BU işi rahmetli Turgut Özal başlattı.Politikacıların, özel yaşamlarında, işadamlarının olanaklarını kullanmasının yolunu o açtı.
Başbakanlığı, cumhurbaşkanlığı döneminde ailesiyle birlikte yatlarda ağırlandı.
Ama bunu gizlemedi.
Doğrusu Tayyip Bey de pek gizleme gereği duymuyor.
O da işadamı arkadaşlarının villalarında, teknelerinde tatil yapıyor.
Hatta çocuklarının yurtdışındaki okul giderlerini işadamı bir arkadaşının karşılamasını bile saklamamış, "Ne var bunda, isteyen istediğine burs veremez mi?" demişti.
Kimse de sesini çıkartmamıştı.
Zaten şöyle bir düşünürseniz, AKP iktidarı, toplumu her acayipliğe alıştırdı.
Kimse iktidarı sorgulamaz oldu.
Öyle bir korku toplumu yaratıldı ki, insanlar telefonda birbirleriyle konuşmaktan çekiniyorlar.
* * *
Abdullah Bey ise daha içine kapanık bir aile yapısından geldiği için bir işadamının yatıyla mavi yolculuk yapmasını gizlemeye çalışıyor.
Denize girmelerinin bilinmesini istemiyor.
Ama bizim meslektaşlara çaktırmadan gizli kapaklı bir şey yapmak zor.
Eniştesinin evinde Başbakan’la yaptığı mantı zirvesi bile öğrenildi.
Aslında politikacılar şunu iyi bilmeliler.
Politikaya soyunan insanlar, yaşamlarının her anını kamuoyunun önünde yaşamak zorundadırlar.
Biliyorum bu zor bir iş, insanı zaman zaman bunaltır da ama başka çıkar yolu yok.
Dikta rejimleri dışında dünyanın bütün ülkelerinde politikacıların tüm yaşamları gazeteciler tarafından izlenir.
Kamuoyu bırakın yaşamlarını, cüzdanlarını bile bilir.
Bu ülkelerde saklı gizli işler olmaz.
* * *
Batı demokrasilerinde kamuoyu bu konularda kesinlikle hoşgörülü değildir.
Bizde olduğu gibi olanı biteni de çabucak unutmaz.
Halkına yalan söyleyen, toplumu kandırmaya kalkanların politik yaşamları anında sona erer.
Bu tip hatalar yapanlar istifa etmek durumunda bırakılır.
Ama dedim ya, bizde bütün gariplikler, yasaları çiğnemek, yolsuzluk yapmak, yakınlarını kayırmak, "Canım ne var bunda" yaklaşımıyla olağan hale getirildi.
Türk siyasi tarihi incelenirse bu tip olayları sürekli yaşadığımız görülür.
Abdullah Gül’ün yaptığı rektör atamalarının bile normal olduğunu savunanlar var.
Bunlar "Sezer de yapmadı mı?" diyorlar.
Yapmadı.
Atamaları yaparken Sezer’in ölçütü laik, demokratik cumhuriyeti korumak ve kollamaktı.
O nedenle tarikatçı ya da tarikatlara yakın olan, AKP dünya görüşünü benimseyen adayları üniversitelerin başına getirmedi.
Gül ise böyle bir filtre kullanma duyarlılığı içinde olmadı.
Tersini yaptı.
AKP’ye, tarikatlara yakın, türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasından yana olan adayları seçmeye özen gösterdi.