İKİ meslektaşımın kitaplarını aynı anda okuyorum. Soluk almadan, ondan ona atlıyorum.
Biri Yılmaz Çetiner’in "Nefes Nefese Bir Ömür"ü, öbürü Ali Baransel’in "Bıçak Sırtında"sı.
Yılmaz Çetiner gazetecilik anılarını toparlamış. Ama nasıl akıcı, nasıl usta bir anlatım. İnsan okudukça tadına doyamıyor.
Ali Barensel’in kitabı da bir anı ama daha çok Çankaya’daki zorlu görev yıllarını kapsıyor.
Altıncı Cumhurbaşkanı Korutürk dönemini canlı yayın gibi anlatıyor Baransel...
Fahri Korutürk onurlu, ilkeli, dürüst bir insan.
Türkiye’nin en karmaşık yıllarında devletin başında olmanın sorumluluğu içinde ne sıkıntılar çektiğini kitabı okudukça anlıyor insan.
Korutürk devletin çıkarlarını her şeyin üzerinde tutuyor ve ona göre hareket ediyor.
En yakınlarını bile devlet işlerine bulaştırmıyor. Bu konuda son derece duyarlı.
Zaman zaman bazı olaylarda babalarına yardımcı olmak isteyen oğullarını nasıl azarladığını, hatta onları Köşk’e sokmamakla tehdit ettiğini anlatıyor Baransel...
Çok ilginç bir kitap.
Barensel, Çankaya’nın Evren’li yıllarını yazıyor. Kitap önümüzdeki aylarda çıkacak. Ben heyecanla bekliyorum.
* * *
Yılmaz Çetiner’in kitabına gelince... Dediğim gibi gerçektan usta işi.
Döneminin en ünlü gazetecilerinden biri olan Çetiner’in anlattığı yüzlerce ilginç anıdan beni en çok etkileyen birini özetleyeceğim.
Gazeteciliğe gönül vermiş her insanın mesleğinde dönüm noktası olan bir olay vardır.
1940’lı yılların sonu... Sıcak bir yaz günü... Yeni Sabah Gazetesi istihbarat servisindeki topu topu iki telefondan biri uzun uzun çalıyor.
Kimse açmayınca o sırada mesleğin daha başlarında olan genç bir gazeteci uzanıyor telefona.
Bu Yılmaz Çetiner’dir. İşte o telefon Çetiner’in meslek yaşamını değiştiriyor.
Bir okur, heyecanlı sesiyle İstanbul’a gelen Amerikan donanmasındaki askerlerle bazı Türk kızlarının sokaklarda kol kola gezmesinden yakınıyor ve bir haber veriyor:
"Bugün öğleden sonra Alemdar’daki WMC Okulu’nda Türk kızları Amerikalı askerlere danslı çay partisi verecekmiş.Bu ne rezalet?"
Sonra da telefonu çat diye kapatıyor.
* * *
Durum, gazetenin Genel Yayın Müdürü Murat Sertoğlu’na anlatılıyor. Murat Bey usta gazeteci. Bu olayın iyi işlenirse tiraj getireceğini ve büyük sansasyon yaratacağını seziyor.
Çetiner’e "Karakolluk olsan bile olayı kopar getir" diyor.
Genç muhabir, WMC’ye gidiyor ama içeri almıyorlar. Bunun üzerine içerdeki bir fotoğrafçıyı ayarlıyor ve Türk kızlarının Amerikalı askerin kollarında dans resimlerini ele geçiriyor.
Bu malzemeyi Murat Sertoğlu öyle ustaca değerlendiriyor ki olay hem büyük bir sansasyon yaratıyor, hem de genç bir gazeteciyi üne kavuşturuyor.
Yılmaz Çetiner için bu olay meslek yaşamının dönüm noktası oluyor ve genç gazetecinin önündeki bütün kapılar ardına kadar açılıyor.
Çetiner ile Baransel’in kitapları nefis. Her ikisinin de ellerine sağlık.