Paylaş
İki hafta önce Kuzey Irak’tan çıkan Kürt petrolünün Türkiye üzerinden dünyaya açılma işini anlatmıştım.
İşin nasıl hukuki sorunlar içerdiğini Dörtyol ve Ceyhan’dan yapılan son sevkiyatlar üzerinden açıklamaya çalışmıştım.
Şimdi izin verirseniz o yazıda bahsettiğim 1 milyon varil petrolle 22 Mayıs’ta Türkiye’den ayrılan United Leadership gemisinin son iki haftada başına gelenleri ve operasyonun detaylarını aktaracağım.
Baştan sona şüphe uyandıran, gizlice halledilmeye çalışılan ve hiç de hükümetin iddia ettiği gibi Türkiye’nin menfaatine olmayan bir iş bu.
Birilerinin menfaati var elbette ama…
Okuyunca göreceksiniz…
Türkiye’yi uluslararası alanda sokacağı hukuki sıkıntıları düşündüğünüzde, emin olun Türk halkının menfaatine olacak işler değil bunlar.
Dokunan yanar.
Maddeler halinde toparlayacağım.
1) Malı kim nereden yüklüyor?
Malı yükleyen gemi United Leadership.
Pasifik’in ortasında ufak bir ülke olan Marshall Adaları bandıralı, geçen aya kadar adı SCF Aldan olan, 135 bin tonluk bir tanker.
Tankerin malı aldığı yer Botaş’ın Ceyhan Terminali.
Normalde Kuzey Irak’tan 2012’den beri kamyonlarla taşınan hampetrol aslında Dörtyol’daki Delta Rubis Terminali’nde toplanıyor.
Ancak bu seferki boru hattıyla Ceyhan’a geldiğinden ve ayrıca sevkiyat Delta Rubis’in kapasitesinin çok üzerinde büyük miktarda yapıldığından, konunun hassasiyetinin de etkisiyle Botaş kullanılıyor.
2) Gemiye kimler hizmet veriyor?
Bölgedeki gemi acentalarından biri, normalde Irak petrolleri için yapılan tüm sevkiyatlarda bilgilerin piyasadaki acentalarla paylaşıldığını ama bu sefer kimseyle hiçbir şey paylaşılmadığını söyledi.
Yani Botaş, işi baştan sona büyük bir gizlilik içinde yürütüyor.
Ancak gemiye acenta hizmetini kimin verdiği bilgisine ulaştım.
Levanten bir ailenin kurduğu, eski bir yerel firma.
Şirketin adı da Boutros.
Sahiplerinden Emil Boutros ile uzun uzun telefonda görüştüm.
Anlattıklarına şaşırıp kalırsınız.
Hatta Boutros Ailesi için üzülürsünüz bile.
Fakat ne zaman ki “İzin verirseniz, bunları yazmak istiyorum” dedim.
“Yazamazsınız” dedi.
Ve sonra da konuşmamızı haber vermeden kayda aldığını söyledi.
O “mağdur” Boutros gitti, bu gizli işlere son derece uygun olduğunu düşündüğüm bambaşka biri çıktı ortaya.
Hatta sonra verdiğim telefon numarasını doğru mu vermişim diye kontrol edecek kadar da şüpheci.
3) Boutros’tan başka kimler var?
Irak Hükümeti, petrol taşıyan United Leadership gemisiyle birlikte Boutros’u da karalisteye aldı ve bir daha ikisinin de Irak’la hiçbir iş yapamayacağını duyurdu.
O yüzden, uluslararası saygınlığı olan, işlerini şeffaf biçimde yürüten kurumsal hiçbir şirketin dahil olmadığı bir iş bu.
Konşimentoda adı gözüken alıcı ya da bu işte dahli olan diğerlerine gelince.
Şimdi sıkı durun.
Çünkü o kadar her şeyi gizlemeye çalışmışlar ki, ihracat belgesinde hem mal sahibi hem de alıcı olarak aynı isim var: Kürdistan Bölgesel Yönetimi Doğal Kaynaklar Bakanlığı.
Destinasyon İtalya’nın Augusta Limanı.
Malın cinsi ise KBT.
Yani Kuzey Irak’taki farklı kaynaklardan gelen petrolleri tarif etmek için kullanılan “Şaykan”, “Tak Tak” gibi isimler değil de, Kerkük’ten petrol boru hattıyla gelen hampetrol için kullanılan terim.
