O gün Virgina’da poligonun önüne kamyonetini çekmiş, çamurlu nubuk botlarıyla içeride insan siluetine nişan alırken sıktıkça kendinden geçen histerik erkekler hakkında ne düşünüyorsam, kadınlar da benim için öyle
Pikniğe gider gibi gelmişler. 10 yaşından ufak iki çocuk... Çelimsiz baba... Bastığı yerde izi çıkan, ağır anne... Ben cam bölmeden içeridekileri seyrediyordum. Kimi uzun namlulu çıkarmış. Kimininki ufak. Bazısı da yere yatmış tüfekle sıkıyor. O sırada silahlara mı bakayım... Önlerine koydukları hedeflere mi... Nasıl attıklarından mı anlam çıkarayım, derken ailece içeri girdiler. Benimle birlikte gözetmenlerin durduğu bölmeye, briefing almaya... Burası Virginia’da bir atış poligonu... Silver Eagle. Daha yakındakiler yerine, daha taşralı göreyim diye Washington’dan 1 saat araba kullanarak gittiğim, gözden uzak bir yer. Gözetmen, aileye kuralları anlatmaya başladı. Elin sadece atış yaparken tetikte olacak... Önündeki kırmızı çizgiyi geçmeyeceksin... Bir durum olursa, “Ateşkes” diye bağıracaksın vesaire... Sonra, “Beraber mi gireceksiniz” diye sordu. Kadın da, “Önce ben atacağım” deyip çocukları babaya bıraktı. Ve yuvarlak hedef, kareli hedef, yüzsüz insan silueti arasından yüzü olan bir zombi seçip içeri girdi. Silahını çıkardı. Atmaya başladı!.. Bu bir münazara konusu. İnsanlara silah taşıma hakkı verilmesi toplumu daha mı güvenli kılar, yoksa daha mı güvensiz?.. Her sansasyonel saldırıdan sonra Amerikalıların dolaptan çıkarıp sündürmeye bayıldığı bayat soru. Ama sakın boş bulunmayın. Çünkü iki tarafın da sağlam argüman ürettiği, tumturaklı bir hikâye!.. Geçen hafta bir yazı okudum. Sanki o gün Virginia’da benim dakikalarca seyrettiğim anneyi anlatır gibi. “Bizim kadın ve güç ilişkimiz farklıdır” diyordu yazı: “Bizde ne Rusların Büyük Katerina’sı vardır ne de Fransızların Jeanne d’Arc’ı... Ne Kleopatra vardır ne de Vietnamlı Trung Kız kardeşler. Bizim güçlü kadın imgemiz, Calamity Jane’dir. Silahlı, yasadışı Cowgirl’ler!..” Arizona’da vurulan Gabby Giffords ile Sarah Palin için “Benzer kumaş” diyen ağır bir eleştiri. Aynı dönem Washingtonian dergisi de silah taşıyan Virginialı kadınlar hakkında uzun bir röportaj hazırlamıştı. Benim tarif ederek haberdeki fotoğrafların etkisini yansıtabilmem mümkün değil. Birinin, yatakta bebeğiyle oynarken belinden bir Sig Sauer sarkıyor. Ötekinde ana-kız mutfakta silah kuşanmış yemek yapıyor. Baştan aşağı fallosantrik!.. “Niye böyle dolaşıyorsunuz” diyorlar birine. Bazen geceleri sokakta köpeğini gezdirmeye çıkıyormuş. Laf atanlar oluyormuş. Dönüp silahının olduğu tarafı gösteriyormuş. Laf atanlar da kaçıyormuş... Bu konuda net bir fikrim var, evet!.. O gün Virgina’da poligonun önüne kamyonetini çekmiş, çamurlu nubuk botlarıyla içeride insan siluetine nişan alırken sıktıkça kendinden geçen histerik erkekler hakkında ne düşünüyorsam, kadınlar da benim için öyle. Kızı -miş’li -muş’lu anlatmam ondan. Ancak bir de şu var ki... Columbia Lisesi Katliamı’ndan (1999) Virgina Tech trajedisine (2007), Amerikalılar onca olaya rağmen hâlâ silah taşıma hakkının bir toplumu daha mı güvenli yoksa daha mı güvensiz yaptığına karar verememişken... Ve vurulan Giffords gibi birçok Demokrat, birçok kadın hâlâ “Silah olsun, daha güvenliyiz” diyorken... Şu da gözden kaçsın istemiyorum. Bu caydırıcılığın, Amerika’da insanların birbirlerinin alanına gösterdiği saygıda acaba ne kadar etkisi var?.. Calamity Jane’den beri süren gelenek, acaba toplumun genetiğine nasıl bir miras bıraktı?.. Hayır hayır!.. Ürettikleri seri katiller dışında...
