Bir kilometre sonra yol kavşak oldu. Etraf toz toprak. İnşaat yapıyorlar. Sola döndüm. Bladensburg Yolu’na girdim. Bakımsız binalar, tenha kaldırımlar... Yolun öteki tarafına geçmem lazım. Bir ara sokağa daldım. İçeriler daha kalabalık. Evlerin önünde öbek öbek siyahlar toplanmış. Adres arıyorum. Ve ben etrafa bakarken onlar da bana bakıyorlar. Bir polis, arabasını park etmiş, sokağın ortasında bekliyor. Biraz daha gittim. Buldum. Park etmem lazım ama tenha bir yer de olsun istemiyorum. Ana yola yaklaştım. Bir tabela... “Buraya uyuşturucu almaya geldiyseniz gözaltına alınırsınız, aracınıza da el konulur.” Arabadan indim. Anayola yürüdüm. Ve Capital City Diner’ı buldum. Birkaç ay önce, Adalet Bakanlığı’nda çalışan, 20’lerinde bir memur açtı burayı. Para biriktiriyor. Ebay’den, New York’ta kullanılmış bir diner’ı 20 bin dolara satın alıyor. Ve Washington’ın en çok cinayet işlenen, uyuşturucu merkezi Trinidad bölgesinde boş bir arsa bulup... Yemek vagonunu ortasına konduruyor. Ocağın karşısına oturdum. Waffle ve kahve isteyip beklemeye başladım. Amerika’da sınıf kavramından bahsetmek, ayaküstü bir konuşmada karşınızdakini rahatsız etmenin en kolay yoludur. Ne kadar gusto sahibi olduğunuzu anlatıyorsunuz. Ne kadar seyahat ettiğinizi, ünlü tanıdığınızı... Biri gelip yüzünüze orta sınıf olduğunuzu hatırlatıyor. Biraz bundan... Biraz da komünizmle savaş yıllarından kalma, “Bizim toplumumuzda sınıf yoktur” yalanından... Mesela gidin sıradan bir Amerikan kasabasına... Kasabanın doktoruyla kasabanın temizlik işçisinin aynı seviyede olduğunu savunan bir sürü Amerikalı bulursunuz. Doktorun neden temizlik işçisiyle ailece görüşmediğinin bir önemi yoktur ama. Ne de olsa kâğıt üstünde eşitlerdir!.. Trinidad hikâyesini bu yüzden anlattım. İşte şimdi bu refleksi eziyorlar. Obama’nın seçim döneminde patlayan ‘Muslukçu Joe’ tartışmasından her gün büyüyen Çay Partisi hareketine, hikâyenin adını koyuyorlar... Tüm politik münazaralarda sınıf farklılıklarından bahsediyorlar. Biri, seks meselesine benzetti geçenlerde bu durumu. “Eskiden utanırdık. Sonra bir dönem geldi rahat rahat seksten bahsetmeye başladık. Şimdi sınıf kavramı ona benziyor” demiş. Trinidad’da da sadece New York’tan gelmiş bir diner’da yemek yemedim ben o gün. Dibe demir atmış bir mahallede sınıf tırmanışına başlayan bir memurun ilk adımını da görmüş oldum. Gazeteler öyle yazdı...
Harvard’ı görmeden Harvard tişörtüyle gezenler
Belki bazen adı geç konuluyor ama toplumsal ilişkiler sonunda hak ettikleri öneme kavuşuyor. 1980’de Reagan’ın başkanlığa yürüdüğü yıl bir kitap çıkar Amerika’da. ‘Resmi Preppy El Kitabı’. Preppy’nin Türkçe karşılığı yok. Bir tür pahalı kolej öğrenci sınıfını işaret ediyor: Kolejli olmanın üzerine biraz Mülkiyelinin aidiyet duygusunu, görgüsünü ekleyin... Biraz da Boğaziçilinin havasını... Kitabın anlattığı hikâye, herhangi bir gazetede bulabileceğiniz türden basit life-style öneriler. Bir preppy tenis oynar... Üst üste üç Izod giyer... Mavi tişörtün üstüne boynundan pembe kazak sarkıtır vesaire... Life-style’ın yavaş yavaş gazete sayfalarını ele geçirdiği dönem, sosyologlar dışında kimse kitabı sınıf perspektifine oturtmaz. Eğlencelik bir rehberdir sadece. Hem gerçek preppy’ler hem de Harvard’ı hayatında hiç görmese de kasabasında Harvard tişörtüyle gezmeyi kendine yedirebilecek kadar gözünü karartmış sosyal tırmanıcılar, kitabı uçurur. Üst üste 40 baskı yapar. Yıllarca da en çok satanlar listesinden inmez. Şimdi preppy rehberinin üstünden tam 30 yıl geçti. O dönemin preppy’leri torun torba sahibi. Ama kavramlar öyle değişti, ilişkiler öyle boyut atladı ki... Ebay’de eski baskıları 1000 dolara alıcı bulan kitabın yazarı Lisa Birnbach, geçen ay yeni bir preppy kitabı çıkardı. 30 yıl sonra, güncellenmiş haliyle... İkisi arasında içerik açısından bir karşılaştırma yapamazsınız. Çünkü bu seferki preppy’lerin üniversite yıllarına yönelik bir kitap değil. Orta yaş halleri için yazılmış. Sunuşu ise.. İşte orası geç kalmış bir itiraf!.. Birnbach, ilk kitapta hikâyeyi WASP’lar (beyaz, Anglosakson ve Protestan Amerikalılar) için yazdığını söylese de, o dönem işi hiçbir sınıfsal perspektife sokmaz. Ancak geçen ay Knopf Yayınevi’nden çıkardığı “Gerçek Prep” kitabında, işi baştan itibaren bir sınıf denklemine oturtur. Trinidad’daki memurun hikâyesi gibi.