Başka da bir kurum, şirket isimi yok.
4) Şu anda gemi nerede, petrol satıldı mı?
Konuştuğum Türk yetkililer, "Satıldı" diyor.
Ama gemi izleme kayıtları öyle demiyor.
Gizlilik başından beri destinasyonda da vardı.
Kağıda İtalya yazdılar.
Sonra bir yere Yunanistan Pire Limanı başka bir yere Cebelitarık diye giriş yaptılar.
Ve gemiyi Cebelitarık’a yolladılar.
United Leadership yola çıktığı günden beri, gemi izleme veritabanları üzerinden gün gün takip ediyorum.
Cebelitarık'tan sonra, iki hafta önceki yazıda da tahmin ettiğim gibi Amerikan petrol devlerinin merkezi Houston’ın bulunduğu Meksika Körfezi diye yeni bir rota belirlediler.
Ama 200 mil gitmişken Atlantik’in ortasından döndüler.
Ve kayıtlara göre malı şimdi Fas’taki Muhammadiye Limanı'na taşıyorlar.
Oradaki Samir Rafeniresi’ne.
Petrol uzmanlarının bana söylediği, dünyanın en bilinen petrol offshore yerlerinden biri burası.
Tartışmalı mallar için kusursuz bir liman.
Web sitesinde verdikleri telefonlarını kimse açmıyor.
E-postalara da yanıt vermiyorlar.
Ancak o kadar büyük riskler var ki, Kürtlerin petrolünü buraya bile boşaltamadılar.
Teknoloji bu kadar ilerlemişken ve gemi izleme veritabanları bu kadar gelişmişken Kürt tarafı petrolün satıldığını ve paranın Halkbank’a yatırıldığını nasıl iddia ediyor anlamadım.
Ama kayıtlara göre gemi hiçbir limana yanaşamadığı gibi benim kaynaklarım Halkbank’a da hiçbir transfer yapılmadığını söylüyorlar.
5) Irak Hükümeti yasal bir adım attı mı?
Açıklamalar belli zaten.
Irak Hükümeti, 23 Mayıs’tan beri bu petrol alanları dava edeceğini defalarca söyledi.
Ve bu iş yüzünden Türkiye’yi Uluslararası Ticaret Odası’na (ICC) şikayet edeceğini ve tahkim isteyeceğini de duyurdu.
Ancak müthiş bir dezenformasyon yaşanıyor burada da.
Çünkü örneğin Türk tarafı, Irak’ın ICC’ye henüz bir başvuruda bulunmadığını savunuyor.
Halbuki benim konuştuğum Irak Hükümeti temsilcileri ise ICC başvurusunu teyit ediyorlar.
Hatta öyle detaylar veriyorlar ki…
Buna göre şikâyet, Türkiye’nin Bağdat’tan habersiz yapılan bu Kürt petrol ticaretinde oynadığı rol nedeniyle 1973’te imzalanan, 2010’da yenilenen boru hattı anlaşmasını ihlal ettiği temeline oturuyor.
Ayrıca Türkiye’nin iki ülke arasında imzalanan 1946 Dostluk Anlaşması’nı bozduğunu savunuyorlar.
6) Irak tahkimden ne bekliyor?
Elbette Türkiye’nin boru hattıyla Kürt bölgesinden petrol sevkiyatını derhal durdurmasını...
Bu yüzden ICC’de bir tahkim kurulmasını, ayrıca Türkiye’nin şimdiye kadar sürdürdüğü ticaret nedeniyle 250 milyon dolar tazminat ödemesini istiyorlar.
Irak’ı temsil eden iki ayrı hukuk bürosu var.
Biri dünyanın en büyük hukuk bürolarından Vinson and Elkins.
Onların Londra ve Houston bürolar devrede, sorumlu ise ortaklardan James Loftis.
Diğeri de ICC’nin merkezinin olduğu Paris’teki Cleary Gottlieb Steen & Hamilton.
Oradaki sorumlular ise yine şirketin ortaklarından Andrew Bernstein ve Claudia Annacker.
ICC’ye tahkim için önerdikleri kendi isimleri bile hazır: Londra’daki prestijli King’s College’ın hukuk dekanı David Caron.
