Paylaş
İki yıl önce Arap Baharı ayaklanmaları için konuşmuştuk.
Sırbistan’dan Gürcistan’a, 2000’lerin bütün devrimlerinde yazdığı diktatör devirme yöntemleri kitabının izine rastlanan, yeni yüzyılın şimdiden en önemli figürlerinden biri kabul edilen Gene Sharp’la.
İki yıl geçti o görüşmemizin üzerinden.
Ve ben iki yıl sonra Sharp’ın ofisiyle şimdi Türkiye’deki olayları görüşüyorum.
85 yaşında ve artık yorulmuş.
Asistanı Jamila Raqib’e “Nasıl” dedim, “sağlığı ne durumda?”
“İyi ama dinlenmesi lazım. Bir süre çalışmayacak. Biz takip ediyoruz” dedi.
Hatırlıyorum. Aslında en son telefonda uzun uzun Arap Baharı’nı ele aldığımızda da bazen yanında duran asistanı Raqib’dan yardım alıyordu.
“O ne zaman olmuştu?”, “O kısmı hangi kitabımızda yazmıştık?” vesaire…
“Tamam” dedim, “O zaman sizinle konuşalım. Türkiye’yi takip ediyorsunuz değil mi?
“Elbette” dedi Raqib ve başladık.
Ve Gene Sharp’ın ardından şimdi onun kurduğu Albert Einstein Enstitüsü’nü devralmaya hazırlanan Jamila Rakib’la yaptığımız konuşmanın en can alıcı kısımlarından derlediğim bu 10 soru çıktı ortaya.
Gene Sharp’ın gözünden Gezi eylemleri:
1) Türkiye’deki eylemcilerle bir iletişiminiz var mı?
- Evet var. Geçen hafta bizimle irtibata geçen bazı Türkler oldu. Gene Sharp’ın yazdığı “Diktatörlükten Demokrasi”ye kitabı bir süre önce Türkçe’ye çevrilmişti. Bu kişilerin talebi doğrultusunda şimdi önümüzdeki günlerde kitabın tamamlanması için acele ediyoruz. Amacımız önümüzdeki hafta başı yetiştirmek. Web sitemizde (www.aeinstein.org) olacak, isteyen kitabı oradan indirebilecek.
2) Nedir bu eylem sizce, başta eylemlere benziyor mu?
- Her eylem kendisinin benzersiz olduğunu düşünür ama aslında diğerleriyle her zaman çok ortak nokta vardır. Hükümetten duyulan memnuniyetsizlik, hükümetin buna aşırı sert müdahalesi, sert müdahalenin tepki olarak daha fazla gösterici çekmesi… Çok sık rastlanan şeyler.
3) Şiddet hangi ölçüde rol oynuyor?
- Şiddet burada eyleme en çok zarar verecek unsur. Çünkü karşısındakine müdahaleyi tırmandırma olanağı sağlıyor. Şiddet olduğu sürece gösterinin başarıya ulaşması çok zor. Ama şiddet olmazsa şans çok yüksek. Mısırlılar bunu çok iyi dengeledi. Orada da gösterilerde şiddet vardı ama son derece sınırlı. Polis bu tür olaylarda şiddeti provoke eder. Böylece göstericileri üstün olduğu alana çeker.
4) Göstericiler bu durumda ne yapmalı?
- Şiddete yönelenleri ifşa etmeli, bu grupları hemen marjinalize etmeli. Eylemin şiddet içermediğini her fırsatta dile getirmeli. Bunu yüksek sesle söylemeli. Polis için çok moral bozucu bir şeydir bu. Ne yapacağını bilemez.
5) Katılımcıların profili ne anlatıyor?
- Gençler çoğunluk olsa da demografik olarak çok çeşitli, farklı yaş grupları var. Halbuki rejim bu tür olaylarda her zaman gençlerin daha çok olmasını ister. Yaşlıları sokakta ayrıştırır. Böylece müdahaleyi daha sert yapabilir. Bu açıdan mesela engellilerin mücadeleye katılması önemli. Şiddet unsurunu aşağıya çeker.
