Burnu sürtülmüş bir Wall Street prototipi

11 Eylül saldırıları olduğunda bir arkadaşımızın evinde toplanmıştık. Herkes öyle kötü oldu, böyle kötü oldu diye anlatıyor.

Derken aramızdan en patavatsızı çıkıp şöyle bir şey dedi: "Valla sizi bilmem ama ben şimdi New York’taki şirketlere iş başvurusunda bulunacağım. Eleman açığı oluştu çünkü."

"Kriz fırsattır" klişesi kabak tadı verdi, biliyorum ama doğru. Kulelerde 3 bin kişi ölmüşken, dünyanın öbür ucundaki hırslı bir hesap uzmanı nasıl fırsat kollayabiliyorsa, bu krizde de işini kaybeden binlerce insandan fayda üretmeye çalışanlar olabiliyor.

İki hafta önce New York’a Çinli finansçılar geldi. LaGuardia Havalimanı’nın yanında bir otele yerleşip kamp kurdular. Sonra da günlerce otelde mülakatlar yaptılar. Fotoğraflara baktım herkesin gözler çekik. İşsiz kalan vasıflı Çinlileri toplayıp Çin’e götürmek için gelmişler meğer...

Uzun süredir aradığım ve sonunda bu hafta bulduğum, işini kaybetmiş bir Wall Street prototipi olan Stefano Chao’nun Çinlilere denk gelmesi, bu açıdan da iyi oldu. LaGuardia’ya gidenlerden değilmiş ama hikaye yine Çin’e bağlanıyor.

29 yaşında. Anne-baba Çinli. İtalya’da doğmuş, üniversite için New York’a gelmiş. Yale’de ekonomi okuyor, mezun olduktan sonra da yatırım bankası Lehman Brothers’a giriyor. 7 yılda Başkan Yardımcılığına kadar yükseliyor. Eylülde Lehman’ın battığı açıklandığından beri bir Wall Street işsizi.

Mülakatlara niye gitmedin, diye sordum önce. Çin’e MBA yapmaya gidiyormuş. "Bir süre okuyacağım sonra orada işe gireceğim" dedi. Çin’de kalmaya kararlı. "New York artık çöktü" diyor.

7 YILDA KAZANDIĞIM PARAYLA 20 YIL YAŞARIM

İşsiz kaldığından beri hayatında değişen hiçbir şey yok. "Eskiden kumar oynuyordum şimdi onu bıraktım" dedi. New York’a 4 saat uzaklıkta, Atlantic City diye Las Vegas’a benzeyen bir kumar kenti var. Bütün Wall Street, fırsat bulduğunda oraya gidiyor. Çoğu kumar bağımlısı çünkü.

Hiçbir hobisi yok. Ben "hobi" deyince, 7 yıl boyunca hafta sonları dahil günde 14 saat çalışan biri olarak suratıma baktı sadece. "Ne yapıyorsun gün içinde" diye sordum. "Kendi paramla borsa oyunuyorum" dedi. Üstelik açığa satış denilen en riskli yöntemle, bütün parasını yatırarak... Umurunda değil... Kumar kısmında da değişen bir şey yok anlayacağınız.

Stefano, dediğim gibi, bir prototip. Para harcamayı bilmeyen, kibirli, zeki, zengin bir Wall Street profesyonelinin tipik örneği.

Konuşurken uzun süredir kafa yorduğum bir sorunun da cevabını buldum bu arada. "7 yılda biriktirdiğin parayla, hiç çalışmadan New York’ta ne kadar yaşayabilirsin" diye sorunca, "20 yıl" dedi. Buna Midtown’daki 2 bin 800 dolar aylık kira verdiği daire de dahil. 5 bin Lehman’cı var onun durumunda. "Hepiniz mi böylesiniz" dedim. "Hepimiz böyleyiz" dedi. New York’ta kiralar niye hálá düşmüyor, diyordum, öğrenmiş oldum.

Konuştuk, konuştuk, ama ben hálá değişen kesin bir şeyler olmuştur, diye üsteliyorum. Sonunda bir şey söyledi. "Eskiden çok kibirliydim şimdi o kadar değilim. Daha çok insana selam veriyorum, daha mütevazıyım" dedi.

Üç gün önce o patavatsız arkadaşımla konuştuk yine. Stefano’yu anlattım. "Ooohhh burunları sürtülsün biraz" dedi. "O kadar para kazandılar ki, iyi oldu."

