2016 projeksiyonu

BİR ülkenin dış politikası, elbette her zaman o ülkenin iç dengelerinin bir sonucudur.

Haberin Devamı

Ancak bu sene, öyle görünüyor ki, Türkiye’nin iç politikası, daha doğrusu Erdoğan Yönetimi’nin belirlediği yeni Anayasa ve başkanlık sistemi hedefleri, Türkiye’nin uluslararası siyasetini çok daha baskın biçimde belirleyecek. Bu açıdan Türk-Amerikan ilişkileri ekseninde de yıl içinde karşımıza şöyle bir tablo çıkacağını varsaymak sanırım mümkün:

 

 

*

 

 

1- Washington’da konuşulan senaryolara göre içerideki Kürt meselesi, Suriye’den Irak’a ABD’yi ilgilendiren önemli dış politika konularında Ankara’nın nirengi noktası olacak. Güneydoğudaki gerginlik ne zaman sona erecek, henüz bunun işaretleri yok. Ancak Anayasa tartışmaları kızıştıkça, Nevruz yaklaştıkça, devletin tansiyonu düşürüp Abdullah Öcalan’ın sesini duyurma seçeneğine yönelmesi muhtemel. Ki bu durum, Suriye’nin kuzeyinde, Batı Kürdistan’ı kastetmek için kısaca Rojava dedikleri bölgede de Kuzey Irak’taki gibi devletleşme yoluna girmek isteyen Kürt Hareketi’ne karşı Türkiye’nin bakışını etkileyebilir. Zira Kürtlerin Suriye’de Fırat’ın batısında genişlememeleri konusunda Ankara tarafından belirlenen kırmızı çizgilerin ne kadar uygulanabilir olduğu, Kürtlerin son bir haftadır Fırat’ın batısındaki birçok farklı bölgede ABD destekli operasyonlar yürütmelerinden sonra artık iyice bir soru işareti haline geldi.

 

 

*

 

 

Haberin Devamı

2- Bu senaryo gerçekleşir ve Ankara’nın Rojava konusundaki tonu yumuşarsa, Türkiye’nin bölgedeki tek ortağı Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nin üzerindeki muhalefetten kaynaklanan iç baskı da hafifleyebilir. Böylece meşruiyeti sorgulanan Barzani iktidarının bir süre daha devamı bu şekilde garanti altına alınır. Bu, IŞİD’e karşı savaşın, kasım ayındaki başkanlık seçimleri öncesinde Demokrat Parti adayı Hillary Clinton’a nefes aldıracak bir sonuca dönüşmesini isteyen Obama Yönetimi’nin de isteyeceği bir sonuç olur. Çünkü IŞİD’le savaşın ortasında Kuzey Irak’ta yaşanacak bir kargaşa, Washington’ın da en görmek istemeyeceği durum.

 

 

*

 

 

Haberin Devamı

3- CIA’ın eski direktör yardımcısı Michael Morell, mayıs ayında “Zamanımızın Büyük Savaşı” diye bir kitap çıkardı. ABD’nin El Kaide ve IŞİD türü örgütlere karşı stratejisini ele alırken bir Fransız modelinden bahsediyor. Ve şöyle diyor: “Fransa, İslami Mağrip El Kaidesi’nin bir numaralı hedefi olabilme durumu varken, karaya binlerce asker konuşlandırıp düşmanla göğüs göğüse savaşarak, yüzlerce terörist öldürdü, onları dağa doğru sürdü ve kendilerine güvenli bir alan yaratmalarına izin vermeyerek cevap verdi. ABD bu çabayı destekledi. (...) Bu, bizim diğer müttefiklerle de zaman içinde elde etmemiz gereken bir model.” ABD, IŞİD’i havadan vurmaya devam ederken, başta Türkiye, bölgedeki müttefik ve ortaklarına da IŞİD konusunda bu çerçevede yaklaşacaktır. IŞİD için zor bir yıl olacak 2016. Ama zayıflama sürecine giren örgütün sansasyonel eylem kovalama ihtimali, Türkiye’nin risklerini de artıracaktır.

 

 

*

 

 

Haberin Devamı

4- Rakamları FBI’ın emekli kontrespiyonaj direktörü David Major’dan aldım. 11 Eylül saldırılarından sonra ABD’de resmi kayıtlara göre Kasım 2015’e kadar 283 terör saldırısı tespit edilmiş. Bunların 84’ü İslam adına tasarlanıyor. Ve 7’si başarılı oluyor. Peki bu saldırılarda rol alan 163 kişinin profiline bakıldığında sonuç ne çıkıyor? Aralarında tek bir Şii yok. Hepsi Sünni. Bu tablo, Amerika’nın İran’a bölgede açtığı alanın da temel sebebi. Kendi ulusal güvenliğine yönelik en büyük tehdidin kökenine ilişkin bir tercih. İran, Irak’tan Yemen’e geniş bir coğrafyada etkinliğini artırırken Washington buna yol verecek, Ankara da kendine buna uygun yeni bir denge edinecektir.

 

 

*

 

 

Haberin Devamı

5- Peki o zaman neden Suudi Arabistan liderliğinde oluşan bir İslam Ordusu’nda Türkiye baş köşede yer alıyor? Bunun uzun vadeli bir yansıması olmayacağı gibi 2016’da bile belirleyici bir adım olmadığına inanılıyor. Suudi Arabistan’ın çok aktif bir üç numarası var. Veliaht Prens Muhammed bin Nayef’i ekarte edip babasından sonra kral olmak isteyen, kaç yaşında olduğu bile tam olarak bilinmeyen genç bir prens. Muhammed bin Selman. Washington, bunu da o çerçevede görüyor.

 

 

*

 

 

6- İşin ikili ilişkiler kısmına gelince... 24 Kasım’da Rus uçağını düşüren Türkiye’nin Washington üzerinde özellikle son birkaç yıldır kullandığı “Rusya’ya yanaşırım” kartını artık kaybetmiş olması, işin en can alıcı kısmını oluşturuyor. Bunun Türkiye’nin bölgede kendince belirlediği kırmızı çizgilerden Kıbrıs’ta girilen müzakere sürecine, her alanda bir sonucu olacaktır. Ve Washington’ın Türkiye üzerindeki etkisi, bu bağlamda artacaktır. 2016’nın ABD’de seçim yılı olması, Obama’nın Oval Ofis’teki son senesinde geriye bırakmak isteyeceği dış politika mirasına son şeklini vermek isteyecek olması da işin belirleyici kısmını oluşturacaktır.

Yazarın Tüm Yazıları