Paylaş
Sağ gösterip sol vuruyor.
Bir sakız enginar süslüyor soframı, bir de bakıyorsun tek yemek istediğim ezogelin çorbası oluyor. Limon sıkıp kaşık salladığım. İyi de geliyor her zamanki gibi.
Sonra Erol Usta’nın tezgahındaki baklalara aklım gidiyor ama bu soğuklarda yağmurlarda baklayı olsa olsa çorba olarak isteyebilirim.
Kaldırımları papatyalar süslüyor. Bizim çingeneler de donuyorlar ama ekmek parası bir türlü ayrılamıyorlar tezgahlarından. Sigaralar telleniyor, daha bir sesleniyorlar, caaanım alsana bi çiçekkk!
Çanakkale’den demet demek acı sarmaşık, tilkişen geliyor, iki çevrilip yemek oluyor. Yok, yumurtalı değil, sade, bol zeytinyağı üstüne, bir de deniz tuzu tabii ki.
Sonra Ayhan’ın önünde ocak başında oturup ısınmak ve cızbız et yemek istiyorum, bir de yağlı çıtır kıtır pide.
Tatlı ile aram çok yoktur, ama bu aralar yemekten sonra ah diyorum şu olsa bu olsa. Bitter çikolataya sığınıyorum.
Kitap desen, birini alıp diğerini koyuyorum. Hava gibi kararsızım. Hem hepsini okumak istiyorum, yenilerini, hem de en sevdiğim kitaplara geri dönmek istiyorum, baş ucumdaki sandalyem doldu, kararsız derlemeler şimdi yerde duruyor. Asteriks, Tezuka, Homeros, Zadie Smith… Nefis değil mi?
Dün akşam soğanlı ve limonlu enginar sote, bugün acılı ezme ve mercimek köftesi kılıklı bir durum anlayacağınız.
Bu mevsim geçişleri tehlikeli.
İlla ki!
Seyahat!
Madem havalar durumlar karıştı, ben bir gidip geleceğim. Rengim yerine gelsin, güneş göreyim, renge doyayım. Haftaya oralardan rengarenk bir yazı size, söz.
Paylaş