Harvard’da Cehennem Haftası

Amerika’daki işten çıkarmaları biliyorsunuz. İşe alımlar ne durumda, ben size bir de onu anlatayım. Harvard Business School (HBS) diploması, Amerika’da işe giriş garantisi sayılır. Bu yüzden daha ikinci sene başlar başlamaz düzenledikleri "Cehennem Haftası"nda, şirketler okula gelip öğrencilerle mülakat yapar ve iş teklif eder. Siz sadece gelen teklifleri değerlendirir, aralarından birini seçersiniz. İki yıl önce Türkiye’deki işinden istifa edip HBS’e gelen bir arkadaşım var. Bu sene bitiriyor. Eylüldeki "Cehennem Haftası"nda öyle şeyler yaşanmış ki, "Mülakatlar sürerken pozisyon kapatıyorlardı" dedi. Dekan, 900 öğrenciye birden mektup yollamış. "Teklif aldığınızda daha esnek davranın arkadaşlar. İsterseniz birkaç yıl sonra değiştirirsiniz" demek için. Bu anlattığım Harvard kısmı. Amerika’nın geri kalan üniversitelerinde ise durum korkunç. Cehennem senesi.

New York’ta Fatih Akın yılı

Türk olduğumu duyan herkes bana hemen "Fatih Akın" ve "Yaşamın Kıyısında" diyor. New Yorker’a göre yılın en iyi 10 filminden biri, New York Times’ın 2 sinema eleştirmenine göre Oscar’a aday olabilecek bir film.

Hollywood sinemada ne kadar piyasaysa, New York o kadar seçkincidir. O yüzden kentin bağımsız yapımlara karşı her zaman bir zaafı olmuş. Sırf bu türden filmler gösteren sinema salonları, New York’ta entelektüellerin buluşma noktası örneğin. Houston Caddesi’ndeki Film Forum ve Angelika’da film seyretmek, bir statü sembolü sayılıyor. Bir film yapımcısının dediği gibi New York, bağımsız sinemacıların nefes aldığı, beslendiği seksi bir menba.

İşte böyle bir sinema çevresine sahip New York’ta, 2008’in Fatih Akın yılı olarak geçtiğini söyleyebilirim. 2005’te Duvara Karşı’yı Angelika’da, geçen yıl da Yaşamın Kıyısında’yı Film Forum’da izleyen New Yorklular, artık büyük bir yönetmen keşfettiklerinden eminler.

Fatih Akın kentte o kadar yankı uyandırdı ki, New Yorker Dergisi’nin Yaşamın Kıyısında’yı yılın en iyi 10 filmi arasında göstermesi bir sonuç sadece. Ucundan sinemaya ilgi duyan kiminle konuşsam, Türk olduğumu öğrenince bana Yaşamın Kıyısında’yı anlatıyor. New York Times’daki kritikleri okuyup izlemiş gibi mi yapıyorlar, kentte bir grup var ve Fatih Akın için mütemadiyen DVD partileri mi düzenliyor, yoksa herkesi gerçekten o ufacık salona sığdırmış olabilirler mi bilmiyorum ama en son Brooklyn’de avukatlık yapan futbol düşkünü bir Amerikalı da bana "Yaşamın Kıyısında" deyince artık pes dedim.

Filmle ilgili asıl sürpriz, geçen hafta oldu. New York Times’ın 3 film eleştirmeni, her yıl Oscar adayları açıklanmadan önce Akademi üyelerine kendi önerilerini söylerler. Herkes, 8 büyük dalda, kendi 5’ini açıklar. İşte geçen pazar verdikleri özel ekte, bu 3 yazardan 2’si, Yaşamın Kıyısında’yı, Akademi üyelerine 4 ayrı dalda Oscar adayı olarak önerdiler. Anthony O. Scott, filmin "Yardımcı Kadın" ve "Özgün Senaryo", Stephen Holden ise bunlara ek olarak bir de "En İyi Film" ve "En İyi Yönetmen" dallarında aday gösterilmesini istedi. Hem de 2007 yapımı olan film, geçen yıl "Yabancı Dilde En İyi Film" dalında Almanya adına yarışıp ilk 5 aday arasına giremediği halde...
Yazarın Tüm Yazıları