Paylaş
Selda Bağcan’ın yeri onda ayrı
İngiliz müzik medyasının yere göğe koyamadığı; BBC’de canlı konser veren; ses rengiyle Nina Simone’a benzetilip; ‘Small Crimes’ ve ‘Plant Feed’in ardından ‘Do You Like Pain’ EP’sini henüz yayımlayan Nilüfer Yanya; babasının sazından yayılan ezgilerle büyüdü. Nilüfer’le önümüzdeki çarşamba İstanbul Babylon’da vereceği konser öncesi konuştuk.
Genç yaşta kendine has bir sound yaratmayı başardın; ayrıca özel bir sese sahipsin...
- Çok teşekkürler. Yaptığım, yeni şarkılar yazmaya devam etmekten ibaret. Bence şarkı yazarlığım geliştikçe vokalim de olgunlaşıyor.
Türk müzik geleneğinden etkilendin mi?
- Birçok Türk müzisyeni severek dinliyorum ancak Selda Bağcan’ın bende özel bir yeri var.
Çalma listende şu sıra kimler var desem?
- Hiç düşünmeden Maryam Saleh, Lalah Hathaway, MorMor ve Joni Mitchell derim.
Babanın sen küçükken evde saz çaldığını duyduk...
- Babamın sazından çıkan ezgileri içimde sakladığım bir gerçek. Öyle olunca çaldığın gitar olmuş, saz olmuş; fark etmiyor.
Bağımsız bir müzisyen olarak eskiden sadece küçük mekânlarda sahne alırken şimdi büyük festivallere davet ediliyorsun. Nedir aradaki farklar?
- Geniş kitlelere ulaşmak mutluluk verici çünkü festivaller müzisyen için birçok tür ve stili kapsayan şemsiyeler gibi. Bunu küçük sahnelerde yaşamak her zaman mümkün olmuyor. Çeşitlilik, farklardan doğuyor ve o farkların müzikteki varlığı beni mutlu ediyor. Açıkçası bazı küçük sahnelerin de ‘sahne’ olabilmek için kendilerini geliştirmeleri gerekiyor.
İstanbul’a daha önce de konser vermek için geldin. Burada olmak sana ne hissettiriyor?
- Sadece konser için değil defalarca geldim İstanbul’a ve beni iyi hissettirdiğini söyleyebilirim. Yaşadığım Londra’dan ve Avrupa kentlerinden çok farklı; daha fazla zaman ayırıp keşfetmem gerektiğini düşünüyorum.
Uluslararası kariyer hayalleri kuran Türk kadın müzisyenlere bir tavsiyen var mı?
- Ne tür ve hangi dilde müzik yaptıkları; erkek ya da kadın olmaları önemli değil. Kendilerine güvenmeleri ve müziklerine inanmaları gerekiyor. Eğer yaptıkları müziğin farklı olduğuna inanıyorlarsa gerisi kendiliğinden gelir. Hayal kurmak da önemli tabii...
Türk hayranlarına mesaj götürelim mi?
- Çarşambayı sabırsızlıkla bekliyorum ve İstanbul’a bir kez daha geliyor olmaktan çok mutluyum.
20’lerinin başında ve doğuştan yetenekli Nilüfer Yanya’nın bir tarafı cazla flört eden diğer tarafı popüler zeminde olup ancak indie rock kökleriyle bağını koparmayan şarkılarının tamamını dinlediğinizde daha önce keşfetmediğinize pişman olacaksınız.
Aşkın peşinden Hollanda’ya gitti
24 Mart’ta İstanbul’da konser veren Hollandalı Altın Gün, bir süredir 70’lerin Türkçe psikedelik folk rock klasikleriyle Avrupa festivallerini dans ettiriyor. Grubun Facebook ilanıyla bulunan Türk solistlerinden Merve Daşdemir aşkın peşinden gidip Hollanda’ya yerleşmiş bir Kadıköy kızı. Hikâyesini kendisinden dinliyoruz...
