LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
GEÇEN hafta iki günlüğüne Saroz'a gittim.
O nefis, yeni yeni el değmeye başlayan masmavi körfezin kıyısında sohbet ederken bir arkadaşım şunları söyledi:
‘‘İstanbul'dan gelenler kentin göbeğinden 3.5 saat sonra kendini Ege sularına atabilmenin değerini anlayamıyorlar.’’
Düşündüm, yerden göğe kadar haklıydı arkadaşım.
Gerçekten de Marmara kıyısındaki İstanbul'dan 3.5 saat sonra Ege'ye ulaşabiliyorsun.
Mahvettiğimiz o güzelim Marmara'nın artık bulanık bulanık oynaşan suları yerine Ege'nin tertemiz, mavi sularına ulaşabilmek inanılmaz bir olay.
Aslında İstanbul olağanüstü bir kent.
Kent de değil başlı başına bir dünya.
Bir ucu Marmara'da bir ucu Karadeniz'de...
İki denizi buluşturan dünyanın en güzel su yolu Boğaz'ın iki yakasına serilmiş.
Öyle bir kent ki yarısı Avrupalı, yarısı Asyalı.
Ayağını uzatınca Marmara'ya sokabiliyorsun, yarım saat gidince kendini Karadeniz'in sularına bırakabiliyorsun.
Ve 3.5 saat içinde de Ege'ye iniveriyorsun.
İşte şair onun için İstanbul'un bir taşına bir başka ülkenin tümünü feda etmiş.
* * *
Peki biz ne yapmışız?
Bu olağanüstü kenti mahvetmek için birbirimizle yarışmışız.
Önce, sanki başka yer yokmuş gibi tarihi zenginliği ile dünyada benzeri olmayan bu kente sanayi kurdurmuşuz.
‘‘Taşı toprağı altındır’’ diye Anadolu'nun işsiz güçsüz insanlarının gelmesini teşvik etmişiz.
Kentin nüfusu katlanarak büyüme sürecine girince ipin ucunu iyice bırakmışız.
İsteyen istediği devlet arazisini işgal edip ev yapmış.
Benim çocukluğumda İstanbul'un tek gecekondu bölgesi Zeytinburnu'ydu.
Şimdi Zeytinburnu kentin ortasında kaldı ve koca koca apartmanlarla doldu.
Çok değil 4-5 yıl önce yemyeşil olan bölgeler silme betona dönüştü.
Bir arakadaşım bana on yıl önce ‘‘Sen İstanbul'u helikopterle bir gezsen hem korkarsın, hem de ağlarsın’’ demişti.
O zamandan bu zamana İstanbul daha da çığrından çıktı. Şimdi acaba ne düşünüyordur o arkadaş?
İstanbul'u bugünkü iflah olmaz haline ancak biz getirebilirdik.
Elbirliği ile bunu başardık. Hepimizin gözü aydın.
* * *
Plansız, programsız, zevksiz, eciş bücüş bir yapılaşma ile tam bir mega köy yarattık.
Dünyada sanırım bu kadar zevksiz bir mimari yoktur.
Varoşlarda üstüste yapılan estetikten yoksun, kara yüzlü, çürük çarık apartmanlar gerçekten insana büyük korku veriyor.
Beklenen büyük deprem korkusu bile bu illegal, çılgın yapılaşmayı durduramadı.
İnsanlar tam şizofren bir tutkuyla sürekli kat üstüne kat çıkıyorlar.
Herkes bir karış yeşil alan bırakmamak için birbiriyle yarışıyor.
Bazen bu güzelim kente Yahya Kemal gibi bir tepeden baktığımda ağzımdan şu cümle dökülüyor:
‘‘Biz koruyamadık bari Tanrı bu kenti bir felaketten korusun.’’
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Yazarın Tüm Yazıları