7) Kim daha şanslı?
Tahkimin olup olmayacağına önümüzdeki günlerde elbette ICC karar verecek.
Ama benim Amerikan kaynaklarından öğrendiğim, Irak davayı üç eksene oturtacak.
Birincisi, bu petrol, boru hattına nereden giriyor?
Çünkü ITP denilen Irak-Türkiye Boru hattını Kürtlerin kullanamayacağını savunuyorlar.
İkincisi, petrolü kim satıyor?
Çünkü Irak petrolleriyle ilgili anlaşma yetkisi olan tek kuruluşun, Irak Hükümeti ve ona bağlı petrol devlet şirketi SOMO olduğunu söylüyorlar.
Üçüncüsü, satıştan gelen para nereye yatıyor?
Çünkü Irak petrollerinden elde edilen tüm gelirin Amerikan Merkez Bankası’nın New York’taki şubesinde açılan Irak Kalkınma Fonu (DFI) hesabında birikmesi gerektiğini belirtiyorlar.
8) Türklerin bu sorulara cevabı ne?
Hem bir Türk yetkili hem de ihtilafta Türk tezlerini destekleyen bir özel sektör temsilcisiyle konuştum.
Dedikleri şu oldu:
Birincisi, Türkiye’nin ITP Anlaşması’nı ihlal etmediğini, çünkü Kürt petrolünün boru hattına Türkiye tarafında girdiğini savunuyorlar.
Türkler diyor ki: “Boru hattının Türkiye tarafındaki parçası Türkiye’nin mülkiyetidir ve biz bu kısma istediğimiz petrolü pompalarız. Nitekim Kürt petrolü de hatta Türkiye sınırını aşınca giriyor.”
ITP’nin Türkiye tarafında iki hat var. Biri 46 inç, diğeri 40 inç.
Türkiye bu konunun ihtilafa sürükleneceğini düşünüp Kürtlerin bölgesi için ayrıca inşa edilen ve Tak Tak’tan 20 inç olarak başlayıp Khurmala-Dohuk arasında 36 inçe çıkan boru hattını, Fişkabur’da yapılan 5 km’lik ayrı bir hatla ancak Türk tarafına geçince ITP’nin 40 inçlik hattına bağlamış.
Şimdi o yüzden, “Kürt petrolü Irak’ın mülkiyetindeki boru hattına girmedi" diyorlar ve Fişkabur’daki 5 km’lik hattın tüm davayı çökerteceğini düşünüyorlar.
Halbuki Iraklılar, 1973 anlaşmasına 1985’te yapılan bir ekle Kürt petrolünün pompalandığı 40 inçlik boru hattının da anlaşmaya dahil edildiğini, bu nedenle yapılanın bir ihlal olduğunu savunuyorlar.
Üçüncü sorudaki para işinde de, Türkler, ikili anlaşmada böyle bir konunun bağlayıcı olamayacağını...
Önemli olanın elde edilen gelirin nasıl paylaşılacağı meselesi olduğunu...
Ve gelecek paranın Halkbank’ta biriktirilip Irak Anayasası uyarınca (Kürtlere yüzde 17, Bağdat'a yüzde 83) bölüştürüleceğini söylüyorlar.
İkinci soru ise en zoru.
Yani 1973 tarihli anlaşmaya eklenen 1976 protokolünün 7. Maddesi, ki 14 Ocak 1977’de bu Türkiye’deki Resmi Gazete’de de yayınlanmış durumda.
O da Irak Petrol Bakanlığı, dolayısıyla devlet şirketi SOMO’nun boru hattına verilecek petrol için Irak’taki tek yetkili olduğunu belirten kısım.
İşte Türkiye’nin olası bir tahkimde bu son derece açık maddeye rağmen Kürt petrolünün Türkiye üzerinden SOMO’dan bağımsız satılmasını nasıl açıklayacağı meçhul.
9) Peki söylenildiği gibi bu iş Irak’ı böler mi?
Kürtler ve Bağdat uzun süredir bu anlaşmazlığı aşmak için uzlaşmaya çalışıyorlar ama iş bir türlü sonuca ulaşmıyor.
En son Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başbakanı Neçirvan Barzani, dün bu mesele Kürdistan parlamentosunda da tartışmaya açılınca, Türkiye ile enerji alanında 50 yıllık anlaşma imzaladıklarını söylemiş.