Reklamverenle inatlaşmak
Dizi, İngiltere menşeili. Lise çağındaki çocukların seks fantezileri, uyuşturucu ve alkol merakı üzerine. Yayından önce birkaç kişi uyardı. “Biz İngiltere değiliz, orası bize göre fazla liberal” diye... Ama yayıncı MTV ısrar etti. Ve iki hafta önce başlayan ‘Skins’, ilk bölümde 3.3 milyon izleyici çekti. Sonrası ise fazlasıyla alışıldık. Sivil toplum ayaklandı. Gazeteler çocuk pornografisi diye köpürdü. Diziye reklamveren altı şirket de, reklamlarını geri çektiğini açıkladı. Birkaç ay önce Obama’ya ırkçı küfürler eden Fox’ın anchorman’i Glenn Beck’i yazmıştım. Reklamverenler ona da ambargo koymuştu. Ama n’oldu?.. Zıddı, Keith Olbermann gitti. Beck devam ediyor. Üstelik ünlenmiş olarak. MTV’nin genel müdürü demiş ki, “Bu şovun başka alıcıları var”. İyi de, hem böyle diyor hem de senaryoyu hafifletmenin yollarını arıyor MTV. Bu arada bir hafta içinde de izleyicisinin yarısını kaybediyor. Fark şu... Beck hiç geri atmadı. Ve eleştirildikçe, hakaretlerini çoğalttı. Biri pıstı. Öbürü daha da azdı. Biri nasıl uzlaşırıma bakıyor. Öbürü üstüne üstüne gidiyor. Bir reklamverenle inatlaşma yöntemi olarak. Devir arsızlık devri...
Korkak Obama
“Cesur değil. O kadar korkuyor ki, Birliğin Durumu konuşmasında silah kontrolü sözünü bir kere bile kullanmadı. Ulusal Tüfek Birliği milletvekillerine bağış yapıyor çünkü.” Arşiv karıştırırken, 1985’te Hürriyet’te Helen Thomas’ın Nancy Reagan’la bir pozunu gördüm. O zamanki Hürriyet Muhabiri Tuna Köprülü, First Lady ve efsanevi Beyaz Saray muhabiriyle bir fotoğraf çektirmiş. Ve kare, son sayfadan girmiş. Görünce çıkışını aldım. Hediye etmek için de hafta içi Thomas’ın ziyaretine gittim. İşte baştaki konuşma, Thomas’la sohbetimizden. Obama’ya kızgın. Geçen yıl İsrail hakkında yaptığı yorum yüzünden işini kaybettiğinden beri öfkeli. Ama hakkında objektif olabilecek kadar da soğukkanlı. Her konuda muhafazakârlaştığına, bu sayede 2012’yi de kazanacağına inanıyor. O gün uzun uzun politikanın, diplomasinin nasıl çakıldığından bahsetti Thomas. Karamsardı. Fakat söz medyaya gelince, şaşırtan bir yorum yaptı. MSNBC’nin anchorman Keith Olbermann’ı kovması için, “Görüyor musun iyiye gidiyor” dedi. “Neden” diye sordum. “Teknolojiyle iş kontrolden çıkmıştı. Gazeteciler editör olmadan çalışıyordu. Şimdi editörler yine etkin olacak. Kimse sorumsuzca yazıp konuşamayacak” dedi. 91 yaşında. Ama önünde gazete yığını ve bir kasa mandalina... Hâlâ her şeyi takip edecek kadar ayaktaydı...