Röportajın ’kralı’nı o yapardı...

HER ölümlünün yaşam perdesi alkışlarla açılır, oyun acı-tatlı olaylarla sürer gider ama sonunda mutlaka hüzünle iner perde.

Işıklar söner, o bilinmeyen zifiri karanlık başlar.

Önce Halit Çapın’ı yitirdik, bir gün sonra da yoğun bakımda yan yana yattığı Duygu Asena’yı.

Kader, enişte-baldızı bir gün arayla ölümde buluşturdu.

Duygu, Halit’in eski eşi İnci Asena’nın kardeşi, kızı Berfu’nun teyzesiydi.

Ben Milliyet’e girdiğimde Halit Çapın bir efsane, Babıáli’nin "altın çocuğu"ydu.

Onun röportajlarını soluksuz okurduk.

O yıllarda Gazeteciler Cemiyeti’nin "Altın Kalem Ödülü"nü hep o alırdı.

Duygu dolu bir insandı. Röportajın "kralı"nı o yapardı.

Milliyet’te, Güneş’te, sonra da Hürriyet’te yıllarca birlikte çalıştık.

Yıllarca Pınar Türenç’le aynı odayı paylaştılar.

Onu kardeşimiz gibi severdik.

En büyük düşmanı alkoldü. Bir türlü alkolle ölçülü bir beraberlik kuramadı. Alkole karşı hep zayıftı.

Her içki masasında "Ben de senin gibi ölçülü içebilsem... Ama yapamıyorum. Bu merete söz geçiremiyorum" derdi.

Belki de en büyük talihsizliği alkole karşı çok dayanıklı olmasıydı.

Ben onun sarhoş olduğunu hiç görmedim.

* * *

Perşembe akşamı canı kadar sevdiği kızı Berfu aradı. "Pınar Abla, babamın durumu ağırlaştı. Yoğun bakıma aldılar" dedi.

Duyar duymaz işin sonuna geldiğimizi anladım. Yüreğime bir acı çöktü.

Üç gün önce doktoruyla konuştuğumda kötüye gidiş konusunda bir beklentileri olmadığını söylemiş, beni umutlandırmıştı.

Ama olmadı. İflas eden karaciğeri ona bir şans daha vermedi.

Hiç içki içmemesi gerekiyordu. Buna rağmen içiyordu.

"Bay alkolü takdimimdir" kitabında alkole karşı olan zaafını dürüstçe anlatmıştı.

O kitapta sonunun alkolden olacağını, bu yazgıya karşı koyamayacağını yazmıştı.

Sabah Hasan Pulur aradı. "Başımız sağolsun" dedi. Ben de "Başımız sağolsun ağabey" diye yanıt verdim.

İkimiz de başka bir şey söyleyemedik. Telefonlar kapandı.

* * *

Bir gün Abdi İpekçi’ye Boğaz’da bir yalının sahipleri gelmişti.

Yalının tarihi bir yapı olduğunu, ama bakmaya, ayakta tutmaya güçlerinin yetmediğini anlatmış, yardım istemişlerdi.

Abdi Bey de Halit Çapın’ı çağırmış, üç günlük bir dizi yapmasını istemişti.

Biliyordu ki Halit Çapın’ın kalemi kamuoyunu etkiler ve devlet tarihi yalıya sahip çıkar.

Çok merak etmiştim ve sormuştum: "Bir yalı için üç-dört gün ne yazacaksın?"

Her zamanki gibi konuşmadan bakmış ve sessizce gülmüştü.

Ardından öyle bir üç günlük yazı çıkardı ki okumaya doyamadık.

O yalıyı aldı, diriltti, bir insan gibi konuşturdu, duvarları arasında yaşanan mutlulukları, hüznü anlattırdı.

Okuyanları ağlattı.

İnanılmaz güçlü bir kalemi ve anlatımı vardı.

Belki yazgısı onu inatla mutsuzluk uçurumlarına çekmeseydi, alkole böylesine sığınmazdı.

Bugün onu toprağa veriyoruz.

Güle güle sevgili arkadaşım.

Güle güle kalemine hep gıpta ettiğim büyük usta.
Yazarın Tüm Yazıları