Serhan Şeşen’in ardından

Gözlerinin içi gülen genç bir adam... Zeká ve yetenek dolu güzel gözlerinde hep ışık var çünkü.

Bunu her yerde fark ediyorsunuz. İster sahnede çalarken, ister bir dost meclisinde muhabbette, ister ağabey yerine koyduğu birine gösterdiği saygıda ve nezakette; o ışık hep var. Hiçbir şeyi ciddiye almıyor gibi görünen o hoyratlığının altında çok duygusal bir adam. Güzel gülümsemesinden kimseleri mahrum etmeyen, sarıldı mı adam gibi sarılan, samimi, afra tafrası olmayan Serhan...

Yirmi altı yıllık yaşamına bir müzisyen olarak bir dolu başarı iliklemiş, emin olun daha da çok ilikleyecek büyük potansiyeli olan bir fidan...

İnsanın aklı almıyor, böyle bir gidiş insanda akıl bırakmıyor.

Burada onu çok seven bir ağabeyi olarak öfkemi kontrol etmem lazım. Serhan’ın aramızdan ayrılışına neden olma ihtimali olan ihmallerden, akabinde yapılan akıl almaz açıklamalardan, kimi meslektaşlarımın konuya yaklaşım biçimlerindeki hastalıklı ruh halinden falan hiç söz etmeyeceğim. Kardeşim Serhan geçtiğimiz çarşamba aramızdan ayrıldı. Hastanede onca seveniyle yüzümdeki umut ifadesini bir an olsun yitirmeden beklerken, benim ağabeyim, Serhan’ın babası Burhan Şeşen’in metanetiyle avunup bir kez daha düşündüm Serhan’ı ve güzel insan olmanın ne demek olduğunu.

Kötü haberi aldıktan sonra da, yirmi altı yıl değil yüz yıl yaşayıp geride kalanların kalbinde Serhan’ın zerresi kadar yer tutamayacak diğer insanları düşündüm. Burhan Ağabey’i, Serhan’ın annesini, birçoğu benim de dostum olan dostlarını, umudumuzu, çaresizliği, her şeyi düşündüm. Emin olun biz fiziksel olarak Serhan’ı bir daha göremeyecek olsak da bu dünyada insan diye yaşayan kimilerinden daha güzel yaşayacak aramızda.

Bir Nil Karaibrahimgil konserinde, Uludağ’da tanıştığım güzel gözlü arkadaşım Serhan, o bahsettiğin grupların albümlerini verecektin bana. Hálá bekliyorum, lütfen unutma...

Ipod kuşağını musikiyle tanıştırmak

Türk Sanat Müziği’nin efsane isimlerinden Zekai Tunca’nın üç önemli çalışması CD formatında yayınlandı. Tanrım, Seni Aşksız Bırakmam ile Zil, Şal ve Gül albümleri; musikişinaslar için sanırım zaten tarif gerektirmiyor. Keza Gönül Akkor’un Ölüyorum Kederimden adlı çalışması da öyle. Türk Sanat Müziği’ni geçmişte kalmış, modası geçmiş, babaannelerin dinlediği bir müzik türü olarak gören genç müzikseverleri bir biçimde uyandırmak lazım konuya.

Evet, yeni prodüksiyon maliyetlerinin altına giremeyen müzik şirketlerinin, yatırım gerektirmeyen klasiklerden medet ummasında ayıplanacak bir şey yok.

Ancak öte taraftan bu işler sadece arşivcilerin ilgisini çeken koleksiyon ürünleri olarak kalmamalı. Belkıs Özener örneğinde olduğu gibi, Zekai Tunca, Gönül Akkor gibi efsaneleri medyanın da gündemine alacak tanıtım projeleri geliştirmeli diye düşünüyorum. Maalesef bu büyük eserleri ipod kuşağıyla tanıştırmanın, meyhanedeki müzisyenlere eşlik ederken sözlerini kafadan atarak söyledikleri şarkıların usulünce nasıl söylendiğini göstermenin zamanı geldi, geçiyor. Bunun adı eski kafalılık değil, olsa olsa kadirbilirlik, geleneğini anlamak çabası.
Yazarın Tüm Yazıları