Paylaş
Hollanda doğumlu ancak adını aldığı Hatay’ın Karsu Köyü’nden New York’un efsane Carnegie Hall’unda konser vermeye uzanan hikâyesi belgesele bile konu oldu. 16 yaşındayken babasının Amsterdam’daki restoranında önce garsonluk yaptı, sonra şarkılar söyledi. Gelenleri o denli etkiledi ki hayranları mekâna sığmaz oldu. Çok katmanlı, güçlü sesi ve yorumu bir yana; iyi bir şarkı yazarı, şarkısını doğru konumlayan bir aranjör ve bence parmak ısırtan bir piyanist. Kendini bir caz müzisyeni olarak tanımlıyor ancak klasik, blues, funk ve etnik öğelerle zenginleştirdiği sound’u onu ‘biricik’ kılıyor.
Karsu Dönmez’e, Hollanda’da büyümüş olmasına ve o ülkenin en prestijli ödüllerinden Edison World/Jazz’ı bile almasına rağmen Türkiye’den kopuk bir müzisyen diyemeyiz. O, ‘Türk kökenli Hollandalı’ değil, bir dönem lanse edildiği üzere “Hollanda’nın Norah Jones’u” hiç değil. Bu toprakların ruhundan alıp müziğine taşıdığı belirgin izlerle “Türkiye’nin Karsu’su” benim için. Bunu bu yıl içinde çıkardığı ve bu albümde de yer alan iki tekli; ‘Sana Ne’ ve ‘İtiraf’a, bir yıl önceki teklisinde Mustafa Sandal’ın ‘Jest Oldu’ yorumuna, 2012 albümü ‘Confession’daki ‘Gesi Bağları’, ‘Her Şeyi Yak’ ve ‘Çok Uzaklarda’ya, 2015’te ‘Colors’daki başyapıtı ‘Bırak Beni Böyle’ ve ‘Bekledim’e hatta Barış Manço efsanesi ‘Domates Biber Patlıcan’a yaklaşımına bakarak rahatça görebilirsiniz. Türkçe telaffuz, tonlama ve vurgudaki kimi hatalarının da üstesinden gelmeye başladığını görüyorum. Bunda ‘Amca’ diye hitap ettiği müzisyen Fuat Saka’nın da payı büyük. Kendi adını taşıyan yeni albümünde yukarıda söz ettiğim iki teklisi dışında ‘Siyah’, ‘İnadına’, ‘Yalan Masallar’, ‘Reloading My Mind’, ‘Are You Ready’, ‘Jazz Cat’ gibi şarkıları başta olmak üzere hepsine ayrı ayrı ilgi göstermenizi tavsiye ederim.
Acının terazisi
Kimin hangi acısı daha ağırdır bilemezsiniz. Ancak öyle acılar vardır ki ağırlığını kimse sorgulayamaz hatta deyimlere konu olmuştur; ‘evlat acısı’ gibi... Nick Cave, 2015’te oğlu Arthur’u kaybetti. İçine kapanmak yerine 2016’da ‘Skeleton Tree’ albümünü çıkardı. Şarkılarının büyük çoğunluğu kaybından önce yazılmıştı. Bu anlamda ‘Ghosteen’ albümü olay sonrası çıkmış ilk Nick Cave & The Bad Seeds albümü olma özelliğiyle farklı bir yerde konumlanıyor. Olağanüstü gerçek bir hüzün var bu albümde. Bildiğimiz ve Nick Cave’in demirbaşı olarak gördüğümüz şairaneliğin, destansılığın ötesinde bir yerde duruyor bu nedenle. Sound olarak ‘Push The Sky Away’ ve ‘Skeleton Tree’den bildiğimiz orkestra yapısıyla elektronik unsurların buluşmasına ek olarak Warren Ellis kemanı yine unutulmaz bir tat bırakıyor ilk dinleyişte. ‘Bright Horses’dan başlayarak hepsini dinleyin, tekrar tekrar... Sözleri, Nick Cave şiirini anlamak için çaba gösterin. Ağlayın, utanmayın.
Paylaş