KİTAPTAN PREPPY ALINTILARI
1) Anne-baba ayrı. Baba, zaman zaman sizin arkadaşlarınızla flört ediyor. 2) Evde bir köpek var. Pahalı bir cins. Adı Henry. 3) 30 yıl önce evlat edinme bir tabuydu. Şimdi yaygın bir preppy davranışı. 4) Paranı başkaları yönetiyor. Çocuğunun bütçesi hep kısıtlı. 5) Üniversitede ilk yıl saçlar açık, ikinci yıl at kuyruğu, son sene topuz. Erkeklerde ense natürel. 6) Dikkat et, üstündeki hiçbir şey yeni görünmemeli. 7) Logoloji bileceksin. Lacoste’un timsahı 2.8 cm. Fred Perry’nin eni 0.875 inç. Ralph Lauren’in boyu 1.25 inç. Kimse sana bunların sahtelerini satamamalı. 8) Aile fotoğraflarını üstüne koymak için bir piyano alabilirsin. 9) Asla spor yapmazsın. Ama bazen sarhoşken televizyonda seyredebilirsin. 10) Eğer anlatacak bir hikâyen, başarın yoksa da mezuniyet günlerine asla gitmezsin.
Sosyal tırmanıcılar itiraf edin
Lisa Birnbach, gerçek preppy’ler için kitapta bir okuma listesi de veriyor. Ancak işin ilginç yanı, önerdiklerinden birinin Paul Fussell’ın “Sınıf” kitabının olması. Şöyle: İlk preppy denemesi 1980’de çıkıyor. 1983’te de Fussell ‘Sınıf’ı yazıyor ve Birnbach’ı yerden yere vuruyor. Ne life-style’ı, sonunda siz sınıf farkını kabul ettiniz diye... Trinidad’da arabayı altına park ettiğim levhayı ele alın. Polisin uyuşturucu uyarısı... Birnbach’a göre bu not, o bölgenin polis tarafından çok iyi gözetlendiği anlamına gelir. Ama Fussell’a göre, oraya giden herkesin uyuşturucu bulabileceği itirafıdır. Fussell kitapta bir sınıf tarifi yapıyor, siz okurken kendinizi rahatsız hissediyorsunuz. Karısı şişman bir marangoz, işçi sınıfının üst katmanıdır diyor örneğin. Ama karısı biraz daha şişmanlarsa işçi sınıfının ortasına doğru geriler. Çünkü rahatsız edici bir şimanlığa ulaşınca kendi sınıfından arkadaşlarını kaybeder. İşte baştan aşağı provoke edici bir dille yazılmış kitabında, Fussell preppy’lere de kendi üslubuyla diyor ki, “Yavrucuğum, siz aslında herkes gibi yukarı sıçramaya çalışan sosyal tırmanıcılarsınız. Kendinize itiraf edemediğiniz şey, bir orta sınıf olduğunuz.” Birnbach’a 30 yıl sonra en büyük düşmanını okuma listesine koymasını kim söyledi acaba? Knopf’taki editörleri mi?
New York’a gelecek olanlar
Fussell, kitabında sınıf kavramının ne demek olduğunu şöyle anlatıyor: En alttakiler için sınıf, ne kadar paran olduğuyla ilgilidir. Ortadakiler, para önemlidir ama eğitim ve ne iş yaptığın da en az para kadar önemlidir, der. En üsttekiler ise beğeni, stil ve davranışların sınıfı belirlediğine inanır. Önümüz bayram. Bazılarınız New York’a gelecek. Nişantaşılılar 3 gün, Ataşehirliler 10 gün kalıp dönecek. Ve Fussell’ın turizm tarifiyle, birçoğunuz biriktirdiği paraları harcayacak ve bir süreliğine ait olmadığı bir sınıfın mensubu gibi davranacak. Preppy’lerin tarifini verdim. Bir de Fussell’ın kitabında yaptığı sınıf testinden iki soru yazacağım şimdi. Testi yapın. Fussell’ın dediklerini düşünün. Ve nasıl bir New York tatili istediğinize karar verin...
KİM HANGİ SINIFTAN
SORU 1: Uçakta düzgün bir genç. Yelekli, koyu renk bir takım ve beyaz gömlek giymiş. Konuşurken şöyle sözcükler sarf ediyor: “Arayüz, fon, diyalog, life-style.” SORU 2: Uçakta düzgün bir genç. Yelekli, koyu renk bir takım ve beyaz gömlek giymiş. Konuşurken şöyle sözcükler sarf ediyor: “Patina (eskimiş sanat eserlerinde üst katman), quattrocento (15. yüzyıl erken Rönesans sanatı), V and A (Victoria and Albert Müzesi, Londra). CEVAP 1: Orta sınıf, hatta üst işçi sınıfından. Aşırı büyümüş bir şirketin konferansa giden beyaz yakalısı. Dışarıya üst-orta sınıf algısı yaydığını zannediyor ama yanılıyor. İleride bir gün şirkette yükseleceğini düşünüyor ama maalesef orada da yanılıyor. CEVAP 2: Ya orta-üst sınıf ya da üst sınıftan. Miras para kalmış ama zaman zaman çalışmayı da seviyor. Müze küratörlüğü ya da klasik eserlerle ilgileneceği hafif bir galeri işi gibi...