“Bu iş bölünmeye gider mi” diye de sormuşlar.
O da “Türkiye ile yaptığımız anlaşma Irak topraklarını bölme amaçlı değildir. Tek bir amacımız var, o da Irak bütçesinden hakkımız olan yüzde 17’lik istihkakımızı almaktır” demiş.
Ama bana sorarsanız, bu petrol satılmaya başlansa bile Kürdistan’ın nasıl bağımsızlığa kavuşacağı belli değil.
Birincisi, bu petrol ticareti meselesi Kuzey Irak’ta bir milli gurur meselesine dönüşmüş durumda.
Bu açıdan biraz İran’ın nükleer programı işine benzetiyorum ben bunu.
Özellikle Ahmedinejad dönemini dşünürseniz, konuyu uluslararası güçlere karşı bir onur mücadelesine dönüştüren bir liderin altında kimsenin sesini çıkartamadığı, rasyonel düşünemediği toplumsal bir takıntı.
Ama onun ötesinde rakamlara bakarsanız…
Her sene Bağdat Hükümeti’nden 13-14 milyar dolar katkı payı alan ve toplumsal bir kalkışmayı önlemek için neredeyse herkesi memur yapıp yılda 730 milyon dolar maaş ödeyen ve bu ihtilaflar yüzünden şimdi ödeme sıkıntısına giren bir yapının bu ticarete devam ettiği sürece gözden çıkaracağı bu katkı payını nasıl karşılayacağını bilmiyorum.
İhtilafa rağmen piyasa fiyatı üzerinden satılacağını varsaysanız bile, Kürtlerin üzerinden hiçbir katkı payı dağıtmadan Bağdat’ın kendilerine sunduğu bütçeye erişebilmek için 140 milyon varil petrol satması gerek.
Ki bunun üzerinden, nakliyat ve petrol şirketleriyle yaptıkları anlaşmalar üretim paylaşamına dayandığı için çok yüklü paylar indirmek zorundasınız.
Petrolü alanın talep edeceği hukuki risk iskontosunu da ekleyin.
Ki en son değerli meslektaşım Milliyet’ten Ufuk Şanlı, United Leadership’teki petrolün piyasa değeri normalde 100 milyon doların üzerindeyken 56 milyon dolara kadar indiklerini haber verdi.
Tüm bu hesaptan sonra aşağı yukarı yılda 300 milyon varil petrol satmaları gerekir.
E Kürtlerin inşa ettiği boru hattının günlük kapasitesi en fazla 500 bin varilken…
Nasıl olacak?
10) O zaman nedir bu?
Mesele aslında Kürdistan’ın bağımsızlığı değil.
Toplumsal milliyetçiliği kaşıyan bir liderin, uluslararası meçhul ortaklarıyla giriştiği şeffaflıktan uzak şaibeli bir ticaret.
Yani bildiğiniz, en eski usul yolsuzluk bu.
Şimdi bu boru hattı işi başlayınca gürültü koptu.
Ama siz 2012’den beri Kuzey Irak’tan kamyonlarla taşınan petrol sayesinde kimlerin ne paralar kazandığını biliyor mıusunuz?
Sektörden birinin verdiği bilgiye göre, Türk Hükümeti’nin imtiyaz sağladığı sahibi meçhul bir şirket, bu tür nakliyatlarda normalde 1-2 dolar kazanılıyorken, Irak’tan varil başına en az 4 dolar alıyor.
Sonra bu şaibeli, sahibi meçhul şirketin taşıdığı petrol, Dörtyol’daki Delta Rubis terminalinden dünyaya yayılıyor.
Irak Hükümeti, işin içinde boru hattı olmadığı için buna ses çıkarmamıştı.
Hatta bu gürültüde kamyonlar hampetrol taşımaya ve paralar meçhul kişilere akmaya devam ediyor.
Ama biz halen “cambaza bak” gibi, “Bu ticaret yüzünden Irak bölünür mü, bölünmez mi” onu tartışıyoruz.
Doğru soru o değil.
Ne demiş Neçirvan Barzani dün parlamentoda.
“Şu ana kadar 9 milyar dolarlık petrol sattık” demiş.
Doğru soru şu: “Bu paraları kim götürüyor?”
Paylaş