Paylaş