İstanbul Üniversitesi Antropoloji Bölümü mezunuyum. Piyano çalıyordum; bir grubum vardı ancak dağıldı. Şarkı yazmaya devam ettim.
2012 yazında Sziget Festivali’ni izlemek üzere gittiğim Budapeşte’de erkek arkadaşım Jan ile tanıştım. Kendisi Hollandalı bir grubun bas gitaristiydi. İlişkimiz ilerledikçe Hollanda-İstanbul arası mekik dokumaya başladım. İki yıl sonra yerleşmeye karar verdim. Ailem halen İstanbul’da.
Hollanda’da kendi projemi hayata geçirmek üzere çalışmalara başlamıştım ancak Facebook’ta bir ilan gördüm. Altın Gün’ün kurucusu Jasper Verhulst, Türkiye’ye gelip dinlediği Barış Manço, Selda Bağcan, Erkin Koray gibi isimlerin müziğinden çok etkilenmişti. Onların cover’larını yapacak bir grup kurmak istiyordu. İlana başvuran diğer Türk solist Erdinç Yıldız Ecevit’le birlikte Altın Gün kadrosuna dâhil olduk.
İki yıldır Hollanda, İtalya, Fransa, Danimarka, İsviçre, Fransa, Portekiz, Almanya’da konserler veriyor; festivallere katılıyoruz. İstanbul’da; biri Garaj diğeri Babylon olmak üzere iki konser verdik.
Müziğiyle büyüdüğüm sanatçıların şarkılarını dünyaya haykırmak bir Türk kadın solist olarak bana büyük gurur veriyor. Avrupa’da seyircinin Türkçe bilmemesi işe bambaşka bir hava katıyor. Altın Gün’ün Avrupa’da özel bir kitlesi var. Müziğimiz; Tame Impala ve King Gizzard & The Lizard Wizard’la kıyaslanıyor. Türkiye konserlerinin tadıysa bambaşka. Biz bu şarkıların ezbere söylenmesine alışık değiliz çünkü.
Albümümüz ‘On’ yeni çıktı. Altın Gün’ü dopdolu bir yaz bekliyor. North Sea Jazz, Open Air Basel, Clandestino, Fusion Festival, Best Kept Secret, Montreal Jazz Festival gibi birçok önemli festivalde sahne alacağız.
MERVE DAŞDEMİR (ALTIN GÜN)
Aşk ve müzikle Hollanda yolunu tutan Merve; Altın Gün’ün 70’lerin Türkiye psikedelik funk rock mirasına sahip çıkarken ‘yabancı’ kalmayışını sağlayan en önemli unsurlardan biri. Sahneye çok yakışıyor; enerjisi ve yorumuyla da Altın Gün dinleyicisini festival ortamlarında dansa davet ediyor.
Yakın geleceğin en önemli müzisyenlerinden
MELİS
Beş parçalık ilk EP’si ‘Parallels’i geçen yıl sonunda yayımlayan Melis Soyaslanová, yarı Türk yarı Çek. Müzik hayatını Berlin’de sürdürüyor. 2012’de Josh Christopher’le kurdukları elektronik müzik ikilisi IYOS’den sonra elektro folk popta karar kıldı. Melodram tadında solo şarkılarıyla The Line of Best Fit, EARMILK, Disco Naivete gibi alternatif mecralarda adından övgüyle söz ediliyor; yakın geleceğin önemli müzisyenlerinden biri olarak gösteriliyor. Kırılgan ve naif vokaliyle söylediği aşk şarkılarını bizzat yazıyor. Otoritelere göre bu kadar çabuk fark edilmesinin en önemli sebebi, yaşadığı hayal kırıklığı ve acıları samimi şarkılara dönüştürme becerisi.
Kişisel ve duygusal sözlerinden başlayın, naif ve iddiasız tavrına güçlü şarkılar ekleyin. İlk döneminde sadece elektronik müzikten beslenmiş olmasına karşın folk’un nimetlerini keşfedince kendi sound’unu bulmakta gecikmedi. ‘Parallels’ büyük umut vaat ediyor.
Paylaş