ADALET Partisi iktidarının Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil diplomat değildi.
Devletin çeşitli kademelerinde önemli görevlerde bulunduktan sonra uzun süre valilik yapmıştı.
1960’tan sonra siyasete atılmış, uzun yıllar Dışişleri Bakanlığı yapmıştı.
Ünlü büyükelçiler İhsan Sabri Bey’i anlatırken çok ilginç bir yanını özellikle vurgularlar.
İhsan Sabri Bey sık sık deneyimli büyükelçileri toplar, onlardan bilgiler alırmış.
ANAP’ın Dışişleri bakanlarından emekli Büyükelçi Vahit Halefoğlu bu konuda şunları söylüyor:
"İhsan Bey bizim olaylarla ilgili değerlendirmelerimizi saatlerce dinlerdi.Not da almazdı.Ama bir toplantıda ya da bir görüşmede bizden dinlediklerini öyle güzel ve ustaca kullanırdı ki biz bile bunları nereden öğrendi diye şaşar kalırdık."
Diplomasiden gelmeyenler ne kadar bilgili olurlarsa olsunlar, bu mesleğin inceliklerini, satrancını bilemezler, hamlelerini hesaplayamazlar.
O nedenle de devlet deneyminden geçmiş sorumlu siyasetçiler Dışişleri’nden sık sık bilgi alırlar.
Bu bir zaaf değildir. Bu, uzmanlığa, deneyime olan saygıdır.
İhsan Sabri Çağlayangil bunu çok iyi yaptığı için Dışişleri Bakanlığı’nda başarılı olmuştu.
* * *
Başbakan Erdoğan’ın böyle bir derdi yok.
Kimseye danışmıyor, kendi bildiğini okuyor onun için de dış politikada akıl almaz yanlışlar yapıyor ve dengelerin bozulmasına neden oluyor.
Son olarak Filistin-İsrail anlaşmazlığında arabuluculuğa soyunması da öyle...
Yoğun bir telefon trafiğine girdi ama bir sonuç alamadı. Alması da olanaksızdı çünkü bunu kendi yöntemleriyle götürüyor.
İran’la ilgili girişimler de öyle. Zaten Amerika Türkiye’nin çabalarını pek önemsemiyor.
Washington Türkiye’nin bu girişimlerini tali kanal olarak kabul ettiğini açıklıyor, esas kanalı BM ile AB’nin kurduğunu belirtiyor.
Türkiye için tatsız bir durum. Kafanıza göre diplomatik girişimlere kalkışırsanız ülkenizin ağırlığına zarar verirsiniz.
Türkiye belki de dış politikada en hafif, en az önemsenen bir dönemi yaşıyor.
Kuzey Irak’taki Kürt aşiretleri üzerinde bile Türkiye’nin esamesi okunmuyor.
Türkiye bölgenin en güçlü, en etkin ülkesi olarak bu durumlara düşürülmemelidir.
* * *
Başbakan Erdoğan dışarda kuramadığı etkinliği içerde, kürsülere çıktığı zaman sağa sola gereksiz yere bağırıp çağırarak, tehditler savurarak sağlamaya çalışıyor galiba.
Baksanıza Kastamonu’da yine basına vermiş veriştirmiş.
Basın çıkarları bozulduğu için İstanbul belediye başkanını eleştiriyormuş, zamanı gelince bu çıkarları nasıl önlediklerini açıklayacakmış.
Bence Başbakan basını tehdit edeceğine, kendisiyle ilgili yolsuzluk iddialarının, hakkındaki dosyaların hesabını versin.
Baykal’ın söylediği gibi, "Hakkında yolsuzluk iddiaları, dosyaları olan biri, Atatürk’ün koltuğuna oturamaz, o koltukta oturma hakkı olamaz."
Sen dokunulmazlıkların arkasına saklanacaksın, sonra da devletin en yüce makamına çıkmayı isteyeceksin.
O koltuk bazılarına çok, çok büyük gelir. Üzerinde kaybolup giderler.