6) Ne ölçüde bir liderlik olmalı bu tür bir eylemde?
- Karizmatik bir lider olması gerekmiyor. Martin Luther King ya da Gandhi gibi biri şart değil. Çok farklı şekilleri var. Bazen lideri tarif dahi edemezsiniz. Bazen lider çok bellidir. Bizim kurumsal yaklaşımımız, tekniğin mümkün olduğunca çok kişi tarafından anlaşılması. Ama durumun üzerine kafa yoran bir lider grup olması önemli. Bir tür konsey.
7) Taksim’deki çelişki şu: Öyle bir komite var ve son derece progresif, açık görüşlü, özgürlükleri savunan bir grup bu. Ama meydandaki kitlede katı düşünce yanlıları çok. Ayrıca belli ölçüde şiddeti savunanlar var. Nasıl aşabilirler bu farklılığı?
- İletişim kanalları sonuna kadar açık olmalı. Ama kalite ve sayı arasındaki dengeyi unutmamak lazım. Sırf kalabalık olması için herkesin orada olması amaçlanmamalı. Şiddet dışı direnişe tam anlamıyla bağlı olmayan kişilerin çağrılması çok büyük risktir. Ama eyleme başlamadan önce mükemmel bir fikir birliği de gerekmiyor. Şaşırtıcı biçimde başta olmayan konsensüsün eylemler sürerken sağlandığını görebilirsiniz.
8) Başarı kriteri nedir?
- Önemli olan farkındalık yaratmak. Bakın biz şimdi sizinle Türkiye’deki eylemi konuşuyoruz. Bütün dünya konuşuyor. Amaç çok büyük tutulmamalı. Mükemmel toplum gibi bir amaç olmaz. Kullanılan sembolik metotlar böyle sonuçlar doğurmaz. Bütün dünya Türkiye’yi izliyor, bunu hafife almamalı. Hükümet de muhtemelen bunun farkında.
9) Hükümet bu eylem yüzünden Türkiye’nin imajının bozulduğunu düşünüyor. Sizce de öyle mi?
- Hükümet öncelikle bu konuyu nasıl ele alacağında çok dikkatli olmalı. Çünkü herkes iziliyor. Yaşanan polis şiddeti hükümete yönelik bir algı oluşturdu elbette. Barışçıl bir eylemi hükümetin nasıl karşıladığı ne kadar demokratik olduğunuzu gösterir. Barışçıl bir gösterinin düzenleniyor olması ise algı açısından çok önemli bir konu.
10) İş hükümetle müzakere aşamasına gelince nasıl davranmalılar?
- Öncelikle hem üçüncü taraflar hem de kendi üyeleri arasında anlaşma yoluna gitme çabası içinde olduklarına herkesi ikna etmeliler. Bu yaklaşım, böyle bir eylem başlatmadan önce ahlaki açıdan da önemli. Ve talepler çok net olmalı. Talepler sonrasında değiştirilmemeli. Öte yandan hükümet müzakereyi eylemcileri eylemlerinden vazgeçirmek için kullanmaya çalışacaktır. Bunda da çok dikkatli olmalılar.
Yazarın son yazıları |
#7 Haziran 2013 Washington’da günün sorusu:Yaz geldi o çocuklar nasıl içeri girecek
#4 Haziran 2013 Yine de Washington’dan bakınca çok güzel gözüküyor
#23 Mayıs 2013 Yeni nesil ezik muhafazakârlar ve Akif Beki
#21 Mayıs 2013 Türkiye Kürtleri ve Barzani çekismesi Washington’a sıçradı
#16 Mayıs 2013 İki moralsiz liderin buluşması
#14 Mayıs 2013 Bu kronoloji Neo-Osmanlıların yaftası olacak
Paylaş